napolyon un oturagi

entry1 galeri0
    ?.
  1. Geçen hafta bugün, siz Kenan Evren'in 'eyalet sistemini' tartışırken bendeniz Fontainebleau Şatosu'ndaydım.

    Kararmış kesme taşların üzerine tarih pislemişti, sarı sarı liken izleri vardı, bir Avusturya yazarının elden gitmiş eski imparatorluğunu anlatmak için bulduğu mazmunla, Moos auf den Steinen... Taşların üstündeki yosun...

    Hepimiz imparatorluk çocuklarıydık ama artık onlar birer köylü ülkesi değillerdi.

    Orada Napoleon'un tahtını, yatağını, tahttan feragat bildirisini yazdığı ve imzaladığı masasını, şapkasını, kılıcını, tıraş takımını, banyo küvetini ve oturağını gördüm.

    Hani şu 'istanbul'u almak için Haydarpaşa'ya gelen Fransa kralı' canım!...

    iyi ama siz böyle şeylerle ilgilenmiyorsunuz. Size geçen yaz da Vaux Şatosu'nu yaptıran hırsız maliye bakanı Fouquet'nin eşinin 'bidesini' anlatmıştım da kimse oralı olmamıştı... Yazının başlığı, Madame Fouquet'nin Kuku Yıkama Leğeni...

    Öyle ya, hiçkimse üç yüz yıl sonra sizin evinizin kapısında bilet kesip Japon gezginlere eşinizin donunu göstermeyecek ki...

    Ama bana da Napoleon'un oturağı, Kenan Evren'in bastonundan daha önemli görünüyor.

    Hiçkimse de üç yüz yıl sonra Kenan Evren'in Marmaris'teki evinin duvar ve tavan 'lambrilerini' incelemeyecek benim Fontainebleau’da yaptığım gibi.

    imparator hazretleri, bilirsiniz, o kadar göttenbacakmış ki, yatağa üç basamak merdivenle çıkar (onu da gördüm), aşırı sıcak banyoyu çok sever, küvete girip saatlerce tefekküre dalarmış. Su ılındıkça uşaklar üstüne ilave ediyorlar...

    Şaraplardan Burgonya ürünü Chambertin'i severmiş, bizim buralarda bulunmuyor, ithalatçılar getirtmiyorlar... Hafif buruk, hatta mayhoş bir şaraptır, ondan da dört şişe içtim... Eyvah! Genelkurmay'ın kara listesine girdiğimiz yetmezmiş gibi şimdi de hükümetin 'şarap içen gazeteciler' kara listesine gireceğiz!

    Anladınız mı neden 'oralarda' huzur buluyorum?

    Çünkü 1793 yılında, Jakobenler'in, 'eyalet sistemi' isteyen Jironden'lerin kafalarını nasıl kestiklerini hatırlıyorum... Bir zamanlar bunların paralarının da resmi yazışma belgelerinin de üstünde ''Bir ve Bölünmez Fransa Cumhuriyeti'' yazardı...

    Bu partilerin isimleri de elbette Jacobin ve Girondin şeklinde yazılır da, Napoleon'u Napolyon yazan Hürriyet Gazetesi'ne saygısızlık etmeyelim. Onu kral yapıp istanbul'u ele geçirmek üzere Haydarpaşa'ya getirdiğinde uyuzluk mu yapmıştık? Yoo, saygı duymuştuk, çünkü burası Türkiye'ydi. Yakışırdı.

    Fransa Türkiye olmadığı için de oralarda kimse Le Monde ve Le Figaro yazarlarını ordu karşıtı, ordu yandaşı ya da hükümete muhalif, hükümetle muvafık diye fişlemiyordu...

    Onlar Avrupa Birliği kurucusuydu, biz de adayı...

    işte bu yüzden, öteden beri, Napoleon'un sıcak banyonun rehavetiyle gevşeyince çişini koyup koyuvermediğini merak eder dururum.

    Türkiye'nin büyüklerinin bunu yapıp yapmadıklarını dünyada hiçkimse merak etmez.

    Yaa, tarihi şahsiyetlerin de pipileri kukuları vardır. Bizimkilerin yoktur.

    Onun için Fransız devlet adamları kahveyi sade ya da şekerli içebilirler, burada yasaktır.

    Uzun uzun düşündüm... Hava yazdan kalma, bahçe ve orman pek lezzetli, müze görevlileri de beklenmedik ölçüde güleryüzlüydü. Neden Fontainebleau Şatosu'nun mazgalları bana sizin 'rögar kapaklarınızdan' daha ilginç geliyordu?

    Bir tür kaçış mıydı bu?

    Yoksa, ''kozmik'' açıdan, ''büyük resmi görebilme'' tutkusu mu?

    Laf aramızda, o kelime de “regard'' şeklinde yazılır. Bu da Türk basınına katkım olsun.

    engin ardıç
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük