başı açıkken baş örtüsünü savunan insan. bunu özgürlük ve demokrasi adına değil dinin gereği olduğu için savunuyor. hanıma sormak lazım sen niye takmıyorsun. bir de bunun gazete sahibi oğlu vardı millete televizyon vereceğim diyerek kandırıp paraları iç etmişti.
her hıyarım var diyene tuzlukla depar atan kadın. bunun haricinde fuleli hızlanan fehmi koru , ekrem dumanlı ve emre aköz le beraber ne şahane 4x400 takımı olur bu civanlardan.
--spoiler--
Bu tür konular üstüne kafa yormuyorum. Hem pek ilgi alanıma girmiyor hem de AKP den CHP ye uzanan ortaoyununa dair söz söylemeyi sevmiyorum. Ama bu kez durum farklı. Çünkü mevzu bahis olan Nazlı Ilıcak, Nazlı Ilıcak ın demokrasi havarisi kesilmesi ve demokratlığına bizim kimi solcuları inandırmış olması. Kendisi demokrasiyi içselleştirme sürecini tamamlamış ya, diğerlerinin demokrat olup olmadığına bile karar verecek bir doygunluğa ulaşmış. Ilıcak a göre, Mesut Yılmaz değil, Ufuk Uras gibi düşünen solcular demokrasinin önünü açabilir. Nazlı Ilıcak ın Ufuk Uras ı yerlere göklere sığdıramamasının nedeni ise, Avrupa Parlamentosu nda Yeşiller grubunun düzenlediği bir panelde Uras ın söyledikleri. Uras, Mesut Yılmaz ın, Türkiye ile iran, Humeyni ile Erdoğan benzetmelerine karşı çıkıyor, dolayısıyla da Ilıcak ın övgülerine mazhar oluyor. Bütün bunlar tartışılabilir. Ufuk Uras gibi düşünmüyorum, düşünmem de mümkün değil, Mesut Yılmaz gibi düşünmek zorunda da değilim. Ancak şunu vurgulamak durumundayım: Nazlı Ilıcak ın övgülerine mazhar olmak, tarif etmenin mümkün olmayacağı kadar yaralardı beni. Nazlı Ilıcak ın sol düşmanlığı alenidir. Dolayısıyla benimki sıradan solcu, Melih Pekdemir in ifadesiyle "kazma solcu" refleksidir.
Nazlı Ilıcak ile askeri darbe ilişkisine bir göz atmakta fayda bulunmaktadır. Ilıcak ın darbelere karşı olduğu külliyen yalandır. O, darbeyle değil, darbenin kime vurduğuyla ilgilidir. Ilıcak, sağ iktidarı alaşağı eden 27 Mayıs a karşıdır; onlarca devrimciyi katleden 12 Mart ın destekçisidir. Ilıcak 12 Eylül günlerinde kraldan çok kralcıdır. Çünkü 12 Eylül sola karşı yapılmıştır. 28 Şubat ve 27 Nisan ve benzeri asker odaklı girişimler onun kara defterindedir, çünkü iktidarda kendi camiası vardır. Ilıcak a göre darbelerin iyi ya da kötü olması duruma göre değişir, iyi de olabilir, kötü de. Kimin cezaevine gönderildiği, kimin idam sehpasına çıkarıldığı, hangi kurumların kapatıldığına bakılmalıdır.
Ilıcak 27 Mayıs ile 12 Eylül ü karşılaştırıyor, 16 Eylül 1980 tarihli Tercüman gazetesinde: "Birkaç gündür 12 Eylül harekâtı ile 27 Mayıs"ın mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes, birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor. Biz bu konuda tarafsız olamayız. Çünkü 27 Mayıs, mensubu bulunduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Halbuki 12 Eylül de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında, geniş bir mutabakat vardır."
Devam edelim, etmek gerekiyor çünkü. Bugünün demokrasi aşığı, egemenliğin kayıtsız şartsız kime ait olduğu tartışmasının ahkâm kesicisi Ilıcak bakın vakti zamanında neler yazmış: " Türkiye de demokrasi, demagoji ve anarşiye dönüşmüştür. Otorite ve hürriyet arasındaki denge birincisi aleyhine bozulmuş, bir otorite boşluğu doğmuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu boşluğu doldurdu." Hürriyet halk için değil, aydınlar için lüzumludur, belki kulağa hoş gelmeyen ama gerçeği aksettiren bir sözdür. Parlamentonun feshi ve demokrasinin bir süre askıya alınması, mutlaka geniş halk kitlelerini fazla etkilememiştir." (19 Eylül 1980 Tercüman)
Az sonra okuyacağız alıntı ise tam ibretliktir. Nazlı Ilıcak ın bir solcuyu övmesinin nasıl yaralayıcı olacağına ilişkin yukarıdaki satırların müsebbibi aşağıdaki alıntıdır: "1974 affıyla anarşistleri sokağa salıvermiş. 12 Mart ın Türün Paşasına, Elverdi Paşasına faşist damgası vurulmuş, kontrgerilla iddiaları ile etraf bulandırılmış, işte 12 Eylül, Türk milletinin meşru müdafaaya geçtiği gündür. idamlar bu meşru müdafaanın bir neticesidir. 1972 de Deniz Gezmiş e, Yusuf Aslan a, Hüseyin inan a Meclis te oylarıyla sahip çıkanların Kızıldere de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini devlet terörü olarak vasıflandıranların artık sesi soluğu kesilmiştir."(10 Ekim 1980 Tercüman.)
Durum bundan ibarettir. Denizlere, Mahirlere, yani bizimkilere duyduğu kin ve nefret, işte Nazlı Ilıcak budur. Darbe karşıtlığı, AKP Li olduğundandır. Şimdi hiç kimse kalkıp, "değişmiş olamaz mı" mavalı okumaya kalkmasın.
Nazlı Ilıcak birini övüyorsa, hele bu bir solcuysa, ortada bir sorun var demektir.
Bu yazı asıl olarak, Ufuk Uras a seslenmek için kaleme alınmıştır. Sevgili Ufuk Uras, ÖDP nin 12 yıllık üyesi olarak sizden şunu istiyorum. Çıkın ortaya ve "Denizlerin, Mahirlerin ölümüne alkış tutan Nazlı Ilıcak, benim adımı ağzına almasın" deyin.
Söyleyin ki, size dair tükenmeye yüz tutmuş umudum, bir parça çoğalsın. Nazlı Ilıcak ın övgüsünü mü, benim umudumun çoğalmasını mı daha çok önemsiyorsunuz, bunu anlamalıyım. Sonra elbette tartışılır, sol adına AKP nin değirmenine su taşımanın ne anlama geldiğini, ne idüğü belirsiz, omurgasız bir demokrasi söylemiyle AKP nin Amerikancılığını bile önemsemeyen akıl tutulmasını.
Ama önce Nazlı Ilıcak a iki çift laf söyleyin lütfen!
--spoiler--
kendisi hakkında görüş yazmamamı sağlayan yazardır. zaten kendi kendini ele veriyor o bakımdan.bakın sendika.org da ne buldum.
-alıntı-
lıcak 27 mayıs ile 12 eylül'ü karşılaştırıyor, 16 eylül 1980 tarihli tercüman gazetesinde: "birkaç gündür 12 eylül harekâtı ile 27 mayıs'ın mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes, birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor. biz bu konuda tarafsız olamayız. çünkü 27 mayıs, mensubu bulunduğumuz demokrat parti camiasına karşıydı. hâlbuki 12 eylül'de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında, geniş bir mutabakat vardır."
devam edelim, etmek gerekiyor çünkü. bugünün demokrasi aşığı, egemenliğin kayıtsız şartsız kime ait olduğu tartışmasının ahkâm kesicisi ilıcak bakın vakti zamanında neler yazmış: "(…) türkiye'de demokrasi, demagoji ve anarşiye dönüşmüştür. otorite ve hürriyet arasındaki denge birincisi aleyhine bozulmuş, bir otorite boşluğu doğmuştu. türk silahlı kuvvetleri, bu boşluğu doldurdu.(…) hürriyet halk için değil, aydınlar için lüzumludur, belki kulağa hoş gelmeyen ama gerçeği aksettiren bir sözdür. parlamentonun feshi ve demokrasinin bir süre askıya alınması, mutlaka geniş halk kitlelerini fazla etkilememiştir." (19 eylül 1980 tercüman)
az sonra okuyacağız alıntı ise tam ibretliktir. nazlı ilıcak'ın bir solcuyu övmesinin nasıl yaralayıcı olacağına ilişkin yukarıdaki satırların müsebbibi aşağıdaki alıntıdır: "1974 affıyla anarşistleri sokağa salıvermiş. 12 mart'ın türün paşasına, elverdi paşasına faşist damgası vurulmuş, kontrgerilla iddiaları ile etraf bulandırılmış, (…) işte 12 eylül, türk milletinin meşru müdafaaya geçtiği gündür. idamlar bu meşru müdafaanın bir neticesidir. (…) 1972'de deniz gezmiş'e, yusuf aslan'a, hüseyin inan'a meclis'te oylarıyla sahip çıkanların kızıldere'de mahir çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini 'devlet terörü' olarak vasıflandıranların artık sesi soluğu kesilmiştir." (10 ekim 1980 tercüman.)
durum bundan ibarettir. denizlere, mahirlere, yani bizimkilere duyduğu kin ve nefret, işte nazlı ilıcak budur. darbe karşıtlığı, akp'li olduğundandır. şimdi hiç kimse kalkıp, "değişmiş olamaz mı" mavalı okumaya kalkmasın.
-alıntı-
gel gel esas bombaya gel.
img151.imageshack.us/...
insanların neyiyi sevdiğini anlamadığım şımarık, çok bilmiş, biri şunun ağzını kapasın dedirten gazeteci. kendisinin cumhuriyetçi ve çağdaş oldunu ifade edecek kadar yalancı bir kimsedir. bir keresinde cumhurbaşkanı sezer i "cumhuriyetin bekçisi olmak"la suçlamıştır. çünkü ona göre "cumhuriyetin bekçisi olamaz, bu cumhuriyete saygısızlıktır." kendisi sabah gazatesinde yazılarını yazar( yada akp times diye de bilinir.) bazen öyle şeyler yazmıştır ki seçim zamanları haricindeki dönemlerde bir kaç satırlık politik yazısı olan hıncal uluç bile zaman zaman neredeyse tüm yazısını nazlı ılıcakla tartışmaya ayırmıştır.
nazlı ılıcak a göre asıl tehlike "komünist darbe"dir. ayrıca ona göre komünist tehlike bitmemiştir, "sinsice ilerleyip, ülkemizi yok etmektedir." son olarak bu şahıs doğu perinçek bile dış güçlerin ajanı yapacak, ve fetullah gülen i gerçek laikliğin simgesi olarak sunacak kadar alçalmıştır...
illet, rezil bir şahsiyettir kısaca....
not: şimdiden düşünmeye başladım bu laflardan sonra ergenekoncu çıkar mıyım diye? sayın sözlük arkadaşlarım hakkınızı helal edin...:)
önceki gün itibarı ile rte'nin gazabına uğrayan yazar.
alman mahkemesi'nin deniz feneri davası ile ilgili kararı bugün beklenirken, sabah gazetesi; erken davranarak, ilk cezayı köşe yazarı nazlı ılıcak'a kesti. sabah gazetesi yazarı nazlı ılıcak, Şaban Dişli ve Deniz Feneri olaylarında eleştirel yazılar kaleme alınca, 4.sayfadaki köşesi, arka sayfalara kaydırıldı.
rte, konu ile ilgili ilk işaretleri geçen cumartesi vermiş; " kimi köşe yazarları suça (iftiralara) yataklık yapıyor " demişti. Gazete yönetimi Pazartesi günü, Nazlı Ilıcak'a " 4.sayfada artık Haşmet Babaoğlu yazacak " dedi. Sayfası değiştirilen Nazlı Ilıcak, o günden beri köşe yazılarına devam etmiyor.
bol bol yalakalik yaptigi akp'nin gazabina ugramis yazardir. oh olsun demek istiyoruz. belki simdi akli basina gelmistir. "demokrasinin" bu insanlar icin amac degil arac oldugunu gormesine vesile olmustur insallah.
yazilari arka sayfalara kaydirilmistir. ergun babahan gibi, kendi yazari hincal uluc tarafindan bile agir bir sekilde elestirilmis genel yayin yonetmeninden baska birsey beklenmezdi. umarim nazli hanim dogru yolu bulur.
ergenekon operasyonunun hem savcısı, hem avukatı, hem gardiyanı hem de yargıcı olan zat.
daha mahkemeye bile çıkarılmamış, hakkında iddianeme bile olmadan tutuklu bulunan yani suçunu bile tam olarak bilmeyen kişiler hakkında
--spoiler--
Darbe ve sağlık
Belirli bir yaştan sonra darbe yapmaya kalkışınca, sağlık sorunları da çıkıyor. ilhan Selçuk bypass oldu, Şener Eruygur beyin kanaması geçirdi. Yapılanların ülkemizi karanlığa götüreceğini bilmenize rağmen, insancıl duygular ağır basıyor, üzülüp acımaya başlıyorsunuz. Eruygur'a acil şifalar dilemekle birlikte, bir öneride de bulunacağım: Bundan böyle darbe yapmaya teşebbüs edenler, önceden "sağlık kontrolünden" geçsin.
--spoiler--
yazabilmiş kişi.
partisine vurulunca dağ başında duman bırakmayan, asan kesen sayın başbakan bu tarz yayınlar içinde kükrer mi acaba?
yoksa işinize gelip hoşunuza gidiyor ya da bana dokunmayan yılan bin yaşasın mı?
Söylediklerine kendisinin bile inanmadığını hissettiren ve bu kadar beğendiği ve savunduğu partisinin kadınları gibi türban niye takmıyor acaba diye soruları akla getiren yaşına rağmen çok güzel ve kendine güvenen kadın gazeteci.