nazım hikmet ran şiirleri

entry109 galeri0
    16777215.
  1. Her zaman hislerime tercüman olan büyük sairin siirlerinden biri:

    Ben
    senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mi zannediyorsun?
    Ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi,
    beni yaktırırsın,
    odanda ocağın
    üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    Kavanoz camdan olsun,
    şeffaf,
    beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin
    Fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    Ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    Sonra, sende ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    Ve orada beraber yaşarız
    külümün içinde külün
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    Ama
    biz
    o zamana kadar
    o kadar karışacağız ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile
    zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    Toprağa beraber dalacağız.
    Ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak iki çiçek açacak :
    biri
    sen
    biri de
    ben.
    Ben
    daha olumlu düşünüyorum
    Ben daha bir çocuk doğuracağım
    Hayat taşıyor içimden.
    Kaynıyor kanım.
    Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    Ama ölüm de korkutmuyor beni.
    Yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    Ben ölünceye kadar da
    Bu düzelir herhalde.
    Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
    içimden bir şey :
    belki diyor.
    6 ...
  2. 0.
  3. Okudukca aglatan siirlerinden biri

    SEN
    En güzel günlerimin
    üç mel'un adamı var:
    Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
    en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
    yer yer tırnaklarımla kazıdım
    hatıralarımın camını..
    En güzel günlerimin
    üç mel'un adamı var:
    Biri sensin,
    biri o,
    biri ötekisi..
    Düşmanımdır ikisi..
    Sana gelince...
    Yazıyorsun..
    Okuyorum..
    Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
    insanın
    bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
    Ne yazık!..
    Ne kadar
    beraber geçmiş günlerimiz var;
    senin
    ve benim
    en güzel günlerimiz..
    Kalbimin kanıyla götüreceğim
    ebediyete
    ben o günleri..
    Sana gelince, sen o günleri -
    kendi oğluyla yatan,
    kızlarının körpe etini satan
    bir ana gibi satıyorsun!.
    Satıyorsun:
    günde on kaat,
    bir çift rugan pabuç,
    sıcak bir döşek
    ve üç yüz papellik rahat
    için...
    En güzel günlerimin
    üç mel'un adamı var:
    Biri sensin,
    Biri o,
    biri ötekisi...
    Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
    Sana gelince...
    Ne ben Sezarım,
    Ne de sen Brütüssün...
    Ne ben sana kızarım
    ne de zatın zahmet edip bana küssün..
    Artık seninle biz,
    düşman bile değiliz..
    6 ...
  4. 1.
  5. sensiz paris

    sensiz paris, gülüm,
    bir havayi fişeği
    bir kuru gürültü
    kederli bir ırmak,
    yıktı mahvetti beni
    Paris'te durup dinlenmeden, gülüm,
    seni çağırmak...
    3 ...
  6. 2.
  7. Nazim Hikmet`in bestelenmis siirlerinden biri. Esin Afsar söyler, tadina doyum olmaz.

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden
    ölmek de ayıp değil,
    bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
    yani yürekte.

    Meselâ bir barikatta dövüşerek
    meselâ kuzey
    kutbunu keşfe giderken
    meselâ denerken damarlarında bir serumu
    ölmek ayıp olur mu?

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    Seversin dünyayı doludizgin
    ama o bunun farkında değildir
    ayrılmak istemezsin dünyadan
    ama o senden ayrılacak
    yani sen elmayı seviyorsun diye
    elmanın da seni sevmesi şart mı?
    Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
    yahut hiç sevmeseydi
    Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
    7 ...
  8. 3.
  9. sen

    sen esirliğim ve hürriyetimsin:
    çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
    Sen memleketimsin.

    Sen, ela gözlerinde yeşil hareler
    sen, büyük, güzel ve muzaffer
    ve ulaştıkça ulaşılmaz olan

    hasretimsin...
    6 ...
  10. 4.
  11. Istanbuldan uzakta her okunusunda bu siir yakar elleri.

    Vapur

    Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,
    teper ha babam teper
    paralanmaz
    teper taşlı yolları.
    Bir vapur geçer Varna önünden,
    uy Karadeniz'in gümüş telleri,
    bir vapur geçer Bogaz'a doğru.
    Nazım usulcacik okşar vapuru,
    yanar elleri...
    3 ...
  12. 5.
  13. YiNE MEMLEKETiM ÜSTÜNE SÖYLENMiŞTiR

    Memleketim, memleketim, memleketim,
    ne kasketim kaldı senin ora işi
    ne yollarını taşımış ayakkabım,
    son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
    Şile bezindendi.
    Sen şimdi yalnız saçımın akında,
    enfarktında yüreğimin,
    alnımın çizgilerindesin memleketim,
    memleketim,
    memleketim...
    4 ...
  14. 6.
  15. dörtlük

    Dağ doruğu deler gider bulutu
    dağ dibinde ak evler kutu kutu
    evdekiler! yok mu koklamak isteyen
    dağ doruğundan getirdiğim otu?
    2 ...
  16. 7.
  17. sofra

    Şu varna deli etti beni
    divane etti

    Domates, yeşil biber, kalkan tavası,
    radyoda <<ha uşaklar!>>, karadeniz havası,
    rakı kadehte aslan sütü, anason,
    uy anason kokusu,
    ahbabca, kardeşçe konuşulan dilim...
    A be islah be, islah be halim...
    şu varna deli etti beni
    divane etti...
    1 ...
  18. 8.
  19. Cem Karacanin besteledigi bir nazim siiri Herkes gbisin

    gönlümle baş başa düşündüm demin;
    artık bir sihirsiz nefes gibisin.
    şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
    akisleri sönen bir ses gibisin.

    mâziye karışıp sevda yeminim,
    bir anda unuttum seni, eminim
    kalbimde kalbine yok bile kinim
    bence artık sen de herkes gibisin
    4 ...
  20. 9.
  21. Bence artik sende herkes gibisin, Herkes gibisin adli siirin ikinci bölümü

    gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
    onlardan kalbime sevda geçmiyor
    ben yordum ruhumu biraz da sen yor
    çünkü bence şimdi herkes gibisin

    yolunu beklerken daha dün gece
    kaçıyorum bugün senden gizlice
    kalbime baktım da işte iyice
    anladım ki sen de herkes gibisin

    büsbütün unuttum seni eminim
    maziye karıştı şimdi yeminim
    kalbimde senin için yok bile kinim
    bence sen de şimdi herkes gibisin
    7 ...
  22. 10.
  23. kıymetleri çok geç anlaşılmış, hemen her biri ayrı duygu yüklü, derinden yaşayanların anlayabileceği şiirler bütünüdür.
    1 ...
  24. 11.
  25. Berkley

    Behey
    Berkley!
    Behey on sekizinci asrın filozof peskoposu.
    Felsefenden tüten günlük kokusu
    başımızı döndürmek içindir.
    Hayat kavgasında bizi
    dizüstü süründürmek içindir.
    Behey
    Berkley,
    Behey Allahın
    Cebrail şeklindeki Ezraili,
    Behey on sekizinci asrın en filozof katili!
    Hâlâ geziyor iskoçya köylerinde
    adımlarının sesi.
    Hâlâ uluyor adımlarının sesine
    tüyleri kanlı bir köpek.
    Hâlâ
    her gece titreyerek
    görüyor gölgeni iskoçya köylüleri
    evlerinin
    camlarında!
    Hâlâ
    kanlı beş parmağının izi var
    o beyaz buzlu camlar gibi şimal akşamlarında!
    Behey
    Berkley!
    Behey meyhane kızlarının kara cübbeli kavalyesi,
    Kıralın şövalyesi,
    sermayenin altın sesi,
    ve Allahın peskoposu!
    Felsefenden tüten günlük kokusu
    başımızı döndürmek içindir.
    Hayat kavgasında bizi
    dizüstü süründürmek içindir!
    Her kelimen
    kelepçelerken
    bileklerimizi,
    kıvrılan
    bir yılan
    gibi satırların
    sokmak istiyor yüreklerimizi.
    Beli hançerli bir isaya benziyor resmin.
    Sivriliyor kitaplarından ismin
    sivri yosunlu ucundan
    kızıl kan
    damlıyan
    yeşil bir diş gibi.
    Her kitabın
    diz çökmüş önünde Rabbın
    kara kuşaklı bir keşiş gibi..
    Sen bu kıyafetle mi bizi kandıracaktın,
    inandıracaktın?
    Biz isanın vuslatını bekleyen
    bir rahibe değiliz ki!
    Behey
    Berkley!
    Behey tilkilerin şahı tilki!
    Çalarken satırların zafer düdüğü,
    küçük bir taş parçasının en küçüğü
    imparatorların imparatoru gibi çıkınca karşısına,
    hemen anlaşmak için
    bir kapı açıyorsun,
    binip Allahının sırtına
    soldan geri kaçıyorsun!
    Kaçma dur!
    Her yol Romaya gider,
    &#8212; bu belki doğrudur;
    fakat
    fikri evvel gören her felsefenin
    safsata iklimidir yelken açtığı yer!
    Bu bir hakikat
    hem de mutlak cinsinden !
    işte sen
    işte senin felsefen:
    Sen o sarı kırmızı rengini gördüğün
    cilâlı derisine parmaklarını sürdüğün
    parlak
    yuvarlak
    elmaya:
    «Fikirlerin bir
    terkibidir,»
    diyorsun!
    Dışımızda bize bağlanmadan
    var olan
    varlığı
    inkâr ediyorsun!
    Şu mavi deniz
    şu mavi denizde yüzen beyaz yelkenli gemi,
    kendi kendinden aldığın fikirlerdir, öyle mi?
    Mademki kendi fikrindir yüzen gemi,
    mademki kendi fikrindir umman,
    ne zaman var,
    ne mekân!
    Ne senin haricinde bir vücut
    ne senden evvel kimse mevcut,
    ne senden sonra kâinat baki
    bir sen
    bir de Allah hakikî.
    Lâkin ey kara meyhanelerin sarhoş papazı!
    Senin dışında değil miydi
    kıllı kollarında kıvranan meyhanecinin kızı?
    Yoksa kendi altında sen
    kendinle mi yattın?
    Diyelim ki senden evvel baban yok
    isa gibi.
    Yine fakat bacakları arasından çıktığın
    Meryem gibi bir anan da mı yok!
    Diyelim ki yapyalnızsın
    Turu Sinada Musa gibi,
    ne yazık! Tevratını okuyan da mı yok!
    Çok yalan söylemişsin çok.
    Sen emin ol ki Berkley
    olmasan da zarar yok
    bu şi're benzer yazıda hissene düşen şey:
    biraz alay
    biraz şaka
    ve birkaç tokat
    eldivensiz cinsinden
    Neyleyim?
    Neş'e kavganın musikisidir.
    Kavgada kuvvetini kaybetmiş gibidir biraz
    neş'enin çelik ahengini duymayan adam;
    neş'e ... iyi şeydir vesselam,
    baş döndürmezse eğer
    ve işte bizimkiler
    güldüler mi,
    ağız dolusu gülüyorlar.
    Kabahat onların kuvvetinde:
    yoksa ne sende
    ne de bende!
    Dinle Berkley!
    dinlemesen de olur
    Biz dinleyelim:
    Beynimiz bal yoğuran
    bir kovan.
    Ona balı dolduran
    arıdır hayat.
    Aldığımız hislerin
    sonsuz derin ...

    *
    2 ...
  26. 12.
  27. Bugün pazar.
    Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
    Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
    bu kadar mavi
    bu kadar geniş olduğuna şaşarak
    kımıldanmadan durdum.
    Sonra saygıyla toprağa oturdum,
    dayadım sırtımı duvara.
    Bu anda ne düşmek dalgalara,
    bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
    Toprak, güneş ve ben...
    Bahtiyarım...

    Nazım Hikmet

    1938
    3 ...
  28. 13.
  29. sevgilim,
    başlar önde,
    gözler alabildiğine açık,
    yanan şehirlerin kızıltısı,
    çiğnenen ekinler
    ve bitmez tükenmez ayak sesleri:
    gidiliyor
    ve insanlar katlediliyor:
    ağaçlardan ve danalardan
    daha rahat
    daha kolay
    daha çok.

    sevgilim,
    bu ayak sesleri,
    bu katliamda
    özgürlüğümü, ekmeğimi
    ve seni kaybettiğim oldu,
    fakat açlığın,
    karanlığın ve çığlıkların içinden
    güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan
    gelecek günlere güvenimi,
    kaybetmedim hiçbir zaman...
    7 ...
  30. 14.
  31. birçok sanatçı tarafından bestelenmiş, bir zamanlar okunması bile yasak şiirlerdir. şimdi ise bu yasak yerini okuyana iyi gözle bakmamaya bırakmıştır büyük ölçüde. inadına hastasıyız. ve son olarak ekliyorum;

    yaşamak ağaç gibi tek ve hür
    ve bir orman gibi kardeşcesine..

    (bkz: davet)
    (bkz: ceviz ağacı)
    (bkz: karlı kayın ormanı)
    3 ...
  32. 15.
  33. çok dikkatli okunması gereken şiirlerdir. içerdiği anlam ve tasvirlerle öne çıkar ve bazen hiç anlaşılmayan bir anda sarsıverir insanı.
    aşağıdaki şiiri önyargılarından kurtulamayan canlı türleri okumasa iyi olur...

    yaldızlı meşin kabı
    parçalanmış kitabı
    ay altında dün gece
    deli bir derviş gibi
    mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi
    okudum saatlerce.

    yaldızlı meşin kabın
    parçalanmış koynunda uyuklayan kitabın
    çevirdikçe küf kokan her sarı yaprağını
    sandım ki eşiyorum bir mezar toprağını...

    ince el yazıları canlandı birer birer
    masallarda çizilen yüzleri gösterdiler
    iblis bir yılan oldu, adem havvaya kandı
    kardeşini öldüren lanetli ruhu gördüm
    koca yahta bir gemi ummanlarda çalkandı
    ufuklardan güvercin bekleyen nuh'u gördüm
    ismail'in topuğu kumdan çıkardı zemzem
    tur-u sina da musa kaldırdı kollarını
    asasını vurunca yarıldı bahr-i kulzem
    buldu ben-i israil kudüs'ün yollarını..

    zekeriya zikrini
    bir sonsuz aha verdi
    doğdu isa bikrini
    meryem allah'a verdi
    kureyş-i muhammed'e kucak açtı medine
    bir ateş mezar oldu kerbela hüseyin'e

    sayfalar döndükçe bunlar hep birer birer
    doğrulup devrildiler
    ay battı güneş doğdu
    kalbimde ateş doğdu
    yaldızlı meşin kabı
    parçalanmış kitabı
    varsın gömülsün diye bir ebedi uykuya
    attım kör bir kuyuya

    yazık yazık bize ki asırlarca aldandık
    karanlıkta çizilen izleri görmek için
    görüp yüz sürmek için
    yazık yazık bize ki bir çırağ gibi yandık
    ne gökten necat geldi ne bir parça merhamet
    çalışan esirlere isa, musa, muhammet
    sade bir satır dua bir tütsü buhur verdi
    masal cennetlerinin yollarını gösterdi

    ne beş vaktin ezanı ne anjelüs çanları
    zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları
    yine biz köleleriz efendilerimiz var
    yine her melun taşı yosunlanmış bir duvar
    esir efendi diye koymuş da adlarını
    iki bahta ayırmış arzın evlatlarını

    efendi işletiyor esir işliyor gene
    yine efendilerin gümüşlü sofrasından
    kar gibi ekmeğinden şarap dolu tasından
    kırıntı artık bile düşmüyor işleyene
    yine biz esir geçen her günün akşamında
    eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz
    gece yağmur inlerken evimizin damında
    ısınabilmek için güneşi bekler gibi
    birbirine sokulan hasta köpekler gibi
    yırtık yorganımızın altında titriyoruz

    çiftimiz balyozumuz sonsuz çalışmamızla
    asırlardır bağrında inleyen kazmamızla
    heyecana geldi de kara toprağın kalbi
    kendini teslim eden taze bir kadın gibi
    çiçeklerle donandı dünya isimli ağaç
    biz bu ağacımızın dibinde ölürken aç
    efendiler gösterip sırıtan dişlerini
    birer birer topluyor bütün yemişlerini

    efendiler ağalar evliyalar keşişler
    ebedi karanlığın boğulsun kollarında
    artık temiz ruhların aydınlık yollarında
    sade bir din bir hak bir kanun varsa
    o da işleyen dişliler...
    2 ...
  34. 16.
  35. kısaca (bkz: kalite)

    bulut mu olsam

    denizin üstünde ala bulut
    yüzünde gümüş gemi
    içinde sarı balık
    dibinde mavi yosun
    kıyıda bir çıplak adam
    durmuş düşünür.

    bulut mu olsam,
    gemi mi yoksa?
    balık mı olsam,
    yosun mu yoksa?..
    ne o, ne o, ne o.
    deniz olunmalı, oğlum,
    bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla..
    2 ...
  36. 17.
  37. çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
    seyir defterini başkası yazsın.
    çınarlı, kubbeli mavi bir liman.
    beni o limana çıkaramazsın...
    2 ...
  38. 18.
  39. bir fotoğrafa...

    Karşımdasın işte...
    Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
    Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
    Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
    Tıkandığım o an,
    Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
    Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
    Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
    Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
    Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
    bitti artık hepsi...

    Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
    Bakış açım belli oldu yine.
    Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
    Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
    Dağlara çarptım her esişimde.
    Yollara küfrettim her gidişinde.

    Demiştim sana hatırlarsan:
    "Önemli olan 'zamana bırakmak' değil,
    'zamanla bırakmamak'tır.."
    Şimdi bana, geçen o zamanın
    Unutulmaz sancısı kalır

    Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
    Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
    5 ...
  40. 19.
  41. JAPON BALIKÇISI

    Denizde bir bulutun öldürdüğü
    Japon balıkçısı genç bir adamdı.
    Dostlarından dinledim bu türküyü
    Pasifikte sapsarı bir akşamdı.

    Balık tuttuk yiyen ölür.
    Elimize değen ölür,
    Bu gemi bir kara tabut,
    Lumbarından giren ölür.

    Balık tuttuk yiyen ölür
    Birden değil ağır ağır,
    Etleri çürür dağılır.
    Balık tuttuk yiyen ölür.

    Elimize değen ölür,
    Tuzla güneşle yıkanan
    Bu vefalı, bu çalışkan
    Elimize değen ölür.
    Birden değil ağır ağır
    Etleri çürür, dağılır,
    Elimize değen ölür...

    Badem gözlüm beni unut,
    Bu gemi bir kara tabut,
    Lumbarından giren ölür.
    Üstümüzden geçti bulut.

    Badem gözlüm beni unut
    Boynuma sarılma gülüm,
    Benden sana geçer ölüm
    Badem gözlüm beni unut.

    Bu gemi bir kara tabut.
    Badem gözlüm beni unut.
    Çürük yumurtadan çürük
    Benden yapacağın çocuk.
    Bu gemi bir kara tabut
    Bu deniz bir ölü deniz.
    insanlar ey, nerdesiniz?
    1 ...
  42. 20.
  43. (bkz: sen yoktun)

    Sen yoktun,
    ellerimle dokundum sana
    ellerim yüzümdeydi.
    3 ...
  44. 21.
  45. 22.
  46. DÜNYAYI VERELiM ÇOCUKLARA

    Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
    allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
    oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
    dünyayı çocuklara verelim
    kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
    hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
    dünyayı çocuklara verelim
    bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
    çocuklar dünyayı alacak elimizden
    ölümsüz ağaçlar dikecekler.

    21 Mayıs 1962, Moskova
    4 ...
  47. 23.
© 2025 uludağ sözlük