Git dedim evimden. Kendini yere attı, bacağıma sarıldı ağlıyordu, gitmeyeceğim diyordu. Nefes alamıyordu ağlamaktan. Serde humanizm vardı. Sarıldım, "Tamam geçti." dedim. Bana asla merhamet göstermemiş ona, merhamet gösterdim. Ne yapsa ne etse de, kıyamazdım ki ben ona, gözyaşlarına ölürdüm.
"Sen telefonunu neden hep çantanda tutuyorsun?" sorusunu sormamla başladı paranoyaklaşma sürecim. Kıskançlık değil paranoyaklıktı bu. Sevgiden değil de, aptal yerine konulma korkusundandı. Bu yüzden kıskançlık diye adlandırmak yanlış olurdu. Dünyanın en gebeş adamıydım. Lakin paranoyak bir kontrol manyağı olma yolunda hızla ilerliyordum.
Bir süre yatağımda uzandım. "Neden olmasın ki hocu?" diye düşündüm. Yatak soğuktu, kafam karışık. Süpersonik yemek yapan bir kız vardı evimde. Güzeldi de
Saçlarında karlar tutmaya, suratı soğuktan pembeleşmeye başlamıştı. Bembeyaz yeni yağmış karın ortasında, pespembe duruyordu. O soğukta, o yabancı şehirde, tanıdık ve pembe bir yüz görmek içimi ısıtmıştı. Yanına gittim. Beraber eve döndük...
O foruma o gün girmesem ya da o foruma tam o anda bakmasam, yeni arkadaşım o mesajı atmasa, ben o mesaja cevap yollama ihtiyacı hissetmesem, hayatım çok farklı olacaktı...
En çok ihtiyacım olan şey bir arkadaş, bir tanıdıktı. Friends doğru diziydi. Zaten dizileri en çok sahip olamadıklarımızı barındırıyorsa severdik. Bir bira açtım, uzandım tekrar, tüm yaşanmışlıklarımı özleyerek, yaşanmışlıksızlık kokan salonumda uyuyakaldım.
Uzun süre iki kişilik, soğuk yatağımı kullanamadım ve hep televizyonun karşısında uyudum.
--spoiler--
Herkes mi yalnız olur hocu? Ne zor işmiş bu arada kalan nesil olmak. Acıyorum kendime ve tüm nesildaşlarıma. Doğudan batıya geçişin, arada kalmışlığın simgesi, globalleşmenin yetimleriyiz biz.
--spoiler--
"Herkes mi yalnız olur hocu? Ne zor işmiş bu arada kalan nesil olmak. Acıyorum kendime ve tüm nesildaşlarıma. Doğudan batıya geçişin, arada kalmışlığın simgesi, globalleşmenin yetimleriyiz biz.
Çocukken Bizimkiler izleyerek büyümüş nesiliz, ama aynı zamanda Nip tuck'a da yetiştik.
Çocukken saklambaç oynamış nesiliz biz, ama Warcraft'a da yetiştik.
Çocukken ev telefonu kullanmış nesiliz biz, ama cep telefonuna da yetiştik.
insanlarla cafelerde barlarda tanışıp sosyalleşen nesildik biz, ama internet'e de yetiştik.
Gençken fotokopi fanzinlere öyküler yazan nesildik biz, ama sözlüklere de yetiştik.
Ve bu, bizim lanetimiz oldu. Arada kaldık. Ölene kadar bunu taşıyacağız üzerimizde.
Bizden önceki nesil, ablalarımız, abilerimiz, Esra, Pırıl, bizimkiler izledi sadece. Üniversitelerini bitirdiler, evlendiler, çocuk yaptılar. Düz ama huzurlu bir hayat yaşadılar.
Bizden sonraki nesil, bizimkileri hiç izlemedi. Nip tuck'la büyüdü. Aile kurmayı düşünmüyor. Stüdyo evlerinde, kendileriyle barışık yaşayacaklar. Zira onlar kendilerinden iki nesil önceki değer yargılarını bilmiyorlar. Mutlular internetleri, stüdyo evleri ve modern hayatlarıyla.
Peki ya biz neyiz? Biz ne yapacağız? Biz iki neslin özelliklerini de taşıyoruz. Ablalarımızın ev hayatı sıkıcı, kardeşlerimizin çılgın hayatı dejenere geliyor bize. Peki biz ne yapalım? Öyle de mutlu değiliz böyle de, Pazar günleri ev çamaşır koksun istiyoruz. Eve girdiğimizde yemek koksun istiyoruz. Ama bir yandan pizza söyleyip, şarap açıp Amerikan dizileri izlemeye de bayılıyoruz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?..."
neden evlenmediğini açıklayan bir kompozisyonun giriş cümlesi veya başlığı olabilecek cümle. akabinde gelecek açıklamalarla "evlen artık" baskısı yapan anneyi, halayı, dayıyı, teyzeyi ve bu türdeki insanları ikna etme potansiyeline sahip bir cümle.