Kendime "Acaba bende mi bir anormallik var?" sorusunu sormadığım tek bir gün bile geçiremiyorum artık! Çünkü etrafımda neler olup bittiğine her baktığımda "normal" in benden mütemadiyen uzaklaşmakta olduğunu görüyorum. Bana göre yaşamakta olduğumuz bu dilimi anlamlandırılması hiç de kolay olmayan bir parçası zaman pastasının. Hayatın içi dolsun diye bütün bu yapıp ettiklerimizi neden yapıp ettiğimizi tam olarak bilmiyoruz bana kalırsa.
Mesela neden genç kızların ve delikanlıların saçlarına üstünden kamyon geçmiş porsuk ölüsü havası vermek istediklerini biri bana açıklayabilir mi? Üstelik saçları ıslakken amuda kalkıp yarım saat o vaziyette bekleyerek bu görünümü rahatlıkla kazanabilecekken bir de bunun için üste para ödüyorlar. Var mı anlayan, nedir dertleri? Daha yakışıklı ya da güzel göründüklerini mi düşünüyorlar? Öyle olmalı olmasına da, aklı başında üstünden kamyon geçmiş ölü porsuk görünümlü saçların insana yakışabileceğine inanabilir? Bir de o gondol kıvamında upuzun sivri burunlu ayakkabılar var mesela. Uçları nefes darlığı çeken balinalar gibi hafif yukarı kalkık duruyor. Azalmaya başladı şimdilerde, bir ara erkekler de hanımlar da pek itibar ediyordu. Sıkışık asansörlere ayakkabıları sığmadığı için binemeyen insanlar gördüm. Hafiften torna edilmiş palyaço ayakları... Ördekler alınmasın, suya düşse perde ayak yerine geçer bu ayakkabıların içindekiler. Komik desen komik, çirkin desen hem de nasıl, abes desen kralı... iyi ama bu kadar insan nasıl yakıştırdı bu tuhaf şeyleri ayağına. Moda dendi, herkes beğendi, aldı. O zaman ya buna normal diyeceğiz ya da ben anormalim!
Bakınız medyadan bir haber: Son 17 yıl içinde (sanıyorum bu hayatımıza girdiği günden bugüne kadar geçen zamana tekabül ediyor) cep telefonlarına tam 20 milyar dolar ödemişiz. Hayır, bütün insanlık değil; sadece biz, Misak-ı Milli sınırları içinde... Pes mi demek lazım, çüşşş mü? Ne kadar zenginmişiz de haberimiz yokmuş! Demek dünyanın en pahalı gevezeliğini biz ediyoruz! Peki, bu kadar konuştuk da ne oldu? Hiç, koca bir hiç! Cep telefonu icat edildi, sükûnet bozuldu, gevezelik kurumsallaştı sadece! Her geçen gün ana dilini biraz daha fazla israf ve itlaf eden bir kuru gürültü kalabalığı halini aldık sadece.
Şimdi "Üç boyutlu hayatı hayattan daha gıcır gösteren televizyonlarımız var, hayatı ne yapalım!" diye düşünüyor olmalı insanlar! Belki "Cep telefonumun öyle çok fonksiyonu var ki artık neredeyse dünyaya bile ihtiyacım yok!" diyenler de vardır. "Biri şu son çıkan kitapları benim için okusun, parası neyse veririz!" diyen birini duysanız şaşırır mısınız? Ben şaşırırım, çünkü hiç normal değilim! Televizyonda izlediğim film festivali haberinin altından niye üç gün öncesinin haberlerinin geçmekte olduğuna bile anlam veremiyorum. Birileri buna anlam verebiliyor olmalı ki geçip duruyorlar. Ama ben veremiyorum, bir türlü bu aptallık çağı normalleriyle aramdaki mesafeyi kapatamıyorum. Yakınlarım sonumu pek parlak görmüyorlar, belli... Ama söyleyemiyorlar bunu bana! Anlamaz mıyım, anlıyorum ben her şeyi... iki numarada oturan Sevim Hanım, patlıcanı, kabağı, biberi ve hatta brokoliyi orijinal rengi ve görünüşünü hiç bozmadan pişirebilen bir tencere almış. Kendisine gayrı ihtiyari "Aman Sevim Hanım türlü yapacağız, hatıra fotoğrafı çektirmeyeceğiz, patlıcanın kabağın umurunda mı!" diyecek oldum. Bana bir döndü baktı, o anda her şeyi anladım: Ben kesin anormalim!
özenti, merak ve çağa uyma.
neden sorusu, sadece başkalarının bize yaptıkları için kullanılır hale geldi. kendi davranışlarımızı sorgulamak için kendimize yöneltmeyeli ise çok uzun zaman geçti.
sanayi devriminden bu yana insan oğlu sadece ve sadece neden bende de yok diyor. kendinde olmayanı almaya, yapmaya çalışırken ona ihtiyacı olup olmadığını veya onun kendine yakışıp yakışmadığını asla sorgulamıyor.
neden mi, çünkü tüketmesi isteniyor.
o tükettikçe, küçük bir azınlık para sahibi olurken, dünya büyük bir felakete sürükleniyor.