Zaten kitabı yazan Nazan bekiroğlu olunca kitabı almakta bir an tereddüt etmiyor insan.
Kitabın arka yüzünü okurken, bahsedilen macırlık dönemini yaşayan atalarım, katledilenler ve hiç bilmediğim, hiç sevemediğim, hiç tanıyamadığım dedelerimi tanımak istediğimi de fark ettim.
Genelde okuduğum tüm kitaplarda kitabı bir odaya benzetir kitabın içine girip yaşayarak bitirirdim.
Okuduğum her kitaptan bir yaşanmışlık kalırdı geriye.
Ama bu sefer öyle değil.
Bu sefer, kitap beni yaşadı.
Ben bazen şımarık Zehra oldum, bazen de anneannesinin omzunun üzerinden maçı seyreden fotoğrafa gülümseyen Nazan.
Trabzon'un bütün sokaklarını gezdim onunla.
Ve emin oldum. Pazarkapı mahallesine Yenimahalle yönünden sahil yolundan gelirken sağda ticaret odası binası var hani.
O sokaktan girince de Zehra kitapçıoğlu anaokulu.
Büyük duvarlarla çevrili konağa benzer bir evi andıran.
Dedim ki burası Zehra'nın evi mi acaba?
Anaokulunun adının Zehra olması ile bizim zehra'nın bir alakası var mı ki?
Demem o ki, kitap okunmalı.
Demem o ki, ilk fırsatta yine trabzon'a gitmeli, meydandan aşağı fatih'e kadar yürümeli uzun uzun. Stadın önünde simit yemeli.
Bu kitap eski Trabzon, bu kitap yaşanmışlık.
Kitabın yorumlarında görüyorum ki bir kitap 22 tl eder mi denmiş.
Bu kitap daha fazlasını eder.
nazan bekiroğlu bu eserde hamdi tanpınar'ın "bugünün rüzgarında yıkanan mazi gülü"nden söz ederek bir zaman aşırı kurgu sunmuş. buram buram teknik kokan bu kitapta insan kendini biraz iyi hissediyor.
nazan bekiroğlu'nda güzel bir naiflik var. ne kadar kurgu sunarsa sunsun bunu her metnin alt yapısında riyasız gösteriyor.
Çok iyiydi.
Yani beklentim fazlaydı bu kitaptan evet ve beklentilerimi hiç ama hiç boşa çıkarmadı.
ilk olarak ekşi sözlükte görmüştüm. Hakkında girilen ilk entrylere baktım. Yorumlar olumluydu daha fazla bakmadım yorumlara maazallah birisi sonunu söylerdi. Hemencecik okunacaklar listeme ekledim kitabı. Ondan sonra yakaladığım bir indirim ile de kitaplığıma koydum. Uzun süre el sürmedim. Bir ara elime aldım kitabı 50 küsur sayfa kadar okudum.. Sonra kaldırdım, okumadım.
Ondan sonra uzun süre kitapta okumamıştım zaten.
Velhasıl kelam bitirdim az evvel. Ve söylemeliyim ki Nazan Bekiroğlu büyük romancı. Kalemi çok güzel. Naif, umutlu, dualı.. *
Kitabı okurken öylesine bir Doğu hayranlığı ve merakı uyandı ki anlatamam. Yani imkan olsa yarın Trabzon, Batum, Tiflis, Bakü, Tebriz, Taht-ı Süleyman, Yezd gezeceğim buraları. Halı tacirinin gezdiği yerleri bende dolaşacağım..
Buna yakın hisleri Amin Maalouf'un Semerkant kitabında da hissetmiştim. Onda da müthiş bir Semerkant merakı hasıl olmuştu bende.
Ayrıca Balkan Harbi'ne karşı özel bir alakamı tetiklediğini de belirtmek isterim bu kitabın. Çünkü ' Kırık Kafiye ' adlı bölümde geçenler beni çok etkiledi.
Kitabın sadece sonunun biraz aceleye geldiğini söyleyebilirim. Bu bir olumsuz eleştiri değil ama sanki biraz oldu bittiye gelmiş gibi geldi bana. Sanırım anlatıcı fotoğrafların içine girmekten yoruldu ? * Eğer öyleyse bu benim için geçerli bir mazeret olur. *
Kitaptan o an için hoşuma giden birkaç alıntıyı da paylaşmak isterim.
- Doğu bütün ırmakların ortak ana kaynağıdır. Gülün yurdu doğudadır.
- Yeryüzünde her şey iyi ile kötü arasındaki mücadeleden ibarettir. insana düşen bu ikisi arasında kendi safını seçmektir.
Nazan Bekiroğlu'nun kalemi ile ilk tanışmam Nar Ağacı ile oldu. Son da olmayacak inşallah.
Daha fazla Nazan Bekiroğlu.
Daha fazla kitap.
Daha fazla hayal, mutluluk.
530 sayfalık şahane kitaptır. Olayların yavaş ilerlemesi bile okuyucuyu sıkmamaktadır. Kitap sizi hemen içine çekiyor ve elinizden bırakamıyorsunuz. Şiddetle tavsiye edilir.
Bilimsel adı Punica Granatum olan, boyu da 2-5 metre arasında değişen bir meyvedir. Narın anavatanı, Asya Kıtası'nın Ortadoğu'dan Himalayalar'a kadar olan bölgeleridir.Ülkemizde de görülür. Kumlu ve kayalık, çalılık alanlarda yetişir. Meyvesi için kültürlemeyle üretilmiş çeşitleri vardır.ilk olarak Eski Mısırlılarca yetiştirilmeye başlandığı biliniyor.Nar suyu bazı ülkelerin mutfaklarında önemli yer tutar.