Mina Urgan ve Necip Fazıl aynı dönemin çocukları, aynı muhitin insanları. (Zaten o zamanlar istanbul’da küçük ve elit kesim birbirini hep tanıyor.) Birbirlerini de gençliklerinden itibaren tanıyorlar. Mina Urgan, onun da kendileri gibi medeni bir genç olduğunu ve sonradan bir şeyhin yüzüne üflemesiyle değiştiğini söylüyor. (Şeyhten kastettiği Abdülhakim Arvasî Hazretleri. Necip Fazıl’la tanışarak onun manevi dünyasına ışık saçan bir mutasavvıf.) Hatta kitabının bir yerinde Necip Fazıl’ın kendisinden çok hoşlandığını, ama ona asla yüz vermediğini söylemeden de geçmiyor. bunun dışından nazım hikmetin de necip fazıla mektubu vardır:
"sevgili necip, ismin temiz demek, necîb temiz demektir benden iyi bilirsin.. necip'i necis yapma. sen en cihanşumül eserlerini beş parasız paris sokaklarında dolanırken vermiş bir şairsin, cebin para para olacak diye ruhun pare pare olmasın. bilirim kalemin kıvraktır lisanın çeviktir, bilirim üç satırda ruh üflersin kağıda, bilirim bir yazsan parçalarsın edebiyatın çin seddini, o lisan-ı mücerred dilinle babıali yokuşunun yollarını yalaman beni kahrediyor necip.
sevgili necip, inandığın allah'ın aşkına, o kudretli kalemini iktidara payanda yapacağım diye camii direğine çevirme, o kudretli kelimelerini üç kuruşa parselleme üç tanesi üç kuruş etmeyecek ciğersizlere. sevgili necip, elinde sur-u israfil var, onu borazana çevirme.
ÖDÜLLERi:
1947 CHP Piyes Yarışması birinciliği Sabırtaşı ile
1980 Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü
1981 Türkiye Milli Kültür Vakfı Kültür Armağanı iman ve islam Atlası ile
1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'iman ve islam Atlası' adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981), Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almıştır. Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.
hayat görüşü ya da ölüm korkusuyla dönüştüğü haller önemli değil bence. önemli olan tek şey sanatı ve kaldırmlar şiiri başta olmak üzere çok iyi bir şair olduğunu düşünüyorum.
harbi ne öküzleri gösteren başlık. ulan yiğidi öldür hakkını ver bali. 4 satır şiir yazamayan müsvette gelmiş cahil diyor. sen git necip fazılın kim olduğunu;
mine urgan'dan (urgan soy ismini bizzat necip fazıl vermiştir) nazım hikmetten oku da gel.
hüseyin nihal atsız dediği adam 1930 model faşostyle bir moruktur, necip fazıl ise sonradan doğru yolu bulmuş bir kraldır, artık ergen laikcanlar dışında atsızı abartan birilerini göremiyorum etrafımda.
hüseyin nihâl atsız ile necip fazıl'ın karşılaştırılması ikisine de hakaret olur. ikisinin de kalemi kuvvetlidir.
bir türkçü olarak şunu söyleyebilirim ki atsız beğ, şiir konusunda necip fazıl'ın eline su dökemez lâkin necip fazıl'da nesirde atsız beğin eline su dökemez.
her ikisini de okursak kalemimiz kuvvetlenecektir.
hayatı boyunca hiç necip fazıl okumamış bir arkadaşımızın açmış olduğu başlıktır.
Uff snn be slk, k.i.b , öptüm bye şeklinde cümle kurmaktan öteye Türkçeleri yetmeyen üç beş beyinsizin ilgi çekmek için salladığı önermedir. Madem Üstad fos senin muhteşem eserlerine bi göz atalım zat-ı şahane demekten kendimi alıkoyamadığım ve müthiş sinirlendiğim saçmalıklar silsilesi.
Sanırım bu önermeyi ortaya atan şiir idrakinden yoksun şahıslara en güzel cevap yine üstad'ın şiirlerinde ve yazılarındadır:
--spoiler--
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
içimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
iki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..
--spoiler--
sanata karşı saygılı
ama sanattan manattan anlamayan
kafasına at gözlüğü geçirilen
varsa yoksa siyaset peşinde koşan
sözde ülkesini düşünen
laf etmeye gelince ülkesini en çok seven
sosyalist bilmemne ayaklarında takılan
kapitalizme karşı olan
ama kapitalizmin ekmeğine en çok yağ süren
islam kelimesini duyunca "gerici" yaftasını yapıştıran
"bak eskiler böyleymiş" demeye bayılan
her bokta mantık hatası arayan
sadece önüne sunulan tarihi bilen
ilkokul kafasında birisinin saçmalayacağı cümle.
benim konuştuğum dilde bana bu şiiri (bkz: kaldırımlar/#19995) armağan eden adam da şu şiiri (bkz: vapur/#327626) armağan eden adam da kutsaldır benim için.
nazımcı komünist köpeklerin büyük ustayı çekememesidir. nazımın asiliği, solculuğu; bir takım laikçiler ve komünistler tarafından vasat şiir birikimi ile birleştirilmektedir. nazımdan solculuğu çıkarın, geriye vasat birkaç dize kalır.
Şairliklerinden çok dünya görüşlerini değerlendiren ve malesef çuvallayan insanınların kullandığı cümledir ki iki şairimizide mezarında kemiklerini sızlatır.Ayrıca bu başlıkta birazda provakasyon seziyor gibiyim.
beyin olumu gerceklesmis malın sirf kendisi gibi dusunmuyo diye karalamaya calıstıgı bir devlet sairidir necip fazıl.
ulusalcılar tarafından bugune kadar gerici, yobaz diye yaftaladıklari üstad ın onlara cevabı ibretliktir.
"biz, bize gerici diyenlere "deh" demek icin gerideyiz. "