ne bicim istir bilinmez

entry1 galeri0
    1.
  1. insanoğlu için doğumu da, ölümü de, sonsuza dek bir sır olarak kalacak. Ne doğumunu anımsayabilecek, ne de ölümünü...
    Ya peki doğum ile ölüm arasındaki yaşam, onu tam olarak anımsayabiliyor muyuz? Ne gezer... Bir yaşamdan o kadar az şey kalıyor ki belleğimizde, adeta doğum ve ölüm gibi ne yaşadığımızı da tam bilemiyoruz. Ama bildiğimizi sanıyoruz... Oysa anılarımız, biteviyeliğin dışına çıkmış olaylarla, bunlara kattığımız yorumlardan ibaret sadece... Yoksa kaç bardak su içtiğimiz, kaç kez öksürdüğümüz, kaç kez yürüdüğümüz ve kaç adım attığımız, nerelerde yatıp ne kadar uyuduğumuz, hiçbir iz bırakmıyor aklımızda...
    Yürürken bir çukura düşmüşsek onu anımsıyoruz, daha önce rastlamadığımız kadar lüks bir otelde yatmışsak, onu...
    ***
    Kendimizi seyredemediğimiz için, yaşarken yüzümüzün aldığı biçimleri, mimiklerimizi, uyurken elimizin nasıl sarktığını, yahut başımızın nasıl yana döndüğünü de, asla bilmiyoruz... Daha doğrusu kendimizi bile, bilemiyoruz...
    Hatta sesimizi dahi bilmiyoruz... Teypte kendi sesimizi ilk kez dinlediğimizde:
    - Demek benim sesim böyleymiş, diye şaşıp kalıyoruz...
    ***
    iç organlarımızı biliyor muyuz; onları da bilmiyoruz... Apandisitimizi çıkarıp, başka çıkarılmış apandisitlerle bir araya koysalar, hangisinin bizimki olduğunu saptayabilir miyiz? Saptayamayız...
    Gördüğümüz düşleri bilebiliyor muyuz, bilmiyoruz... O gece hiç düş görmediğimizi sandığımız sabahlar çok oluyor... Oysa her gece ne düşler görüyoruz ve bu düşlerin ne bilmediğimiz etkileri oluyor üstümüzde...
    ***
    Daha böyle kendimizle ilgili, bilmediğimiz neler ve neler var...
    Bir yerimiz ağrıyınca, neremizin hastalandığını bilmiyoruz.
    Saçımızın, kaşımızın, kirpiğimizin kaç tel olduğunu bilmiyoruz.
    Ürettiğimiz elektriğin voltajını ve toplamını bilmiyoruz. Salgılarımızdan çıkan kimyasal maddelerin ölçülerini bilmiyoruz.
    Yiyip içtiklerimizin vücudumuzda her an neye nasıl dönüşmekte olduğunu bilmiyoruz.
    Bilincimizin kuytularına ittiğimiz karmaşık duygularla eğilimleri bilmiyoruz...
    Gelişmemiş ve belki de hiçbir zaman gelişme olanağı bulmayacak yeteneklerimizin neler olduğunu bilmiyoruz...
    Saç, sakal ve tırnaklarımızın nasıl uzamakta olduğunu bilmiyoruz...
    Zaman zaman nedensiz hüzünlerimizle, neşelerimizin kaynaklarını bilmiyoruz...
    Hangi koşullanmalarla mumya gibi sarmalanmış olduğumuzu bilmiyoruz...
    Neden katı, neden yufka, neden gergin, neden gevşek, neden haris, neden kıvrak, neden hantal olduğumuzu bilmiyoruz... Hatta öyle olup olmadığımızı bilmiyoruz... Hatta ne kadar zeki, ne kadar küt kafa olduğumuzu bilmiyoruz...
    Ama yine de, hem kendimizi, hem başkalarını tanıdığımızı iddia edip duruyoruz...
    ***
    Hiç değilse doğum ve ölüm arasındaki yaşamımızın ne olup olmadığını doğru dürüst bilebilseydik...
    Bunun için bir tek çare var ama onu da uygulama olanağı yok...
    Bebeğin doğarken filmini çekmeye başlayacaksın ve gecesi, gündüzüyle yaşamının her saniyesini durmadan filme alacaksın... Yetmiş, seksen yıllık bir film çıkacak ortaya...
    ***
    Filmi görerek nasıl yaşamış olduğunu anlamak için de, oturup yetmiş - seksen yıl durmadan o filmi seyredeceksin. Böylece belleğinde kalmış olanlarla, yaşamının gerçek filmi arasındaki farklar, vuruverecek su üstüne... Kendini nasıl hiç denetleyemediğini, yemek yerken, düşünürken, soyunurken, sevişirken, yıkanırken, konuşurken neler neler yapmış olduğunu görerek:
    - Ay ben bu muymuşum, ay ben böyle miymişim, diye afallayıp kalacaksın.
    Ve kendini başkanlarının gördüklerinden, ne kadar ayrı biçimde yorumlamış olduğunu anlayacaksın.
    ***
    Böyle bir uygulamanın olanağı bulunmadığından; bu da, doğum ve ölüm gibi sonsuza dek bir sır olarak kalacaktır... Kişi, yaşamının dahi ne olup, ne olmadığını tam bilemeyecektir... Bildiğini sanarak geçip gidecektir.
    ***
    Doğa acaba, neden bizlere, doğum, yaşam ve ölümümüzle, ne olduğumuzu tam göstermemekte ve bunun sırrını hiçbir biçimde teslim etmemekte?..
    Felsefeyle uğraşarak beynimiz gelişsin, diye değil herhalde...
    Belki de, hiçbir nedeni yoktur bunun... Dünyaya gelip gidiyor ve sade neden gelip gittiğimiz değil, dünyadan nasıl geçtiğimizi dahi bilemiyoruz. Geçmişin milyarlarca yılıyla geleceğin milyarlarca yılı arasında, bir yığın enayilikle uğraşarak, oyalanmaya çalışıyoruz...

    çetin altan
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük