mustafa kemal atatürk'ün, büyük osmanlı devleti'nin bakiyesi olarak devraldığı farklı ırklara mensup insanlara; devlet, millet ve vatan bilincini oluşturmak adına ortaya koyduğu düşünce sistemini ifade eden söz.
burada katı bir milliyetçilik ya da ırkçılık arayanlar yanılır! "ne mutlu türk olana" denilmemiştir, "ne mutlu türk'üm diyene" denilmiştir. dolayısıyla burada bir aidiyet vurgusu yapılmaktadır.
osmanlı devleti için düşünecek olursak, osmanlı'yı osmanlı yapan yanlızca osmanlı beyliği midir? elbette hayır! anadolu'yu oluşturan tüm unsurların osmanlı devletinin büyümesinde elbette katkısı mevcuttur. zaten bu yüzden de kimi milletler "millet-i sadıka" gibi vasıflarla vasıflandırılmışlardır! ancak dikkatinizi istirham ederim ki, osmanlı içinde hiç bir unsur "neden osmanlı?" dememiştir! ta ki, osmanlı zayıflayana kadar!
dolayısıyla, türkiye cumhuriyeti'nin kuruluşunda "türk milleti" asıl unsurdur. sayıları bu gün açık ve net olarak bilinen kürt, çerkez, rum, ermeni vs unsurlar -eğer kendilerini ırkî yönden tanımlamak istiyorlarsa- ancak ve ancak aidiyet duygusuyla ülkeye bağlı olması gereken, bağlanması gereken unsurlardır!
yok eğer -özellikle kürtler- ortak kültür ve din anlayışını güdüyorlarsa o halde yine "ne mutlu türküm diyene" sözü kimseyi incitmemelidir. zira en başta söylendiği üzere burada "aidiyet vurgusu" yapılmaktadır.
konuya yanlızca istiklal harbi penceresinden bakan insan yanılır! bin yıllık "anadolu'nun vatanlaştırılması" çalışmalarını çöpe atmak doğru mudur?
türkler anadolu'ya iv.yüzyıldan başlayarak fasılalarla xi.yüzyıla kadar sürecek akınlarda bulunmuşlardı. tüm bunları neeye koyacağız?
büyük selçuklu dönemindeki oğuz-türkmen akınlarıyla birlikte anadolu'nun türkleşmesiyle neticelenecek fetihleri nasıl değerlendireceğiz?
roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra, bizans'ın hâkimiyetinde kalan anadolu'ya, kafkasları aşarak ulaşan kursık ve basık adlı hun başbuğları 398 yılında erzurum, malatya ve çukurova hattını geçerek kudüs'e kadar akınlarda bulunup, aynı yoldan geri dönmüşlerdi. bu emekler verilen şehitleri silelim mi?
hunlardan sonra, sabar (sabir, sibir) türkleri hükümdarları balak liderliğinde doğu anadolu'dan ankara'ya kadar olan toprakları vurarak pek çok ganimet elde etmişlerdir (515/16). bu yaşananları yok mu sayacağız?
emeviler ve abbasilerin hizmetine giren ilk müslüman türk komutanların bizans'la mücadelesi, anadolu'ya yaptıkları akınları bir düşünelim!
tarsus- malatya- erzurum hattı boyunca gerçekleşen mücadelede sugur ve avasım adı verilen uc(sınır) bölgelerine yerleştirilen türkler, batı anadolu'ya kadar uzanan akınlara katılmışlardır. (8. ve 9.yüzyıllar) bu akınların başında afşin, vasıf et- türkî, kayı oğlu ahmed, haris, buğa gibi türk komutanlar bulunmaktaydı.
çağrı bey emrindeki üç bin atlı ile önce azerbaycan ve ardından van, kars yörelerine girdi (1018). ermeni kaynaklarının belirttiğine göre mızrak, ok ve yaydan oluşan silâhları çekili, beli kemerli uzun ve örülü saçlı, rüzgâr gibi uçan türk atlıları karşısında bizans komutanı senekerim'in gönderdiği kuvvetler yenilgiye uğradılar.
selçukluların lideri aslan yabgu'nun hile ile yakalanıp kalencer kalesine hapsedilmişti. bunun üzerine arslan yabgu'ya bağlı bazı kitleler azerbaycan ve doğu anadolu'ya göçtüler (1028-38). daha önce irak bölgesine gelen kızıl boğa, göktaş gibi kumandanların idaresindeki türkmenlerlerle birlikte bu gruplar diyarbakır, mardin, van ve erzurum civarlarında görünüyorlardı. gürcü ve ermeni kuvvetlerine karşı başarı kazanan oğuzlara engel olmak isteyen bizans karşı harekâta geçti. tuğrul bey de buna karşılık ibrahim yınal, kutalmış ve musa yabgu'nun oğlu hasan'ı anadolu'ya akınlar için görevlendirdi. sonuçta 1048 pasinler savaşı yapıldı! bizans, gürcü ve ermeniler'den oluşan düşman yerle bir edildi! burada verilen şehitleri silelim mi tarihten?
bizans pasinler yenilgisini kabul ederek selçuklu devletiyle barış anlaşması yapar. bu barışa göre bizans imparatoru, ix. yüzyılda yapılan ancak sonra yıkılan istanbul'daki camiyi tamir etmeyi ve burada tuğrul bey adına hutbe okutmayı kabul eder. ancak vergi vermeyi reddeder.tuğrul bey'in anadolu seferi: vergi ödemeyi reddeden imparatorun doğu anadolu'ya ordu sevk etmesi üzerine tuğrul bey bizzat sefere çıkar (1054). erciş, bayburt, kemah ve erzincan ele geçirilir.
malazgirt'i kuşatan tuğrul bey, kışın yaklaşması üzerine ordusunu geri çekerek, rey'e döner. bu seferden sonra anadolu'nun fethi için çağrı bey'in oğlu yakutî görevlendirilir (1057). yakutî yakutî sivas'ı alır ve kayseri'ye kadar ilerler. öte yandan kars ve ani kuşatılır. dinar bey'e bağlı birlikler de malatya civarına inerler. bu akınlar alp arslan zamanına kadar devam etmiştir.
alp arslan'ın büyük selçuklu tahtına geçmesiyle birlikte, anadolu'ya yapılan akınlar tekrar hız kazanmıştır. nitekim alp arslan 1064 yılında büyük bir orduyla azerbaycan'a gelir. gürcistan'ı tamamen fetheder. doğu anadolu sınırlarındaki bizans idaresini kabul etmiş bazı gürcü ve ermeni prensliklerini kendine bağlar. devrin en güçlü surlarına sahip olduğu için fethedilemez denilen ani şehrini ele geçirir (ağustos 1064).
ve malazgirt zaferi...
şimdi bin yıldır kanımızla sulayarak vatan yaptığımız toprakları masa başında geri verelim öyle mi?
tüm dünya devletleri bunu yapsın bakalım! kim hangi toprak parçası üzerinde yaşayabilir?
ey türk milleti! titre ve kendine gel! âlem-i cihan senden daha adil yönetici bulamaz! dünyanın hal-i hazırdaki durumu da bunu gösteriyor!
mustafa kemal atatürk'ün, büyük osmanlı devleti'nin bakiyesi olarak devraldığı farklı ırklara mensup insanlara; devlet, millet ve vatan bilincini oluşturmak adına ortaya koyduğu düşünce sistemini ifade eden söz.
burada katı bir milliyetçilik ya da ırkçılık arayanlar yanılır! "ne mutlu türk olana" denilmemiştir, "ne mutlu türk'üm diyene" denilmiştir. dolayısıyla burada bir aidiyet vurgusu yapılmaktadır.
osmanlı devleti için düşünecek olursak, osmanlı'yı osmanlı yapan yanlızca osmanlı beyliği midir? elbette hayır! anadolu'yu oluşturan tüm unsurların osmanlı devletinin büyümesinde elbette katkısı mevcuttur. zaten bu yüzden de kimi milletler "millet-i sadıka" gibi vasıflarla vasıflandırılmışlardır! ancak dikkatinizi istirham ederim ki, osmanlı içinde hiç bir unsur "neden osmanlı?" dememiştir! ta ki, osmanlı zayıflayana kadar!
dolayısıyla, türkiye cumhuriyeti'nin kuruluşunda "türk milleti" asıl unsurdur. sayıları bu gün açık ve net olarak bilinen kürt, çerkez, rum, ermeni vs unsurlar -eğer kendilerini ırkî yönden tanımlamak istiyorlarsa- ancak ve ancak aidiyet duygusuyla ülkeye bağlı olması gereken, bağlanması gereken unsurlardır!
yok eğer -özellikle kürtler- ortak kültür ve din anlayışını güdüyorlarsa o halde yine "ne mutlu türküm diyene" sözü kimseyi incitmemelidir. zira en başta söylendiği üzere burada "aidiyet vurgusu" yapılmaktadır.
konuya yanlızca istiklal harbi penceresinden bakan insan yanılır! bin yıllık "anadolu'nun vatanlaştırılması" çalışmalarını çöpe atmak doğru mudur?
türkler anadoluya iv.yüzyıldan başlayarak fasılalarla xi.yüzyıla kadar sürecek akınlarda bulunmuşlardı. tüm bunları neeye koyacağız?
büyük selçuklu dönemindeki oğuz-türkmen akınlarıyla birlikte anadolu'nun türkleşmesiyle neticelenecek fetihleri nasıl değerlendireceğiz?
roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra, bizans'ın hâkimiyetinde kalan anadolu'ya, kafkasları aşarak ulaşan kursık ve basık adlı hun başbuğları 398 yılında erzurum, malatya ve çukurova hattını geçerek kudüs'e kadar akınlarda bulunup, aynı yoldan geri dönmüşlerdi. bu emekler verilen şehitleri silelim mi?
hunlardan sonra, sabar (sabir, sibir) türkleri hükümdarları balak liderliğinde doğu anadolu'dan ankara'ya kadar olan toprakları vurarak pek çok ganimet elde etmişlerdir (515/16). bu yaşananları yok mu sayacağız?
emeviler ve abbasilerin hizmetine giren ilk müslüman türk komutanların bizans'la mücadelesi, anadolu'ya yaptıkları akınları bir düşünelim!
tarsus- malatya- erzurum hattı boyunca gerçekleşen mücadelede sugur ve avasım adı verilen uc(sınır) bölgelerine yerleştirilen türkler, batı anadolu'ya kadar uzanan akınlara katılmışlardır. (8. ve 9.yüzyıllar) bu akınların başında afşin, vasıf et- türkî, kayı oğlu ahmed, haris, buğa gibi türk komutanlar bulunmaktaydı.
çağrı bey emrindeki üç bin atlı ile önce azerbaycan ve ardından van, kars yörelerine girdi (1018). ermeni kaynaklarının belirttiğine göre mızrak, ok ve yaydan oluşan silâhları çekili, beli kemerli uzun ve örülü saçlı, rüzgâr gibi uçan türk atlıları karşısında bizans komutanı senekerim'in gönderdiği kuvvetler yenilgiye uğradılar.
selçukluların lideri aslan yabgu'nun hile ile yakalanıp kalencer kalesine hapsedilmişti. bunun üzerine arslan yabgu'ya bağlı bazı kitleler azerbaycan ve doğu anadolu'ya göçtüler (1028-38). daha önce irak bölgesine gelen kızıl boğa, göktaş gibi kumandanların idaresindeki türkmenlerlerle birlikte bu gruplar diyarbakır, mardin, van ve erzurum civarlarında görünüyorlardı. gürcü ve ermeni kuvvetlerine karşı başarı kazanan oğuzlara engel olmak isteyen bizans karşı harekâta geçti. tuğrul bey de buna karşılık ibrahim yınal, kutalmış ve musa yabgu'nun oğlu hasan'ı anadolu'ya akınlar için görevlendirdi. sonuçta 1048 pasinler savaşı yapıldı! bizans, gürcü ve ermeniler'den oluşan düşman yerle bir edildi! burada verilen şehitleri silelim mi tarihten?
bizans pasinler yenilgisini kabul ederek selçuklu devletiyle barış anlaşması yapar. bu barışa göre bizans imparatoru, ix. yüzyılda yapılan ancak sonra yıkılan istanbul'daki camiyi tamir etmeyi ve burada tuğrul bey adına hutbe okutmayı kabul eder. ancak vergi vermeyi reddeder.tuğrul bey'in anadolu seferi: vergi ödemeyi reddeden imparatorun doğu anadolu'ya ordu sevk etmesi üzerine tuğrul bey bizzat sefere çıkar (1054). erciş, bayburt, kemah ve erzincan ele geçirilir.
malazgirt'i kuşatan tuğrul bey, kışın yaklaşması üzerine ordusunu geri çekerek, rey'e döner. bu seferden sonra anadolu'nun fethi için çağrı bey'in oğlu yakutî görevlendirilir (1057). yakutî yakutî sivas'ı alır ve kayseri'ye kadar ilerler. öte yandan kars ve ani kuşatılır. dinar bey'e bağlı birlikler de malatya civarına inerler. bu akınlar alp arslan zamanına kadar devam etmiştir.
alp arslan'ın büyük selçuklu tahtına geçmesiyle birlikte, anadolu'ya yapılan akınlar tekrar hız kazanmıştır. nitekim alp arslan 1064 yılında büyük bir orduyla azerbaycan'a gelir. gürcistan'ı tamamen fetheder. doğu anadolu sınırlarındaki bizans idaresini kabul etmiş bazı gürcü ve ermeni prensliklerini kendine bağlar. devrin en güçlü surlarına sahip olduğu için fethedilemez denilen ani şehrini ele geçirir (ağustos 1064).
ve malazgirt zaferi...
şimdi bin yıldır kanımızla sulayarak vatan yaptığımız toprakları masa başında geri verelim öyle mi?
tüm dünya devletleri bunu yapsın bakalım! kim hangi toprak parçası üzerinde yaşayabilir?
ey türk milleti! titre ve kendine gel! âlem-i cihan senden daha adil yönetici bulamaz! dünyanın hal-i hazırdaki durumu da bunu gösteriyor!
ırkçılıkla alakası olmayan, güzel ahlakı, misafirperverliği, sevecenliğiyle övünen türk halkının söylemidir. gurur duyduğumdur, güzel ahlaklı insanlarıyla dünyanın gelecekteki hakimi türkiyenin nidasıdır.
fasist ya da irkci bir soz degildir. fasist ve irkci olan bunu herkese zorla soylettirenledir. ataturk bu lafi soylediginde milletini ozgurluge ve yenilige uzanan yeni bir tarihin baslangicinin sevinciyle soylemistir. gidip de turkiye'de yasayan bir kurt'e ya da bir ermeni'ye bu lafi soylettirmek anlamsizdir. tabii ki insanlar milletiyle vataniyla gurur duyma hakkina sahiptir, lakin baska milletlere bunu her sabah ogrenci andi altinda soyletmek yanlistir. bunu kaldirmak isteyen milli egitim bakanina kufretmek daha da yanlistir.
şu sıralar demokratik açılım kapmasında ilköğretim okullarında 'andımız'dan kaldırılmak istenen sözdür. gözden kaçan bir nokta var ki o da şudur; ulu önder Atatürk 'Ne mutlu Türk'üm diyene' demiştir, 'Ne mutlu Türk olana' değil. Bu ülkede kendini Türk gibi hisseden, 'ben Türk'üm' sözünü gururla söyleyen herkese Türk vatandaşı olma hakkı verilmiştir. Ne var ki ısrarla 'ben Türk değilim' diyen insanlara biz Türk vatandaşı olma hakkını veriyoruz.
ilkokulda andımızın son cümlesi olarak söylediğimizde pek bir anlam ifade etmiyordu. çocuktuk, sadece bir an önce sınıfa girmek için isteksizce söylenirdi ama; şu an itibariyle, ülkeyi satmaya çalışanlardan dolayı anlamına daha yoğun anlamlar katan yüce sözdür, mutluluk kaynağıdır.
atam'ın bizlere bıraktığı ama tam anlamıyla yaşamak için sadece iki dudak arasından değilde söylerken kalbin yerinden çıkarcasına çapması gerektiğini düşünüyorum. ve şimdi bu sıralar bu güzel cümlenin etnik ayrımcılığa ittiği kanısındaymış avrupa insan hakları komisreliği söz de. ama bilmedikleri birşey var bu ülkeden yaşayanlar iyi bilir ki ermeni asıllı bir yazar hrant dink öldü, herkes ermeni oldu. devletimin askerine, polisine kurşun sıkan anaların yüreklerine, babaların ocaklarına ateş düşüren pkk'ın köpekleri ölür, hemen sokağa çıkar gerilla hakkımızı savunuyor diye haykırır, kimi çıkar kürtlerin hakkını istiyoruz diye sokkalara dökülür... bunun gibi binlarce ayrımcılığa örnek varken benim halkın bu vatanı kurtarmakta öncü olmuş atam saygı değer gazi musatafa kemal atatürk "ne mutlu türküm diyene" der, bu ayrımcılığa ittiği söylenir ve şimdi söylüyorum kim kimi ayırıyorsa ayırsın ben bu vatanı yurt kabul eden herkesin türk olduğunu kabul ediyorum ve dünya ya inat ne mutlu türkim diyene diyorum.
yıllardır islam dunyasının kılıcı ve kalkanı olmuş kazıklı volvoda'nın bile olüm döşeğinde sığınılabilecek tek millet gösterdiği türkler olduğunu hatırlatarak ne mutlu türküm diyene
işinize gelirse...
bir aralar fazlasıyla popüler sözdü. insanların "türküm" diyerek mutlu olabileceğini salık verir. türküm yerine "kürdüm", "almanım", "fransızım" konursa ne kadar saçma bir mutlu olma nedenselliği içerdiği anlaşılabilecekken koca koca adamlar ve kadınlar gerçekten mantıklı bir şeymiş gibi bu sözü savunabilmektedir. bu konuda o kadar ileri vak'alar vardır ki adam/kadın "türküm" diyereke gani gani mutlu olabilecekken inatla başkalarının da bu saçma edimle mutlu olmasını arzulamakta ve devamlı bu sözü söyletmeye çabalamaktadır.
ayrıca bir devlet düşünün ki dağa taşa bunu yazarak türk olmayan bütün vatandaşlarına türk olmadıklarını hatırlatsın. işte kürt sorunu, ermeni sorunu, bilmemne sorunu olarak tekabül eden ama aslında türklük sorunu olan şey tam da budur.
bir dönem atatürk milliyetçiliği ile ırkçılığı birbirinden ayırmada türkiyenin satılık aydınlarının pek sık vurguladıkları söz.
öyle ya, atatürk "ne mutlu türk olana" değil, "ne mutlu türküm diyene" demiştir. olanı değil hissedeni övmüştür.
şimdi o amaca ulaşıldı, artık gözümüze batırdıkları içindeki "türk" kelimesi. onu da kaldırırız. sonra bayraktaki hilal filan...ne kadar sakıncalı değil mi? kardeşlik vurgusuna ne kadar da muhalif duruyor bayrak... (bkz: türk bayrağı alerjisi)
sırada yaşı otuzdan küçük hatunları düzdürmek olsa gerek. maksat orospu çocuklarının geneldeki oranı yükselsin. belki içinden yazar çizer, akademisyen hatta parlamenter filan çıkar.
fena mı olur?
düzeltme: akademisyen veya parlamenterlere orospu çocuğu denmemektedir. her kesimden sütü bozuk insan çıkabilir zira. burada akademisyenler ve parlamenterler orospu çocuğudur denmemektedir. gelecekte bir gün o. çocuklarının da akademisyen veya parlamenter olabileceği vurgulanmaktadır. sözlüğü yasal yönden zor bırakabilir diye yorum yapan gammaz arkadaşlar bilmelidir ki anayasa ve ilgili içtüzüklerde bir insanın nesebi onun mevki veya makamları işgal etmesine veya bir noktaya atanmasında veya seçilmesinde kriter değildir.