facebook ta tavan yapmış insan çeşididir. liseyi zor bitirmiş, kulaktan dolma bilgilerle necip fazılı savunup duran insanlardır. kendini bilir bilmez paylaştığı sözler onun spesifik kişiliğin ironik yanını ortaya çıkarır. sadece güler geçersiniz.
haftalık 'türkiye'de cuma dergisi' necip fazıl özel sayısı olan 120. sayısında şair can yücel'in ilginç bir iddiasına yer verdi. dergi can yücel'in kendisine sorulan "solcular necip fazıl'ı niçin okumuyor?" şeklindeki soruya "solda adam mı var, necip fazıl'ı anlayacak. hepsi dangalak..." dediğini yazdı.
dergide selim çoraklı imzası ile yayınlanan ropörtaj aynen şöyle:
- necip fazıl'ın şiirde yeri neresi?
- necip fazıl, sahasının en iyi şairlerinden biridir. türk edebiyatının yarım yamalak giden hece şiirinin en büyük üstadıdır. kendisi için en büyük sayılan ilk döneminde ortaya koyduğu eserler, türkiye'de büyük şehir hayatı içindeki bireyin bunalımını en iyi anlatan şiirler içermektedir. daha sonraki inançlı dönemi hiçbir zaman küçültücü değildir. inançları için hapislere giren adamın fikir, düşünce ve eserlerini uluorta değerlendirmemek gerekir. o kendi alanında fikirlerini somut bir şekilde, hiçbir dış etkenden çekinmeden ortaya koymuştur.
- solun necip fazıl'ı görmemezlikten gelmesi ideolojik bir yaklaşım mı?
- iyi bir eleştiri ortamı olmadığı için, bizim sol eleştirmenler kendi kaprisleriyle insanı değerlendiriyorlar. eleştirilerde nesnel bir değerlendirme olmadığı ortada. sübjektif ve indî değerlendirmeler yapılıyor. eleştiriler nesnel olmadığı için, hissî değerlendirmeler unutuluyor. büyük şairler de unutuluyor. fazıl hüsnü, oktay rıfat gibileri de unutulmuştur. bizde kayıtsızlık alabildiğine fazla. yine değerlendirmelerde ideolojinin tesiri büyük. dikkatsizlik ve nesnel gözle görmeyi beceremeyenler, ideolojilerinin tesirinde kalarak yanlış değerlendirmelere gidiyorlar.
- solcular necip fazıl'ı niçin okumuyor?
- solda adam mı var, necip fazıl'ı anlayacak. hepsi dangalak.
türk olduğunu söyleyen kimsenin sevemeyeceği adamdır necip fazıl... örtülü ödenekten beslendiği paralarla kumarhanede oyun oynarken basıldığında da "kumarın zararlarını tetkik ediyordum" diyecek kadar pişkin bir insandır. sevenlerinin örnek aldığı dindarlık da böyle bir şeydir zaten.
ohaa yorumları okudum şok oldum necip fazıl ın şairliğine nasıl laf edilir ki. yok tama idolojisi farklıdır ama şairliğine laf atmayın. nazım hikmetin ideolojisi benle uyuyşmuyo ama müthiş bir şairdir okurum zevkle necip te böyledir.
balçıkla sıvanmayacak güneşi takip eden insandır, gün batana kadar..
çok vardır ülkemizde, liseli arkadaşlardan başlar üniversiteli arkadaşlara kadar takip edeni vardır. ayrıca trum trum trak şairleriyle kıyaslanmasın tabi ki, zaten tarzları da farklıdır.
sanatkar kişidir. onun sanatına,faal hayatına bilhassa şiirlerine hayran kişidir. onun hataları olabilir,lakin sanatı,davası,kitapları,ateşten bir parça mizacı nedeniyle ona bir anadolu evladının hayran olmaması abestir. onun şiirlerindeki fikir-sanat mükemmelliği o kadar zahir,somut bir hakikattir ki, onu inkar eden ya edebiyattan nasipsiz ya yobaz bir komünisttir.
son olarak, onu tek şakirtler seven diyen cahillere sadece gülüp geçerim. cehalet insanı nasıl rezil ediyor be. onu tüm milliyetçi, muhafazakar,dindar, anadolulu,sağ cenahtan kişiler sever, hayran olur. hatta sanatı-şiiri bağnazlığının önüne alan solcular dahi çok önemser,sever. n. fazıl, şakirt dediğiniz kesime genel anlamda örnek olarak ancak orta sıralarda kendine yer bulabilir. esas tesiri diğer kesimler içindir. cehaletinde bir sınırı olmalı. insan azıcık araştırır,öğrenir de yazar. yoksa adam sanılmak için susar.
1943-46 arası dönemini idol edindiyse sanatkar ve sanata değer veren kişiliktir. Ama 1946 sonrası dönemini idol edinen kişilikler sanatkardan çok panislamist siyasal islamcı kişiliklerdir. Zira necip fazıl 1946'dan sonra, çıkarmış olduğu büyük doğu dergisindeki farklı görüşteki yazarları tasfiye etmiştir. Sebebi ise abd'nin 1946'da vereceği yardımlara karşılık komünizm tehlikesine karşı dinin ön plana çıkartılması istemidir. O çok dinsiz bilinen inönü ve chp yardımdan faydalanabilmek için öylesine dinci hareketlerde bulunmuştur ki hayrete şayandır. Dönemin islamcı gazetesi sebilürreşad bile inönü dönemindeki din dersi kitabını tarikatçı bulabilmiştir. Devamı gelecek. eksilemelere inat birkaç bir şey daha yazalım. asd'nin o dönem sütün ülkelere kurşı sergilediği tavır budur. hatta dünya savaşı sırasında önce hitler'e yardım atmiş ama hitler'in sovyetlerden sonraki hedefinin kendisi olduğunu görünce derhal sscb'ye yardım elini uzatmıştır. ama yardımın koşulları vardır. bunlar o denli dinci koşullardır ki stalin'den ülkenin dört bir yanındaki duvarlara yazılı olan "din afyondur" sözünün dahi silinmesi istenmiştir. sebep ise komünizmin dinsizlikle eşit görülmesi ve bunu yıkmak için dini ögelere yer verdirilmek istenmesidir. abd'nin o dönem yardım ettiiği tüm devletlerden ortak isteği de bu eksendedir: ülkelerinde dini ön plana çıkarmaları. nitekim bu olmuştur da. abd'nin 1945'ten beri hedefi türkiye'yi kurulacak bir islam birliğinin başına geçirip 1990'a kadar sscb ve ab'ye karşı, 1990'dan sonrasında ise rusya ve ab'ye karşı bir koz olarak kullanmaktır. bunun için çeşitli zamanlarda girişimlerde bulunulmuştur. tek partinin bunu yapamayacağını gören abd önce dp'yi kurdurmuş sonra o partiyi iktidara getirmiştir. ve dp'nin bu kadar çok oy almasının ve menderes'in halkın gözünde kurtarıcı olarak görülmesinin sebeplerine bakarsanız hep dinî gerekçeler olduğunu görürsünüz. ezanın arapça okutulmasından tutun imamhatiplere kadar. neyse efendim dp'nin bu işi hızlı yapmasını sağlamak ve o yapamazsa yerine alternatif bulunabileceğini göstermek amacıyla 1950 seçimlerinden sonra bir islami demokrat parti kurulmuştur. rifat atilhan isimli bir zatın başkanlığında. daha sonraları kapanmıştır tabii ki. dp'nin gittikçe artan şeriatçı programına asker 1960 darbesiyle dur demiştir. şüphesiz abd de bu işe engel olmamıştır zira menderes ağır sanayi için istediği kredileri ülkemizin bir tarım ülkesi olmasını isteyen abd'den alamayınca sscb'den almış ve seydişehir alüminyum, iskenderun demir çelik fabrikası gibi fabrikaları 1950'lerin sonlarında hep sscb kredileriyle kurmuştur. bu ise abd'nin dp'den istemediği bir şeydi kuşkusuz. 1959'da de gaulle'ün sscb ile elele verip bir aet kurma projesi de gözlere çarpar. abd'nin güdümünde olmayan bir avrupa hayalidir bu. aet ismi 1960'larda anılacaktır. ordunun kontrolünde geçen 1960'ların ilk yarısı, abd'nin atını oynatamadığı yıllar olmuştur. ve türkiye'nin abd ile istediği zaman bozuşabileceği gözler önüne serilmiştir. 1962 küba krizi, 1964 johnson mektubu hep bunun göstergeleridir. abd bunu gördükten sonra panislamist bir ülke oluşturma gayretlerine hız kazandırmış ve milli selamet partisini kurdurmuştur. kuran kişi necmettin erbakan'dır. aslında abd'nin sscb ile ilgili projeleri dışındaki projelerine o dönemde destek verebilecek olan bir parti daha vardır: tip. 1961'de kurulan bu partiyle işbirliği yapmak abd'nin antikomünist duruşuna zarar vereceği için yeni bir islamcı parti kurulması uygun görülmüştür. partinin adı milli nizam partisi'dir. mnp ile abd'nin söylevleri birebir örtüşmektedir. aet'ye girilmesine mnp de karşıdır abd de. lozan antlaşmasını mnp de uygun bulmamaktadır abd de. tek fark mnp'nin "abd istiyor diye hayır" yerine "müslümanlık istiyor diye hayır" demesidir. necmettin erbakan 1967'de odalar birliği sekreteriyken katıldığı toplantılarda aet'ye girilmesi için yırtınırken 1970'te meclise girdiğinde aet'ye ateş püskürmesi şüphesiz ki erbakancıları çok rahatsız edecek bir gerçektir. mnp'nin şeriatçı politikaları ise 1971 muhtırası ile kesintiye uğrar. tipliler cezaevlerinde işkenceye uğrarlarken mnp başkanı erbakanın rahatça isviçre'ye gitmesi de akıllara durgunluk vermelidir. ardından darbeci subayların birkaçının desteği ile msp'yi kurmuştur erbakan. aynı şeriatçı görüş bu sefer 1980 darbesiyle kesintiye uğramıştır. aslında kesintiye uğramamıştır. zira 12 eylül dönemini en hasarsız atlatan milli görüşçü gruptur. zaten evren paşa da birkaç tane islami dernek, örgüt gibi şeylerin fahri başkanlığını almıştır ve bundan mutluluk duyduğunu söylemiştir gittiği her yerde. ve msp'nin darbe öncesinden kalan kanun tasarılarını meclisten geçiren darbe hükümetleri olmuştur. okullara zorunlu din dersleri koyan gene darbe yönetimi olmuştur. aslında atatürkçü gibi görünen ama islam birliğinin başına doğru giden yolda atılan emin adımlardır 12 eylül dönemi adımları. zaten 1983 seçimlerine girmesine izin verilen üç partiden birisinin özal'ın partisi olması da ilginçtir. zira izin verilen 3 partiden iki tanesi askerlerin kurduğu partilerdir. üçüncüsü ise özal'ın partisidir. zaten özal da aynen şeriatçı çizgiyi devam ettirmiştir. kendisi dememiş midir zaten "nakşibendi dergahında çorba kaşıkladığını" söyleyen? ve özal döneminde şeriatçı yayınlar o kadar azmıştır ki sayıları binleri bulmuştur. ve ilk pkk eylemi de özal döneminde yapılmıştır. ibda-c'nin kuruluşu 1 ağustos 1984, pkk'nin ilk eylem tarihi ise 15 ağustos 1984'tür. her ikisi de rusya'nın abd önünde diz çöktüğü temmuz 1984'ten sonra olmuş olaylardır. yani dünyanın abd'ye kaldığı günlerden sonra gerçekleşmişlerdir. eruh'ta ilk baskının olduğu gün marmaris'te tatilde bulunan özal'ın kılını bile kıpırdatmaması ve gerekçe olarak da "üç beş eşkıya için devleti seferber ettikleri izlenimini yaratmamak" olduğunu ileri sürmesi de hayli ilginçtir.