nazım hikmet ran şiirleri

entry109 galeri0
    32.
  1. Karlı kayın ormanında
    yürüyorum geceleyin.
    Efkârlıyım, efkârlıyım,
    elini ver, nerde elin?

    Ayışığı renginde kar,
    keçe çizmelerim ağır.
    içimde çalınan ıslık
    beni nereye çağırır?

    Memleket mi, yıldızlar mı,
    gençliğim mi daha uzak?
    Kayınların arasında
    bir pencere, sarı, sıcak.

    Ben ordan geçerken biri:
    "Amca, dese, gir içeri."
    Girip yerden selâmlasam
    hane içindekileri.

    Eski takvim hesabıyle
    bu sabah başladı bahar.
    Geri geldi Memed'ime
    yolladığım oyuncaklar.

    Kurulmamış zembereği
    küskün duruyor kamyonet,
    yüzdüremedi leğende
    beyaz kotrasını Memet.

    Kar tertemiz, kar kabarık,
    yürüyorum yumuşacık.
    Dün gece on bir buçukta
    ölmüş Berut, tanışırdık.

    Bende boz bir halısı var
    bir de kitabı, imzalı.
    Elden ele geçer kitap,
    daha yüz yıl yaşar halı.

    Yedi tepeli şehrimde
    bıraktım gonca gülümü.
    Ne ölümden korkmak ayıp,
    ne de düşünmek ölümü.

    En acayip gücümüzdür,
    kahramanlıktır yaşamak:
    Öleceğimizi bilip
    öleceğimizi mutlak.

    Memleket mi, daha uzak,
    gençliğim mi, yıldızlar mı?
    Bayramoğlu, Bayramoğlu,
    ölümden öte köy var mı?

    Geceleyin, karlı kayın
    ormanında yürüyorum.
    Karanlıkta etrafımı
    gündüz gibi görüyorum.

    Şimdi şurdan saptım mıydı,
    şose, trenyolu, ova.
    Yirmi beş kilometreden
    pırıl pırıldır Moskova...
    1 ...
  2. 31.
  3. 30.
  4. çiçekli badem ağaçlarını unut,

    değmez,

    bu bahiste

    geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.

    ıslak saçlarını güneşte kurut:

    olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın,

    nemli, ağır kızıltılar...

    sevgilim, sevgilim,

    mevsim

    sonbahar...
    5 ...
  5. 29.
  6. bir elmanın yarısı biz,

    yarısı bu koskaca dünya.

    bir elmanın yarısı biz

    yarısı insanlarımız.

    bir elmanın yarısı sen

    yarısı ben

    ikimiz...
    5 ...
  7. 28.
  8. balla dolu petek

    yani

    gözlerin

    güneşle dolu...

    gözlerin, sevgilim,

    gözlerin toprak olacak yarın,

    bal başka petekleri

    doldurmakta devam edecek...
    6 ...
  9. 27.
  10. uzaktaki şehrimin damları üzerinden

    ve marmara denizinin

    dibinden geçip

    sonbahar yapraklarını aşarak

    olgun ve ıslak

    geldi sesin.

    bu, üç dakikalık zamandı.

    sonra,

    telefon simsiyah kapandı...

    8 kasım 1945
    7 ...
  11. 26.
  12. bir hazin hürriyet

    satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu,
    bir lokma bile tatmadan yoğurursun
    bütün nimetlerin hamurunu.
    büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında,
    ananı ağlatanı karun etmek hürriyetiyle, hürsün.

    sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
    işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
    değirmenleri,
    büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün
    vicdan hürriyetiyle, hürsün.

    başın ensenden kesik gibi düşük,
    kolların iki yanında upuzun,
    büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
    işsiz kalmak hürriyetiyle, hürsün.

    en yakın insanınmış gibi seversin memleketini,
    günün birinde, mesela, amerika'ya ciro ederler onu
    seni de büyük hürriyetinle beraber,
    hava üssü olmak hürriyetiyle, hürsün.

    yapışır yakana kopası elleri valstrit'in,
    günün birinde, diyelim ki, kore'ye gönderilebilirsin,
    büyük hürriyetinle bir çukuru doldurabilirsin,
    meçhul asker olmak hürriyetiyle, hürsün.

    bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil
    insan gibi yaşamalıyız dersin,
    büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
    yakalanmak, hapse girmek, hattâ asılmak hürriyetiyle, hürsün.

    ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında,
    hürriyeti seçmene lüzum yok hürsün.

    bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
    *
    4 ...
  13. 25.
  14. Trabzon'dan bir motor açılıyor
    Sahilde kalabalık!
    Motoru taşlıyorlar
    Son perdeye başlıyorlar!
    Burjuva Kemal'in omuzuna binmiş
    Kemal kumandanın kordonuna
    Kumandan kahyanın cebine inmiş
    Kahya adamların donuna
    Uluyorlar.
    Hav. hav. hav. tu
    Yoldaş unutma bunu
    Burjuva ne zaman aldatsa bizi
    Böyle haykırır
    Hav. hav. hav. tu
    3 ...
  15. 24.
  16. Geliyor sıram
    ansızın atlayacağım boşluğa
    ne çürüyen etimden haberim olacak
    ne gözlerimin çukurunda dolaşan böceklerden

    durup dinlenmeden ölümü düşünüyorum
    sıram yakın demek.

    10 Eylül 1961, Laypzig
    3 ...
  17. 23.
  18. 22.
  19. DÜNYAYI VERELiM ÇOCUKLARA

    Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
    allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
    oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
    dünyayı çocuklara verelim
    kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
    hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
    dünyayı çocuklara verelim
    bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
    çocuklar dünyayı alacak elimizden
    ölümsüz ağaçlar dikecekler.

    21 Mayıs 1962, Moskova
    4 ...
  20. 21.
  21. 20.
  22. (bkz: sen yoktun)

    Sen yoktun,
    ellerimle dokundum sana
    ellerim yüzümdeydi.
    3 ...
  23. 19.
  24. JAPON BALIKÇISI

    Denizde bir bulutun öldürdüğü
    Japon balıkçısı genç bir adamdı.
    Dostlarından dinledim bu türküyü
    Pasifikte sapsarı bir akşamdı.

    Balık tuttuk yiyen ölür.
    Elimize değen ölür,
    Bu gemi bir kara tabut,
    Lumbarından giren ölür.

    Balık tuttuk yiyen ölür
    Birden değil ağır ağır,
    Etleri çürür dağılır.
    Balık tuttuk yiyen ölür.

    Elimize değen ölür,
    Tuzla güneşle yıkanan
    Bu vefalı, bu çalışkan
    Elimize değen ölür.
    Birden değil ağır ağır
    Etleri çürür, dağılır,
    Elimize değen ölür...

    Badem gözlüm beni unut,
    Bu gemi bir kara tabut,
    Lumbarından giren ölür.
    Üstümüzden geçti bulut.

    Badem gözlüm beni unut
    Boynuma sarılma gülüm,
    Benden sana geçer ölüm
    Badem gözlüm beni unut.

    Bu gemi bir kara tabut.
    Badem gözlüm beni unut.
    Çürük yumurtadan çürük
    Benden yapacağın çocuk.
    Bu gemi bir kara tabut
    Bu deniz bir ölü deniz.
    insanlar ey, nerdesiniz?
    1 ...
  25. 18.
  26. bir fotoğrafa...

    Karşımdasın işte...
    Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
    Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
    Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
    Tıkandığım o an,
    Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
    Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
    Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
    Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
    Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
    bitti artık hepsi...

    Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
    Bakış açım belli oldu yine.
    Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
    Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
    Dağlara çarptım her esişimde.
    Yollara küfrettim her gidişinde.

    Demiştim sana hatırlarsan:
    "Önemli olan 'zamana bırakmak' değil,
    'zamanla bırakmamak'tır.."
    Şimdi bana, geçen o zamanın
    Unutulmaz sancısı kalır

    Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
    Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
    5 ...
  27. 17.
  28. çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
    seyir defterini başkası yazsın.
    çınarlı, kubbeli mavi bir liman.
    beni o limana çıkaramazsın...
    2 ...
  29. 16.
  30. kısaca (bkz: kalite)

    bulut mu olsam

    denizin üstünde ala bulut
    yüzünde gümüş gemi
    içinde sarı balık
    dibinde mavi yosun
    kıyıda bir çıplak adam
    durmuş düşünür.

    bulut mu olsam,
    gemi mi yoksa?
    balık mı olsam,
    yosun mu yoksa?..
    ne o, ne o, ne o.
    deniz olunmalı, oğlum,
    bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla..
    2 ...
  31. 15.
  32. çok dikkatli okunması gereken şiirlerdir. içerdiği anlam ve tasvirlerle öne çıkar ve bazen hiç anlaşılmayan bir anda sarsıverir insanı.
    aşağıdaki şiiri önyargılarından kurtulamayan canlı türleri okumasa iyi olur...

    yaldızlı meşin kabı
    parçalanmış kitabı
    ay altında dün gece
    deli bir derviş gibi
    mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi
    okudum saatlerce.

    yaldızlı meşin kabın
    parçalanmış koynunda uyuklayan kitabın
    çevirdikçe küf kokan her sarı yaprağını
    sandım ki eşiyorum bir mezar toprağını...

    ince el yazıları canlandı birer birer
    masallarda çizilen yüzleri gösterdiler
    iblis bir yılan oldu, adem havvaya kandı
    kardeşini öldüren lanetli ruhu gördüm
    koca yahta bir gemi ummanlarda çalkandı
    ufuklardan güvercin bekleyen nuh'u gördüm
    ismail'in topuğu kumdan çıkardı zemzem
    tur-u sina da musa kaldırdı kollarını
    asasını vurunca yarıldı bahr-i kulzem
    buldu ben-i israil kudüs'ün yollarını..

    zekeriya zikrini
    bir sonsuz aha verdi
    doğdu isa bikrini
    meryem allah'a verdi
    kureyş-i muhammed'e kucak açtı medine
    bir ateş mezar oldu kerbela hüseyin'e

    sayfalar döndükçe bunlar hep birer birer
    doğrulup devrildiler
    ay battı güneş doğdu
    kalbimde ateş doğdu
    yaldızlı meşin kabı
    parçalanmış kitabı
    varsın gömülsün diye bir ebedi uykuya
    attım kör bir kuyuya

    yazık yazık bize ki asırlarca aldandık
    karanlıkta çizilen izleri görmek için
    görüp yüz sürmek için
    yazık yazık bize ki bir çırağ gibi yandık
    ne gökten necat geldi ne bir parça merhamet
    çalışan esirlere isa, musa, muhammet
    sade bir satır dua bir tütsü buhur verdi
    masal cennetlerinin yollarını gösterdi

    ne beş vaktin ezanı ne anjelüs çanları
    zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları
    yine biz köleleriz efendilerimiz var
    yine her melun taşı yosunlanmış bir duvar
    esir efendi diye koymuş da adlarını
    iki bahta ayırmış arzın evlatlarını

    efendi işletiyor esir işliyor gene
    yine efendilerin gümüşlü sofrasından
    kar gibi ekmeğinden şarap dolu tasından
    kırıntı artık bile düşmüyor işleyene
    yine biz esir geçen her günün akşamında
    eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz
    gece yağmur inlerken evimizin damında
    ısınabilmek için güneşi bekler gibi
    birbirine sokulan hasta köpekler gibi
    yırtık yorganımızın altında titriyoruz

    çiftimiz balyozumuz sonsuz çalışmamızla
    asırlardır bağrında inleyen kazmamızla
    heyecana geldi de kara toprağın kalbi
    kendini teslim eden taze bir kadın gibi
    çiçeklerle donandı dünya isimli ağaç
    biz bu ağacımızın dibinde ölürken aç
    efendiler gösterip sırıtan dişlerini
    birer birer topluyor bütün yemişlerini

    efendiler ağalar evliyalar keşişler
    ebedi karanlığın boğulsun kollarında
    artık temiz ruhların aydınlık yollarında
    sade bir din bir hak bir kanun varsa
    o da işleyen dişliler...
    2 ...
  33. 14.
  34. birçok sanatçı tarafından bestelenmiş, bir zamanlar okunması bile yasak şiirlerdir. şimdi ise bu yasak yerini okuyana iyi gözle bakmamaya bırakmıştır büyük ölçüde. inadına hastasıyız. ve son olarak ekliyorum;

    yaşamak ağaç gibi tek ve hür
    ve bir orman gibi kardeşcesine..

    (bkz: davet)
    (bkz: ceviz ağacı)
    (bkz: karlı kayın ormanı)
    3 ...
  35. 13.
  36. sevgilim,
    başlar önde,
    gözler alabildiğine açık,
    yanan şehirlerin kızıltısı,
    çiğnenen ekinler
    ve bitmez tükenmez ayak sesleri:
    gidiliyor
    ve insanlar katlediliyor:
    ağaçlardan ve danalardan
    daha rahat
    daha kolay
    daha çok.

    sevgilim,
    bu ayak sesleri,
    bu katliamda
    özgürlüğümü, ekmeğimi
    ve seni kaybettiğim oldu,
    fakat açlığın,
    karanlığın ve çığlıkların içinden
    güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan
    gelecek günlere güvenimi,
    kaybetmedim hiçbir zaman...
    7 ...
  37. 12.
  38. Bugün pazar.
    Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
    Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
    bu kadar mavi
    bu kadar geniş olduğuna şaşarak
    kımıldanmadan durdum.
    Sonra saygıyla toprağa oturdum,
    dayadım sırtımı duvara.
    Bu anda ne düşmek dalgalara,
    bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
    Toprak, güneş ve ben...
    Bahtiyarım...

    Nazım Hikmet

    1938
    3 ...
  39. 11.
  40. Berkley

    Behey
    Berkley!
    Behey on sekizinci asrın filozof peskoposu.
    Felsefenden tüten günlük kokusu
    başımızı döndürmek içindir.
    Hayat kavgasında bizi
    dizüstü süründürmek içindir.
    Behey
    Berkley,
    Behey Allahın
    Cebrail şeklindeki Ezraili,
    Behey on sekizinci asrın en filozof katili!
    Hâlâ geziyor iskoçya köylerinde
    adımlarının sesi.
    Hâlâ uluyor adımlarının sesine
    tüyleri kanlı bir köpek.
    Hâlâ
    her gece titreyerek
    görüyor gölgeni iskoçya köylüleri
    evlerinin
    camlarında!
    Hâlâ
    kanlı beş parmağının izi var
    o beyaz buzlu camlar gibi şimal akşamlarında!
    Behey
    Berkley!
    Behey meyhane kızlarının kara cübbeli kavalyesi,
    Kıralın şövalyesi,
    sermayenin altın sesi,
    ve Allahın peskoposu!
    Felsefenden tüten günlük kokusu
    başımızı döndürmek içindir.
    Hayat kavgasında bizi
    dizüstü süründürmek içindir!
    Her kelimen
    kelepçelerken
    bileklerimizi,
    kıvrılan
    bir yılan
    gibi satırların
    sokmak istiyor yüreklerimizi.
    Beli hançerli bir isaya benziyor resmin.
    Sivriliyor kitaplarından ismin
    sivri yosunlu ucundan
    kızıl kan
    damlıyan
    yeşil bir diş gibi.
    Her kitabın
    diz çökmüş önünde Rabbın
    kara kuşaklı bir keşiş gibi..
    Sen bu kıyafetle mi bizi kandıracaktın,
    inandıracaktın?
    Biz isanın vuslatını bekleyen
    bir rahibe değiliz ki!
    Behey
    Berkley!
    Behey tilkilerin şahı tilki!
    Çalarken satırların zafer düdüğü,
    küçük bir taş parçasının en küçüğü
    imparatorların imparatoru gibi çıkınca karşısına,
    hemen anlaşmak için
    bir kapı açıyorsun,
    binip Allahının sırtına
    soldan geri kaçıyorsun!
    Kaçma dur!
    Her yol Romaya gider,
    — bu belki doğrudur;
    fakat
    fikri evvel gören her felsefenin
    safsata iklimidir yelken açtığı yer!
    Bu bir hakikat
    hem de mutlak cinsinden !
    işte sen
    işte senin felsefen:
    Sen o sarı kırmızı rengini gördüğün
    cilâlı derisine parmaklarını sürdüğün
    parlak
    yuvarlak
    elmaya:
    «Fikirlerin bir
    terkibidir,»
    diyorsun!
    Dışımızda bize bağlanmadan
    var olan
    varlığı
    inkâr ediyorsun!
    Şu mavi deniz
    şu mavi denizde yüzen beyaz yelkenli gemi,
    kendi kendinden aldığın fikirlerdir, öyle mi?
    Mademki kendi fikrindir yüzen gemi,
    mademki kendi fikrindir umman,
    ne zaman var,
    ne mekân!
    Ne senin haricinde bir vücut
    ne senden evvel kimse mevcut,
    ne senden sonra kâinat baki
    bir sen
    bir de Allah hakikî.
    Lâkin ey kara meyhanelerin sarhoş papazı!
    Senin dışında değil miydi
    kıllı kollarında kıvranan meyhanecinin kızı?
    Yoksa kendi altında sen
    kendinle mi yattın?
    Diyelim ki senden evvel baban yok
    isa gibi.
    Yine fakat bacakları arasından çıktığın
    Meryem gibi bir anan da mı yok!
    Diyelim ki yapyalnızsın
    Turu Sinada Musa gibi,
    ne yazık! Tevratını okuyan da mı yok!
    Çok yalan söylemişsin çok.
    Sen emin ol ki Berkley
    olmasan da zarar yok
    bu şi're benzer yazıda hissene düşen şey:
    biraz alay
    biraz şaka
    ve birkaç tokat
    eldivensiz cinsinden
    Neyleyim?
    Neş'e kavganın musikisidir.
    Kavgada kuvvetini kaybetmiş gibidir biraz
    neş'enin çelik ahengini duymayan adam;
    neş'e ... iyi şeydir vesselam,
    baş döndürmezse eğer
    ve işte bizimkiler
    güldüler mi,
    ağız dolusu gülüyorlar.
    Kabahat onların kuvvetinde:
    yoksa ne sende
    ne de bende!
    Dinle Berkley!
    dinlemesen de olur
    Biz dinleyelim:
    Beynimiz bal yoğuran
    bir kovan.
    Ona balı dolduran
    arıdır hayat.
    Aldığımız hislerin
    sonsuz derin ...

    *
    2 ...
  41. 10.
  42. kıymetleri çok geç anlaşılmış, hemen her biri ayrı duygu yüklü, derinden yaşayanların anlayabileceği şiirler bütünüdür.
    1 ...
  43. 9.
  44. Bence artik sende herkes gibisin, Herkes gibisin adli siirin ikinci bölümü

    gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
    onlardan kalbime sevda geçmiyor
    ben yordum ruhumu biraz da sen yor
    çünkü bence şimdi herkes gibisin

    yolunu beklerken daha dün gece
    kaçıyorum bugün senden gizlice
    kalbime baktım da işte iyice
    anladım ki sen de herkes gibisin

    büsbütün unuttum seni eminim
    maziye karıştı şimdi yeminim
    kalbimde senin için yok bile kinim
    bence sen de şimdi herkes gibisin
    7 ...
  45. 8.
  46. Cem Karacanin besteledigi bir nazim siiri Herkes gbisin

    gönlümle baş başa düşündüm demin;
    artık bir sihirsiz nefes gibisin.
    şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
    akisleri sönen bir ses gibisin.

    mâziye karışıp sevda yeminim,
    bir anda unuttum seni, eminim
    kalbimde kalbine yok bile kinim
    bence artık sen de herkes gibisin
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük