bir kere ruh ne demek.adam hayalet avcısımı ki içine ruh yerleştirsin.herhangi bir şey hakkında bir şeyler hissetmek tamamen kişinin kendisiyle alakalı bir durumdur * .hani derler ya kimi bakar istanbula şiir yazar kimisi anasını bellemeye çalışır.mesaj verende değil alandadır.kendisinin anlamadığı olguları başkalarında genelleştirmek yapılacak en büyük ahmaklık ve aptallıktan ibarettir.yaşasaydı sözlükte yazıyor olsaydı da şöyle bir cevap verirdi: nazım hikmet ruhsuzluğa devam ediyor hala.
ruhsuzlukla eleştirenlere, onun şiirlerindeki ruh'un ne olduğu yeteri kadar anlatılmış sanırım ama bok atmak için sırada bekleyenler zümre şairi demişler nazım için.
nazım ve zümre şairi olmak?
komunist nazım, hükmedenler tarafından vatan haini ilam edilen nazım'ın zümre şairi olaral eleşitirlmesi o kadar kolay ki. nazım belli bir zümre tarafından takip edilmiş ama zaman geçtikçe dünya üzerinde okuyan herkes tarfından beğenilmiş şair.
umudu anlatan, hasreti anlatan, aşkı anlatan bu kadar da güzel anlatan bir şair nasıl olur da zümre şairi olur?
ya da nasıl olur da insan bu zümrenin dışında olur?
dört nala gelip uzak asya'dan
akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim
bilekler kan içinde
dişler kenetli
ayaklar çıplak
ve bir ipek halıya benzeyen toprak
bu cehennem bu cennet bizim..
"hiç umut yok mu
umut
umut
umut insanda"
"hava kurşun gibi gebe
hava kurşun gibi ağır
bağır bağır bağırıyorum
koşun! kurşun eritmeye çağırıyorum..."
"başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim..."
dikkatimi çekiyor
birileri yunan'a gavur dölü değil de kardeşimsin diyor gene
la rage diyor birileri fransa'nın banliyölerinden
kerem gibi yanıyor isyan ateşiyle ege'nin karşısı
ve uyanıyor o ağır mı ağır uykusundan benim yurdumun insanları
işgal ediyor fabrikaları
ve yemekhaneleri
ve meydanları
halk
ve ne hikmetse
tepeden düğmeye basılmışçasına feryat ediyor gene birileri
kusuyor içindeki zehrini
ne zaman uyanmaya başlasa halklar
sopalarla bayıltmaya çıkıyor çakal sürüsü
nazım şiirleri okumak sanattır sanat. ne içinde bir ruhsuzluk vardır, nede başka bir olumsuz duygu. okudukça okuyası gelir insanın ve okudukça dahada yücelir ruhu.
Bir türlü kapanmayan konunun devamı olan ruhsuzlukmuş herhalde.
Ulan Ülke almış başını gitmiş, Tayyip Kıbrısı satılığa çıkarmış, Kamu teşebbüsleri satılmış, Kriz tavan yapmış, Siyasal islam tepe yapmış, milyonlarca kişi aç tartıştığımız şeye bak.
Kanımca nazım hikmet denen gomanist aç bıraktı bu kadar adamı ki Gomanizm tehlikesi bitmesine rağmen bu herif tartışılıyor.
Siyasal islamcılar Sağa sola saldırarak pisliklerini böyle örtmeye çalışıyorlar işte.
kedi olamadan fare tutmaya heveslenmek, buna benzer bir biçimde ifade edebilir kendisini galiba yaşadığımız sanal ve garip yüzyılda. çünkü artık çoğu şey kolay ve basit, veya bizlere öyle görünmekte. zira birkaç edebiyat dergisi ve birkaç farklı yazarın eserlerini dahi okumadan o yazarlar, onların eserleri ve genel edebiyat hakkında çok rahat bir şekilde düşüncelerimizi dile getirebiliyoruz. ve bunu düşünce özgürlüğü veya eleştirebilme özgürlüğü adına yapıyoruz çoğu kez. zaten baştan beri demokrat bir ülkeyiz ya, kime sarsak veya sallasak diye kendi kendimizi yiyoruz çoğu kez. hatta bazı geceler zor uyuyoruz; bugün düşünce özgürlüğümü sağa sola bok atıp rahatlamak için kime sardım ve katılımcı bir demokratik ülke için allah rızası için ne yaptım diye...
bir insan nazım ustayı, karşılığında yer aldığına inanılan veya karşıtı olarak gösterilen necip fazıl'ın anılarınından ve eleştirilerinden okusa bile eminim ki o bir insanın nazım ustaya düşmanlığı ideolojik ve benzeri karşıtlıklarından ve eleştirilerinden öteye gidemez. çünkü necip fazıl'ın nazım ustayı muhattap olarak görmesini bile gözden kaçırıyor çoğu kişi. zira anlatıldığına göre necip fazıl önemli bir şairmiş, iyi yazarmış ve nazım ustadan hiç haz etmezmiş.
kaldı ki edebiyattan zerre kadar anlasa bir insan bu kadar acımasız ve taraflı bir yargıda bulunamaz. nazım hikmet şiirlerindeki ruhsuzluk diye başlanmaz bir kere şiir ve şair eleştirisinde cümleye. nasıl ki necip fazıl şiirlerindeki materyalizm noksanlığı diye başlanamazsa. hoş, başlayanlar da kendilerine konuşur.
en basitinden yükse sesle okunan ve okunamayan şiirler gibi basit bir ayrıma gidilse en başından -edebi- bir yargıya varır bir insan.
nazım hikmet hakkında kuşku duyan, edebiyatına laf söyleyebilen kişilerin nazım ustanın kitaplarını okumasını salık vermekten başka yapacağım birşey yok ne yazık ki.
tanım olarak, kimilerine göre nazım ustanın allahsız olmasından kaynaklanan durumdur.
-bu tanımı bazı insanlar tatmin olsun diye yaptım-
ruhsuzlugun şiirlerde degil bunu söyleyen kişinin ruhunda aranması gereken içi boş cümle.o şiirleri kimin yazdıgını bilmeden okusalar belki de çok begenecek olan fakat nazım hikmet adını duyunca şiirlere ruhsuzluk sıfatını yakıştırabilen bünyelerin ve dünyaya sabit çerçevelerden bakmaktan öteye geçemeyen beyinlerin asılsız söylemi.
kendi ruhsuzluğunun doğal sonucudur. zaten kendisi kan, nesep, milliyet ve sair mefhumu tanımadığını kendisi söylüyor. bu kafa taslağından bir estetik, bir ruh çıkar mı acaba diye beklemek abesle iştigal olurdu.
--spoiler--
En yumuşak, en sert,
en tutumlu, en cömert,
en
seven,
en büyük, en güzel kadın :
TOPRAK
nerdeyse doğuracak
doğuracaktı.
Sıcaktı.
Bulutlar doluydular.
Nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere.
Birden-
- bire
kayalardan dökülür
gökten yağar
yerden biter gibi,
bu toprağın verdiği en son eser gibi
Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına
çıktılar.
Dikişsiz ak libaslı
baş açık
yalnayak ve yalın kılıçtılar.
Mübalâğa cenk olundu.
Aydının Türk köylüleri,
Sakızlı Rum gemiciler,
Yahudi esnafları,
on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafanın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
Bayrakları al, yeşil,
kalkanları kakma, tolgası tunç
saflar
pâre pâre edildi ama,
boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
on binler iki bin kaldı.
Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek
için
on binler verdi sekiz binini..
Yenildiler.
Yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
kılıçlarının kanını.
Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
Edirne sarayında damızlanmış atların
eşildi nallarıyla.
Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların
zarurî neticesi bu!
deme, bilirim!
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
Ama bu yürek
o, bu dilden anlamaz pek.
O, «hey gidi kambur felek,
hey gidi kahbe devran hey,»
der.
Ve teker teker,
bir an içinde,
omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri,
yüzleri kan içinde
geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak
geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlûpları..
--spoiler--
bu dizeleri okumamış götünden element uyduran insan söylemidir.
ya şiirden anlamıyor ya da kötüniyetlidir.
anlaşılır gibi değil adamlar türkiye'yi türkçe'yi nazım'ın şiirlerinden duyuyorlar dünyada, bu adamlar sosyalist olmasını içlerine sindiremiyorlar. usta yazıyor- hatta en kaba tabiriyle allahını yazıyor ruhun da en sahicisini katıyor şiirine- siz hala bana bunlarla geliyorsunuz. kaç tane şair kurtuluş savaşına destan yazdı da nazım'ınki kadar sahici ve duyguluydu?