nazım hikmetin şair olmaması

    2.
  1. başlığın doğrusu nazım hikmet in şair olmamasıdır.

    daha başlığın hatalı olmasından anlaşılabileceği gibi düşünce de hastalıklıdır.
    3 ...
  2. 22.
  3. Türkiye'de herkesin şair olması gibidir. ironiktir. *
    2 ...
  4. 15.
  5. En güzel günlerimin
    üç mel'un adamı var:
    Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
    en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
    yer yer tırnaklarımla kazıdım
    hatıralarımın camını..
    En güzel günlerimin
    üç mel'un adamı var:
    Biri sensin,
    biri o,
    biri ötekisi..
    Düşmanımdır ikisi..
    Sana gelince...
    Yazıyorsun..
    Okuyorum..
    Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
    insanın
    bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
    Ne yazık!..
    Ne kadar
    beraber geçmiş günlerimiz var;
    senin
    ve benim
    en güzel günlerimiz..
    Kalbimin kanıyla götüreceğim
    ebediyete
    ben o günleri..
    Sana gelince, sen o günleri -
    kendi oğluyla yatan,
    kızlarının körpe etini satan
    bir ana gibi satıyorsun!.
    Satıyorsun:
    günde on kaat,
    bir çift rugan pabuç,
    sıcak bir döşek
    ve üç yüz papellik rahat
    için...
    En güzel günlerimin
    üç mel'un adamı var:
    Biri sensin,
    Biri o,
    biri ötekisi...
    Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
    Sana gelince...
    Ne ben Sezarım,
    Ne de sen Brütüssün...
    Ne ben sana kızarım
    ne de zatın zahmet edip bana küssün..
    Artık seninle biz,
    düşman bile değiliz..
    nazım hikmet haklı biri burda sanırım yoksa neden böyle bir şey akla gelsin .
    1 ...
  6. 9.
  7. 6.
  8. Bi­lin­di­ği gi­bi, söz­cük ve ek­le­rin son he­ce­le­rin­de­ki ses ben­zer­li­ği­ne “uyak” de­nir.
    An­cak en az iki söz­cük ya da ekin uyak­lı sa­yı­la­bil­me­le­ri için bun­la­rın ses­çe ben­ze­me­le­ri, fa­kat an­lam­ca ay­rı ol­ma­la­rı ge­re­kir. Söz­ge­li­mi yak­tı – bak­tı söz­cük­le­ri uyak­lı­dır. Fa­kat bu uyak “tı”lar­da de­ğil, “yak –” ve “bak–” he­ce­le­rin­de­ki “ak–”lar­da­dır; “tı”lar ise “be­lir­li geç­miş za­man” ek­le­ri­dir, do­la­yı­sıy­la ay­nı an­lam­da­dır.
    Öte yan­dan, ör­ne­ğin koş­tu – uç­tu söz­le­ri de an­lam­ca ay­rı ay­rı söz­ler­dir, fa­kat ara­la­rın­da bir ben­zer­lik yok­tur. “–tu” ek­le­ri de –dil­bil­gi­si açı­sın­dan– “be­lir­li geç­miş za­man” ek­le­ri­dir, ya­ni on­lar da ay­nı an­lam­da­dır.
    Ya­pı ve an­lam ba­kı­mın­dan ay­nı olan ek­le­re, söz­cük ya da söz­cük grup­la­rı­na “re­dif” de­nir. Halk ozan­la­rı bu­na “dö­ne­ra­yak” di­yor­lar. “Uyak” ye­ri­ne es­ki­den “ka­fi­ye” sö­zü kul­la­nı­lır­dı. Halk ozan­la­rı ise “ayak” adı­nı ver­miş­ler­dir.
    Na­zım Hik­met’in öz­gün bu­luş ve söy­le­yiş­te­ki tar­tı­şıl­maz üs­tün­lü­ğü­nün ya­nı sı­ra, uyak yap­ma­da ve on­la­rı yer­li ye­rin­de kul­lan­ma­da da su gö­tür­mez bir us­ta­lı­ğı var­dır. O, şi­ir­le­rin­de uya­ğın her tü­rü­nü kul­lan­mış­tır: Ya­rım uyak (bir ün­süz harf ben­zer­li­ği), tam uyak (bir ün­lü, bir ün­süz harf ben­zer­li­ği), zen­gin uyak (iki­den çok harf ben­zer­li­ği)… Hat­ta pek çok şi­iri­ni de uyak­sız ve ve­zin­siz (öl­çü­süz) yaz­mış­tır.
    Onun şi­ir­le­rin­den yu­ka­rı­da­ki uyak tür­le­ri­ne iliş­kin kü­çük ör­nek­ler ve­re­lim (Uyak­lı ses­ler ay­raç için­de, re­dif­ler ya­tık çiz­gi­den son­ra gös­te­ril­miş­tir):
    Yüz­yıl ol­du yü­zü­nü gö(r) /me­ye­li,
    be­li­ni sa(r) /ma­ya­lı,
    gö­zü­nün için­de du(r) /ma­ya­lı
    ak­lı­nın ay­dın­lı­ğı­na so­ru­lar so(r) /ma­ya­lı.
    (Ya­rım uyak; Has­ret’ten)

    Bi­zim bu­ra­da göl­le(r)
    du­man­lı­dır­la(r).
    Ba­lık­la­rı­nın eti ya­van olu(r),
    saz­lık­la­rın­dan ısıt­ma ge­li(r),
    ve göl in­sa­nı
    sa­ka­lı­na ak düş­me­den ölü(r).
    (Ya­rım uyak; Şeyh Bed­red­din Des­ta­nı’ndan)

    Dört­na­la ge­lip uzak As­ya’d(an)
    Ak­de­niz’e bir kıs­rak ba­şı gi­bi uzan(an)
    Bu mem­le­ket bi­zim.
    (Tam uyak; Da­vet’ten)

    Ha­ni şim­di bi­zim sof­ra­mı­za
    haf­ta­da bir (et) /ge­lir.
    (Ve)
    ço­cuk­la­rı­mız iş­ten e(ve)
    sap­sa­rı is­kel(et) /ge­lir…
    (Tam uyak; Nik­bin­lik’ten)

    Ne­den öy­le yü­zü­me bir tu­haf ba­kı­lı­yor
    Os­man oğ­lu Ha(şim)?
    Ne tu­haf şey,
    Ha­ni siz öl­müş­tü­nüz kar­de(şim)?
    (Zen­gin uyak; Ölü­me Da­ir’den)

    Hal­kın so­yul­muş de­ri­sin­den
    sır­tı­na frak gi­yen sen­sin,
    ya­la bal tu­tan beş par­ma­ğı­nı
    beş çü­rük (muz) /gi­bi,
    ho­mur­da­na­rak do­laş be­si­li bir do(muz) /gi­bi.
    (Zen­gin uyak; Ce­vap – 1’den)

    Na­zım Hik­met’in şi­ir­le­ri akı­cı, sü­rük­le­yi­ci­dir. Öl­çü­le­ri, uyak­la­rı, ben­zet­me­le­ri, çe­şit­li ede­bi­yat sa­nat­la­rı­nı faz­la­ca ara­la­ma­dan şi­ir­le­ri­nin içe­ri­ği­ni açık­ça gö­re­bi­li­riz. içe­rik­le bi­çim öy­le­si­ne bir uyum, öy­le­si­ne bir bü­tün­lük için­de­dir çün­kü. Bi­çim, özün için­de eri­miş, kay­bol­muş­tur. Na­zım Hik­met bu uyu­mu, bu bü­tün­lü­ğü “gü­zel bir ka­dın ba­ca­ğı­nı bir kat da­ha gü­zel­leş­ti­ren, fa­kat ken­di­si bel­li ol­ma­yan in­ce bir ço­ra­ba” ben­ze­tir.
    Ve onun şi­ir­le­ri bur­gaç­lı (gir­dap­lı) bir su gi­bi­dir; bir­den içi­ne çe­ker bi­zi. Onun şi­ir­le­ri­ni okur­ken yü­zü­nü bu­ruş­tu­ran, al­nı­nı kı­rış­tı­ran bi­ri çı­kar­sa, –şi­ir­le­rin içe­ri­ği­ne kar­şı bi­ri de­ğil­se eğer– ku­su­ru ke­sin­lik­le ken­di­sin­de ara­ma­lı­dır. Ken­di be­ğe­ni­le­ri­nin ge­liş­me­miş­li­ğin­de, ken­di dar ka­fa­lı­lı­ğın­da…
    Na­zım Hik­met’in şi­ir­le­ri­ne bu çe­ki­ci­li­ği, bu akı­cı­lı­ğı sağ­la­yan et­ken­le­rin ba­şın­da –baş­ka­ca öğe­le­rin ya­nı sı­ra– uyak­la­ra sık ara­lık­lar­la yer ver­me­si ge­lir. Aşa­ğı­da­ki par­ça­lar­da bu yol­da­ki uyak­la­ra ör­nek­ler var­dır (Ay­nı uyak­la­rı ta­şı­yan söz­cük­ler alt­la­rı çi­zi­le­rek ay­nı harf­ler­le gös­te­ril­miş, re­dif­ler ay­rı­ca be­lir­til­me­miş­tir):

    Dı­şar­da, (a)
    ka­ran­lık­lar­da (a)
    ça­tır­da­yan de­niz böğ­rün­den vu­rul­muş
    bir or­man gi­bi. (b)
    Biz içer­de su­su­yo­ruz,
    su­su­yor zin­dan (b)
    kan içi­ne akan (b)
    ya­ra­lı bir hay­van gi­bi. (b)
    (Sü­kût’tan)

    Sı­cak­tı.
    Sı­cak.
    Sa­pı kan­lı, de­mi­ri kör bir bı­çak­tı (a)
    sı­cak. (a)
    (Şeyh Bed­red­din Des­ta­nı’ndan)

    Bu­gün ak­lı­ma
    ya­zı­sız ve çiz­gi­siz
    bir re­sim gel­di, Ta­ran­ta-Ba­bu! (a)
    Ve be­nim bir­den­bi­re
    yü­zü­nü de­ğil, (b)
    gö­zü­nü de­ğil, (b)
    Se­nin se­si­ni gö­re­sim gel­di, Ta­ran­ta-Ba­bu; (a)
    Ma­vi Nil gi­bi se­rin, (c)
    ya­ra­lı bir kap­lan gö­zü gi­bi de­rin (c)
    se­si­ni se­nin! (c)
    (Ta­ran­ta Ba­bu’ya Mek­tup­lar’dan)
    iki çıp­lak ço­cuk gi­bi üşü­mek­te­dir
    Mad­rid ka­pı­sı­nı bek­le­yen ıs­lak ayak­la­rın. (a/a)
    (Ka­ran­lık­lar Kar Ya­ğı­yor’dan)

    alıntı
    1 ...
  9. 14.
  10. Asıl mesleği sıvacılıkmış zaten. iki kişi öyle diyor diye milyon kişinin şair kabul ettiği birinin şairliği sorgulanamaz.
    1 ...
  11. 4.
  12. şiiri düz yazı gibi okumak aciziyetinin sonuçlarının bir getirisi olan düşüncedir bu. bir şiir hece ölçüsü, redif veya kafiyeden ibaret değildir. onu hissedemiyorsan heceyle de yazılsa aruzla da yazılsa nafile.

    illa böyle mi olmalı şiirler?*
    --spoiler--
    Uzaktan gelirken derin akisler
    Kapadı geçtiğim yolları sisler
    Tutuştu içimde birikmiş hisler
    Gönlümü o kadar temiz bıraktı
    --spoiler--
    1 ...
  13. 11.
  14. serbest vezini geride birakan, geri zekali ve divan/hece edebiyati ozentisi yazar soylemi.

    bu zihniyet de daha once turkiye'ye matbaa'nin getirilmesinde ayak diremislerdi falan. ulan okuz, ulan okuz, serbest vezin siir degildir, siir vezinle yazilir ne demek? hic rimbaud, tristan tzara falan okumadin mi sen? mayakovski okurken ''cok iyi bu'' diyemedin mi? yazik, cidden yazik. cehalet bir yere kadar affedilebilir ama bir yere kadar. serbest vezin siir degilse edip cansever siir yazmiyordur, bedri rahmi yazmiyordur, attila ilhan yazmiyordur, onur unlu, turgut uyar, ilhan berk siir yazmiyordur.

    o geride kalmis yobaz/fasist kafalariniza sicayim sizin.

    gidin necip fazil ya da atsiz okuyun da ellerinizi siirden, poetika'dan cekin bir zahmet. kodugum cahilleri.
    1 ...
  15. 7.
  16. 3.
  17. özel isme ek getiremeyen birinden edebiyat dersi almak.
    romantizm akımından haberdar olmayan kişi söylemi.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük