istanbul'da yaşayanların her sabah ister istemez mırıldandıkları şarkı. iş imkanları, boğaz, cami silüeti, kız kulesi vesaire tamam da; bu trafiği, kalabalığı, vurdumduymazlaşan insanı, vesaire.. çekilmez be! istanbul'a yakın bir ilde oturup, can istediğinde günübirlik istanbul'a gitmek en iyisi sanki.
not: burhan çaçan ve erkan oğur'a selamlar.
orjinal ismi neden geldim amerika'ya olan ve 1900'lü ylların başında harput'tan amerikaya gitmiş olan ahilleas pulos tarafından yazılıp o dönem taş plağa kaydedilmiştir. erkan oğur şarkıdaki amerika kelimesini istanbul'la değiştirmiştir.
anadolu'da yaşayıp belli bir süre sonra yaşadığı yeri terketmek zorunda kalan herkesin türküdeki amerika'yı, yeni gittiği yerin ismiyle değiştirmeye hakkı vardır herhalde. gidilen şehir istanbul olunca ve gidilen yer için ilk defa denizler aşılınca bu daha bir yoğun ve çok anlamlar ifade eden bir hal alıyor. galiba bu durumu en iyi zorunlu ya da mecburi bir şekilde yaşadıkları yerden göç eden insanlar anlar. anadolu'nun tarihi böyle insanlarla doludur. tek iş kapısı olarak görülen ama gidildikten sonra binbir hayal kuraklığıyla geri dönülen bir şehir bazen, bazen de geri dönecek bir yeri ve kimsesi bırakılmadığı için "oaraya" zorla tutunmaya çalışan insanların dramlarıyla dolu olan bir şehir istanbul.
ilk ziyaretimde değindiğim konu. benim gibi taşra insanları için bir cazibe merkezinden öte tehlikeli bir mecra. bir kere çok kalabalık, herkes üstüne üstüne yürüyor. ünlü addettiğimiz tv kanallarında iki boy gösteren herkesin şişindiği bir yer bir de. orada herkes ünlü. istiklalde yürüyorduk, döndüm arkadaşıma "neden geldim istanbul'a hea" dedim. bi daha gelirsen ibnesin zaten, şikayet etmekten başka bir şey yaptığın yok dedi. öyle deme dedim burhan çaçan çok içli söyler o şarkıyı.