belki gerçekten necip fazıl hayranısınızdır belki de değilsinizdir ama sonuç olarak aklınızdaki ne olursa olsun neden böyle bir önermede bulunulduğunu merak ediyorsunuzdur.
necip fazıl kısakürek'i sizlere bir kaç başlıkta aktaracağım, o başlıklar:
1- necip fazıl kısakürek ve amerikan yalakalığı
2- necip fazıl kısakürek ve kurtuluş savaşı hainleri
3- necip fazıl kısakürek, kumar ve kadın düşkünlüğü
4- necip fazıl kısakürek'in türkçe ve türk düşmanlığı
5- necip fazıl kısakürek ve terör örgütü irtibatı
1- Necip fazıl kısakürek ve amerikan yalakalığı:
necip fazıl kısakürek; siyasal islamcıların daha doğrusu kendini islamcı gibi gösteren amerikan paspaslarının üstad kabul ettiği bir şair ve yazardır. kendisi de öğrencileri gibi amerikancıdır. bunu nereden mi anlıyoruz? tabii ki büyükdoğu dergisindeki kendi imzasıyla yayımlanan amerika'yı destekleyen ve amerika olmadan türkiye'nin bir hiç olduğunu idda eden yazılarından.
işte o yazılardan bir tanesi;
'30 Mart 1956-5 Temmuz 1956 arası Büyük Doğu adında bir günlük gazete de çıkartan Necip Fazıl Kısakürek, 17 Temmuz 1959'da Büyük Doğu dergisinde yayımlanan bir yazısında şöyle diyordu:
"Amerikan politikasını korumakla mükellefiz... Amerikan siyasetini tutmak biricik yol... Amerika'dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir."
görüyorsunuz adam amerika aşkından ölüyor bir de amerikan politik hakimiyetine girmemizi söylüyordu.
2- necip fazıl kısakürek ve kurtuluş savaşı hainleri:
öncelikle bu hainleri sizlere tanıtmak isterim, sarıyana çetesi, acıyaband ve bakatoğlu çeteleri.
bu çeteler gürcüler tarafından kurulmuş ve rize bölgesindeki türk halkını katletmiş, ve bunla da kalmayıp bir çok türk insanını da kendi yanlarına dini kullanarak çekmişlerdir.
islam gürcistan'ı adında bir gazete çıkaran bu çeteler gazetelerinde insanlara türkçe değil arapça konuşmalarını ve aynı zamanda da tbmm'ye itaat etmemeleri gerektiğini söylüyorlardı. gündüz imam gece papaz olan şeyhler tarafından yürütülen çalışmalar kısmen başarıya ulaşmış olacak ki bu çeteler savaş zamanı geldiğinde düşmana değil kendi milletine kurşun sıkmıştır. peki bu çeteler nasıl mı yok edildi? tabii ki cesur ve son çare diyip düşmana karşı birlik olan kuva-ı milliye birlikleri tarafından.
şimdi "son devrin din mazlumları" adında necip fazıl kısakürek'in yazdığı kitapda bu çetelerden nasıl bash ettiğini görelim.
"ankara telaşta, tbmm telaşta, bir zamanların kahraman hamidiye zırhlısı rize önlerinde top yağdırıyor. din düşmanları ne kadar telaş içinde olduklarını gösteriyor" gibi cümlelerle bu zalimleri savunuyordu.
kendisi aynı zamanda ingilizlerle işbirliği yapan ve bağımsız bir kürdistan kurmak için isyan eden ve bunun için de dini kullanan şeyh said'i de din mazlumu olarak kitabında övüyordu. ona göre şeyh said dini kurtarmaya çalışıyormuş peki madem öyle şeyh said'in oğlu isyan sonrası neden ingilizlerce ingiltere'ye kaçırılıyordu?
ayrıca the daily mail gazetesine "ingilizlere karşı dedem apdülmecid'in kırım savaşı'ndan beri olan sevgisini taşıyorum onlarla çok güzel ilişkiler kuracağım" gibi sözleri savaşın kaybedildiği günlerde söyleyen ve tahtıntan başka hiç birşeyi düşünmeyen ingilizlerle gizli antlaşmalar yapan bir hain olan vahdettin'i de din mazlumu olarak gösteriyordu.
3- necip fazıl kısa kürek, kumar ve kadın düşkünlüğü:
öncelikle kadın düşkünlüğünü görmek için "kadın bacakları" adında yazdığı şiiri okumalısınız. işte o şiir:
Kadın Bacakları
Her kadının bastığı yerde sanki kalbim var
Kalbim ki zevk alır ezilişinden
Ömrümüzün geçtiği yolda bana sorsalar
Gidiyorum bir kadın bacağının peşinden
Bir kadının, içinden ağlayışı, gülüşü
Gözlerinden ziyade bacaklarına yakın
Bir lisandır onların duruşu, bükülüşü
Kadınlar, onlar varken konuşmayınız sakın
ince sütunlardaki ilahi güzelliğe
Bacakların ruhudur şekil veren, diyorum
Bacakları bir kalın örtüde saklı diye
Mermerde kalbi çarpan Venüs'ü sevmiyorum
Boynuma doladığım güzel putu görseler
insanlar öğrenirdi neye tapacağını
Kör olsam da açılır gözüm ona sürseler
isa'nın eli diye, bir kadın bacağını
Necip Fazıl Kısakürek
son satıra da ayrı bir dikkat çekmek gerekiyor. ayrıca kendisi at yarışına ve kumara oldukça düşkündü. bakın kendisi hakkında dostları neler diyordu:
…"Üstad, yüz tikleri olan, çok sigara içen ve tanımadıklarının yanında az konuşan, at yarışlarına pek meraklı biriydi.
Devlet bankalarının genel müdürleri üzerinde büyük nüfuzu vardı.Örneğin;Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge'nin odasına kapıyı vurmadan girer ve "Oğlum Mithat. Bana para, sana da bir iki skeç lazım der" sonra genel müdürün özel çalışma odasına girer ve birkaç saat içinde Ankara Radyosu için nefis iki skeci kaleme alır ve merkez veznesinden gelecek binlikleri beklerdi. Oradan da bahis oynamaya Hipodrom'a. Çoğu kez o morlar orada erir ve üstat hiç üzülmezdi... içkiye çok düşkündü ve ben o gençlik yıllarında bu ehlî keyif yazarın nasıl olup da din simsarlarının idolü olduğunu anlamaya çalışır dururdum."
bu sözler necip fazıl kısakürek'in dostlarına aitti. kendisi ise ölene kadar kumar bağımlısı olarak yaşamıştı.
4- necip fazıl kısakürek'in türkçe ve türk düşmanlığı:
belki de en önemli başlık buydu bu haini anlatan. o yüzden hiç birşey okumasanız da lütfen bu kısmı okuyun. öncelikle türkçe düşmanlığını göstermek istiyorum. bakın kendisi türkçe hakkında neler diyordu. aşşağıda çok sayıda örnek bulacaksınız yazı bu yüzden uzun görünebilir ancak her satırda milletimize ayrı bir hakaret bulacaksınız.
necip fazıl kısa kürek'in türkçe hakkındaki sözleri:
- Türk, islâmiyeti kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır. Bu, anlayan ve insafı olan için riyazî bir hakikattir. işte bu Türk, yani islamiyet'i kabul ettikten sonra gerçek Türk'ü bulan Türk, ilk iş olarak, kaba müşahhaslardan ileriye geçemeyen dilini zenginleştirmek zaruretini idrak etmiştir.
Bunun için de, Batılının, Yunan ve Lâtin kaynaklarına uzanışı gibi, öz kültür kaynağının iki örnek diline el uzatmış ve Türkçenin çarşafı üzerine Arap ve Fars ağaçlarının meyvelerini silkelemeyi tek yol kabul etmiştir.
- Tek heceler...
Dilimiz umumiyetle tek, hiç değilse az heceli kelimelerden örülü:al,kal,çal,dal,ol,sol,dol,yol,ser,ver,ger,yer, ar,ban,kan,san,at,kat,tat,çat, kap,sap, tap,yap,say,yay,kay,cay,sil,bil,ek,çek,şiş,piş,ye,de,filân,falan,sayısıza kadar giden bir dizi...
Askerî kumanda sesine benzeyen ve sonlarına birer "mak" veya "mek" edatı eklenince ancak iki heceli masdarlığa çıkabilen "emr-i hâzır"lardan ibaret bu tek veya az heceli kelimeler kalabalığı içinde yabancı dillerden devşirilmiş dolgun heceler de Türk hançeresine uymadığı için bölünmüştür:
Psomi (Rumca ekmek) ipsomi...Fikr-Fikir... Spor-Sipor... Film-Film... Nefs-Nefis... Remz-Remiz...Vesaire...- Başka dillerde tek hecede 4-5 sese kadar çıkabilen (rast, drops) dolgun heceler Türkçede 2-3 sesi aşamaz ve ancak kültürlü insanların hançeresinde yer bulabilir.
- Bir dilde uzun, dolgun ve çok heceli kelimeler, tefekküriyet ve medeniyet işaretidir.
- Türk Milleti'nin, ruhunu dayayacağı üstün bir medeniyet mihrakı buluncaya kadar sürdüğü hayat içinde dili, kısa heceler bahsinde olduğu gibi, konuşmaya ve dolayısıyla düşünmeye vakti olmayan bir topluluğu ifade eder.
- Mücerret mefhum...
Türkçe'de, kendi öz anlamı olarak tek bir mücerret mefhum yoktur.
Aşağıdaki, hemen her lisanda mevcut mücerret mefhumların Türkçe karşılığını arayınız:
Zaman, mekân, mesafe, zevk, şevk, mevzuu, merkez, mihrak, gaye, mefkûre, din, Allah; ve nâmütenâhîye kadar sayabiliriz.
Mücerret mefhumların hattâ basitlerinden olan bu kelimelerden bir tanesini bile Türkçe'de bulamazsınız.
"Allah" adının hiçbir lisanda eşi bulunmaz hâs ve âlem ismi olması bir tarafa, ilâh mânasına her dilde mevcut kelime bile Türkçe'de yoktur. "Tanrı" kelimesi "tanyeri"nden gelir ve mücerretlikle alâkasız, putperestlikten kalma bir madde ismi olmaktan ileriye geçemez.
"Mevzuu" kelimesine uydurulan "konu" ise "koymak" gibi kaba ve maddî bir fiile dayanır.
"Vazetmek" fiili "koymak" değildir ve onun üstünde bir mânayı (nüans-gamiza) belirticidir.
- Kısa heceler...
Aşağıdaki cümleyi,ona hususî bir mâna biçmeden,onda ayrı bir mâna murad edildiğini hesaba katmadan,sadece Türkçe olarak okuyunuz.
- Ciğerimi delici,yüreğimi yakıcı,kafamı kemirici soru şu ki,gericiliğe mi,ilericiliğe mi,ne tarafa döneceğini bilemeyene,ne diyeceğini,ne edeceğini bulamayana,baba izini görmeyene,anadilini yitirene,yolunu şaşırana,ya kuzu gibi boyuna budalaca acı acı meleyene,ya da kısa heceli ölü kelimeleri dizi dizi boşuna sıralayana,şu yeni kuşağa ne demeli;acımalı mı,acımamalı mı?
aradığınızda arap kavmini yücelten türk milletini aşşağılayan çok daha ağır sözleri bulabilirsiniz ancak şu anda o sözleri de buraya koyarsam yazının gereğinden fazla uzayıp sizi okumaktan alıkoymasından korktuğumdan koymuyorum.
ve son başlığa geçiyoruz. hainliğin en büyük göstergesi olan başlıklardan birisi:
5- necip fazıl kısakürek ve terör örgütü irtibatı:
bu kısmı çok uzatmadan doğrudan anlatıma geçeceğim. öncelikle bu örgütün uzun açılımı islami büyük doğu akıncıları cephesidir. ve bu örgüte bağlı olan "gölge" "islami hareket" "taraf" gibi dergi ve gazetelerde pkk yanlısı bir tavır alınıyor. herhangi bir pkk teröristi öldürüldüğünde yas tuttuklarını açıklıyor ve teröristin ailesine başsağlığı diliyorlar ve bir türk askeri şehit düştüğünde ise sevindiklerini söylüyor nağralar atıyor ve şehit verdiğimiz için yaptıkları sevinç gösterilerini gecelerini etkinliklerini yayınlıyorlardı.
dikkatinizi çekerim ibda-c terör örgütü ile necip fazıl kısakürek son derece yakın bağlantılıydı. çünkü kendisinin de büyükdoğu adını verdiği ve atatürk'e hatta kurtuluş savaşı'nı veren nesile hakaretleri içeren bir dergisi vardı. ama bundan daha önemlisi ise şuydu:
iBDA-C (islami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi)
iBDA fikriyatı, islamcı edebiyatçı Necip Fazıl Kısakürek ve onun Şeyhi Seyyid Abdülhakim Arvasi yanlısı akıncı gençler tarafından 15 Kasım 1975 tarihinde, Salih Mirzabeyoğlu öncülüğünde çıkarılan Gölge Dergisi çerçevesinde oluştu.
"Necip Fazıl Kısakürek'in "BÜYÜK DOĞU" fikriyatından etkilenerek ortaya çıktığı iddia edilen,Osmanlı Devleti modelinde federatif yapılı bir islam Devleti kurulması amacını güden ve bu amaç doğrultusunda silahlı mücadele yöntemini benimseyen terör örgütüdür.
görüyorsunuz şeyhinin kurduğu örgütün neler yayımlayıp söylediğini. karar sizin:
bugün kimilerinin üstad kabul ettiği adamın nasıl bir karaktere ve düşünce yapısına sahip olduğunu...
eğer okuduysanız ve saygı duyduysanız teşekkür ederim. bugün türklüğe hakaretten defalarca hapse girmiş birisinin gerçek yüzünü göstermeye çalıştım.
bazı zatlar hala entry'i okumadan küfür etme çabaları içindeler. onlara önerim entry'i düzgün okumaları ve dahası necip fazıl'ı da kendisinden okumaları.
söz konusu yazılan belgeli gerçekleri çürütme çabasına bile girmeden sadece "hayal gücünüzü sikim ben sizin" gibi insanlık dışı söylemlerle saldırmak da zaten sizin gibilere yakışır.
bu kişi türklüğe hakaretten defalarca hapse girmiş yetmemiş türkçe'ye medeniyetten yoksun demiş arap kavmini yüceltmekle kalmayıp türk milletini aşşağalamaya devam etmiş üstüne üstlük şeyh said'e din mazlumu demiş.
vahdettin'e dahi mazlum sıfatını hak görmüş bir de amerikan siyasetini benimsemeliyiz onların sözünü dinlemeliyiz demiş bir adam.
şimdi algılama organı üzerine oturan zatlara şunu söylemek isterim.
"cahile laf anlatmak verimsiz toprağa ekin ekmek gibidir."
hala neyin davası olduğunu anlamadığım konu... lan benim gençliğim ibda-c'de geçti. necip fazıl'ın amerikan karşıtı, israil karşıtı bin tane yazısını okudum. 48'de 50'de dp'ye aklı vermiş, sscb'den uzak durun demiş diye siz ne konuşuyorsunuz anlamıyorum ki...
gerisini okumam bile; yok karı kızmış, yok kumarmış... masal onlar!
denk gelmem iyi oldu, ancak ilk paragrafı okuduktan sonra 'bu denli takiyyecilik olmaz' deyip, yazarlıktan istifa edesim geldi. o nedenle, devamını okumadım. ki, eminim ki birçok defa karşılaştığımız şeylerden bir tanesidir. ben sadece üstad'ın ''amerikanın cariyesi olmalıyız'' mottosuna çevrilen yazının esas versiyonunu koyacağım buraya, bakalım üstad ne demiş:
''Bize gelince:
Halk Partisi devrinden beri, mutlak ve mecburi Amerikan siyasetini tutmak, Türkiye hesabına biricik doğru yol... Buna şüphe yok... Cihanın ölüm ve dirim halinde iki yolundan dirim istikametini seçmek milli irade ibresi yalnız bu istikameti gösterdiğine göre, her halde Halk Partisi hesabına büyük bir keşif değil...
Evet, dirim yolu seçildi; fakat bu yolda diri bir anlayış ve şahsiyetli bir tavır gösterilmedi. Vaziyet o türlü idare edildi ki, Amerika bizi cebinde keklik bildi; ve mevzuumuzda, idrâksiz kekliklere mahsus fedakârlıklardan ileriye gitmedi.
Mesele, Amerikan yardımının azlığında çokluğunda değil; Amerika'nın karşısında, yalnız kendi milli tekevvün gayesine bağlı, şahsiyetli bir millet tavrını takınmakta ve ona göre hürmet ve itibar sahibi olmakta... Coğrafya ve tarihimiz, bizi, kapitalizma ve komünizma sistemleri arasındaki nihaî muhasebenin ana rakamını temsil edecek kadar nazik bir makamda bulundurduğuna göre, Amerika'dan bu makamın dolgun hakkını istemek ve nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalıydı. Olmadı; sanki Amerika tarafından boş bir araziye sevkedilmiş ve hudut bekçiliği almış boğaz tokluğuna çalışır bir millet olduk.''
evet, üstadın dediği bundan ibarettir. yazıda vurgulanan şeyse amerikancılık değil; komünist rusya'ya karşı amerika'yla ortak hareket ederek, hem amerika'nın desteğini kazanmak hem de amerika'ya karşı 'nazlı bir sevgili edası ile' davranarak, ona kolay lokma olmadığımızı göstermek; bu işbirlikte bizim de çıkarlarımızı koruyacağımızın izlenimini vermek. nitekim yazının tamamı okunduğunda, necip fazıl'ın ''biz amerika'ya karşı haklarımızı korumayı beceremedik'' mesajını çok net verdiği görülecektir. üstadın ''ideolocya örgüsü''nü okumayıp, burada ''amerikancıdır o'' muhabbeti yapanlar; karl marx'ın das kapital'ini okumayıp, karl marx'ı işçi faşizmi ile suçlamalarına benzer.
ben sizden adalet beklemiyorum.
gerçekleri çarpıtmayın, edepli olun, o yeter.
ne güzel demiş ziya paşa:
''ilim meclisine girdim, kıldım talep
ilim ta gerilerde kaldı, illa edep, illa edep!''