sen şiiri,
nazımın va nu yani vala nurettin için yazdığı şiirdir.
bir zamanlar yaşamınızda olan değerli bir kişiyi silip atmanın en net ifadesi olan şiirdir.
öfke, kırgınlık, kızgınlık, düşmanlık gibi duygulara bile değmemeyi anlatır.
" değersizleşmiş bir kişiliğin " en şairane anlatımı.
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
Atatürke burjuva Kemal diyen Polonya Yahudisi bir moskof artığıdır. ilaveten şiir alanları farklı olmasına rağmen Necip Fazıl kendisinden daha iyi bir şairdir. isteyenler NFK'in "Kadın Bacakları" ile Nazım Hit and Run'ın burjuva kemal dediği şiire bakabilir.
hür ve orman gibi yaşamaktan kastı böyle bir dünya değildi aslında. bilgisayar başında beli bükülen gençlerden, eylemlerde, hapis ve zindanlarda ölenlere kalan bir dünyaya merhaba de nazım.
siyasetiyle prim yapıp, devrimlerini yaymaya çalışan sovyetler tarafından şişirilerek pazarlanmış bir vasıfsız.
solun bütün "dev"leri böyle. alanı ele geçirerek kendileri dışındakilere söz hakkı tanımaz ve kendilerinden olanı ne kadar kalitesiz olursa olsun şişirerek "abartılı temsil" yöntemiyle kabul ettirirler.
mesela can yücel diye bi şarapçıları vardı, "sabah evden çıkarken malafatımı sol tarafa yatırdım" filan gibi bişeyler yazıyodu, bu kızıl davarlar da alıp yüzlerine gözlerine sürüyorlardı.
Nazım, bu ülkenin yetiştirdiği büyük bir şairdir, büyük bir sanatçıdır. Tüm dünyanın mavi gözlü devidir o. Sanki ölümünün ipuçlarını şiirlerinde vermiş gibi:
“1902’de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem…
kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin…
Yaşamı boyunca çektiği çileleri, acıları, zorlukları ziyaretine giden her insan yüreğinde duymuş ve ondan özür dilemiştir.
Ona gerçek huzuru tattıramadık.
Öldüğü gün cebinden eşi Vera’nın fotoğrafı çıkıyor, fotoğrafın arkasında şu dizeler yazılı:
Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim.
Kaldım
Güldüm,
Öldüm.
Ama bizce sen:
Geldin,
Kaldın
Ama gülmedin
Ve de hiç ölmedin…
Nazım Hikmet'in Bursa Cezaevi'nde tutsaklık günleri. Koğuş
arkadaşlarını okumaya yazmaya yönlendiren Nazım, aynı zamanda cezaevi
yönetimine de yardım etmektedir.
Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir.
Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre:
- Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir? der.
Nazım'i odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan
müfettiş Nazım'ı tepeden tırnağa süzer ve:
-Demek Nazım sizsiniz, der. Nazım'a oturması için yer
göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, gidebilirsiniz, der.
Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:
-Ömer Hayyam adını duydunuz mu? diye sorar.
Müfettiş hemen atılır:
-Kim duymaz Hayyam'i.
Nazım:
-Hayyam zamanında iran hükümdarı kimdi? diye sorar.
Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür, görüyorsunuz sanatcıyı
anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya
anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı'nı ve sizi kimse anımsamayacak,
der çıkar.
Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım'ı geri çağırır ama
Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur.
Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi?
BiR ZAMAN SONRA ŞiMDiKiLERDE ÇEKiP GiDECEKLER VE UNUTULACAKLAR,
GERiYE YURDUMUZA YAPTIKLARI KÖTÜLÜKLER KALACAK…….