napoleon askeri lisedeyken, kısa boylu oluşu arkadaşları arasında alay konusu olur. bir gün bir arkadaşı herkesin içinde napoleon'u küçük düşürmek için şöyle der:
"napoleon, lan sen ata binene kadar savaş başlar biter be puhahaha!... "
geleceğin başarılı ve karizmatik komutanının cevabı ise espritüel arkadaşını yerine çiviler adeta:
"ben, savaş başladığında ata binmeyeceğim; ben ata bindiğimde savaş başlayacak."
insanları etkisi altına almasındaki başarısını okuduğunuzda, nüfuzun ne demek olduğunu daha iyi anlayacağınız, büyük kitleleri geçici olarak fakat harbiden etkileyebilmiş komutan.
napolyon sürgünden kaçıp ordusu başında ingilizler'e yenilmiştir. ingilizler tekrar kaçmasın diye st.helena adasına hapsettikleri napolyon'un başına 3000 kişi dikmişlerdir. yine günde iki kez bir kişiyi yollayıp da adam yerinde duruyor mu, sağ mı diye kontrol etmişlerdir. napolyon'un aslında zehirlenerek öldürüldüğü, saçında arsenik kalıntılarına rastlandığı iddiaları ortaya atılmıştır. cesedi incelenmiş ama bu yönde kesin bir kanıt elde edilememiştir. diğer bir iddia da mezardaki cesedin napolyon'a benzemediği ve mezarının başkasıyla değiştirildiğidir. adamın yaşamı kadar ölümü de çok tartışılmıştır. avrupa'ya demokrasi, özgürlük ve eşitlik yayacağım propagandasını yapmış; buna mukabil ele geçirdiği eski krallıklara ya kardeşlerini kral olarak oturtmuş, ya da kendine bağlı uydu krallar atamıştır. bu şekilde fransız devrimi değerlerini kampanyasında çok iyi kullanır ama bu değerlere ihanet eder.
şeytanın daha önce iki kez dünyaya geldiği söylenir. bunlardan ilkinde napolyon bonaparte, ikincisinde de adolf hitler olarak aramızda bulunmuş. doğruluk payı varsa şu an abd'nin başkanı, dünyanın muhtarı olarak yine aramızda olsa gerek.
monte kristo kontu romanında konu olan şahıstır.daha bir çok özelligi olmasına karşın , ordu ve ekonomi alanında ün yapmış fransız toplumunun ekonomik ve siyasi atılımında bir önder kıvamında ayakta kalabilmiş tarihi şahsiyet.
"insanlari yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. icabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. işte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler" demiş komutan.
Napolyon Bonapart, 1769 yılında Korsika'nın Ajaccio şehrinde doğdu. Carlo Buanoparte ile Marie Letizia Ramolino'nun ikinci oğullarıdır. Öğrenimini Brienne'de bir okulda yaptı; sonra Paris'teki Askeri Akademiye yazıldı. 1785'te Valence'daki topçu alayına katıldı. 1794'te italya'daki topçu birliklerinin komutanlığına getirildi. Paris'teyken Jakoben çevrelerle ilişki kurmuş olduğu anlaşıldığından, La Vendee'ye gönderilmek istendi; bunu kabul etmeyince, görevinden alındı. Paris'e döndükten sonra, Konvansiyona karşı hareketi bastırmak için, Paul François Barras ile Lazare Carnot'un kuvvetlerine katıldı. Olaylar kısa zamanda gelişerek yeni bir anayasanın ve Direktuvarlığın doğmasına yol açtı.
Napolyon, 1795 Ekiminde Fransa'daki ordunun başına getirildi. 1796 Şubatında da italya'daki ordunun başkomutanı oldu. Bu arada General de Beauharnais'in dul karısı Josephine ile evlendi. 1796 Nisanında ilk italya seferinin yaptı. Bu sefer, Napolyon'un ününü yaydı. Stratejik ustalığın bir şaheseri sayılan italya seferi, büyük başarı ile sonuçlandı. imzalanan Campo Formio Antlaşması ile Venedik Cumhuriyeti italya'ya bırakılıyor, karşılığında da Belçika ve iyon adaları alınıyordu. Bu önemli siyasi olayla devrim cumhuriyeti, Avrupa'nın en tutucu devleti olan Avusturya'ya gücünü göstermiş; Napolyon da italya'daki Fransız yönetimini kabul ettirmiş oluyordu.
Napolyon, Paris'e döndükten sonra, Direktuvarlık tarafından ingiltere'yi ele geçirmekle görevlendirildi. Direk ingiltere'ye saldıracağına, ingiliz etki alanının en can alacı noktasına saldırmayı uygun bulan Napolyon, Mısır seferine çıktı. Akdeniz'deki ingiliz donanmasını yenilgiye uğrattı, Malta'yı aldı. 1798 Temmuzu'nda da iskenderiye'ye girdi. Piramitler Savaşı'nda Memlükleri yendi. Ancak Horatio Nelson yönetimindeki ingiliz donanması, Fransız donanmasına saldırarak gemilerini batırdı. Nelson'un başarısı üzerine ingiltere, Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya, Fransa'ya karşı birleştiler. Birleşik ordu, Rus generali Alexander Suvorov'un komutasında, Napolyon'un ele geçirdiği toprakları geri aldı. Napolyon, 1799 yılında Suriye'ye girdi. Akka'nın Cezzar Ahmed Paşa tarafından başarıyla savunulması ve ordusunda belirgin salgın hastalıklar yüzünden Mısır'a çekildi. Ordusunu burada bırakarak gemi ile Fransa'ya döndü.
9 Kasım 1799'daki hükümet darbesi, Fransa tarihinde yeni bir dönemin başlamasına sebep oldu. Birkaç hafta sonra, anayasada değişiklikler yapılarak yönetim üç konsülün eline bırakıldı. Napolyon "birinci konsül" olarak, Fransa'nın mutlak hakimi oldu. Bazı reformlar yapmaya çalıştı. Devletin dağıttığı kredileri belli bir düzene soktu; 1802 yılında Fransa Bankası'nı kurdu; idari alanda bazı reformlar gerçekleştirerek valilerin ve belediye başkanlarının siviller arasından seçilmelerini ve kendilerini seçen tek merkeze karşı sorumlu olmalarını sağladı; mahkemeleri ve emniyet örgütünü yeniden düzenledi.
Avusturya ve ingiltere orduları hala silahlarını bırakmamışlardı. Napolyon Bonapart, 1800 yılında tekrar italya'ya girdi ve Milano'yu aldı. Böylece Avusturya ordusunu ikiye bölmüş oluyordu. Birini kuşatma altında tutarken diğerine saldırdı. Bu saldırıları başarı ile sonuçlandırdı. Jean Victor Moreau'nun Hohenlinden'deki zaferi üzerine, Avusturya imparatoru, ingiltere ile ittifakını bozmak ve 1801 Şubatında Luneville barış antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı.
Napolyon kısa zamanda Fransa halkının sevgisini kazandı. Yabancı ülkelerdeki Fransızların, ülkelerine dönüp devletin modernleştirilmesinde kendisine yardımcı olmalarını sağladı. 1804'te yaptığı Code Napoleon (Napolyon Kanunları) halk tarafından da desteklendi. Napolyon, aynı yıl, Paris'teki Notre Dame katedralinde Papa Pius VII'nin eliyle taç giyerek imparator oldu. Napolyon imparatorluğu boyunca sayısız zaferler kazandı. Ancak Fransa içinde beliren bazı hoşnutsuzluklara, ingiliz donanmasının gücü, ispanya ve italya'da tahta geçirdiği akrabalarına halk tarafından duyulan kin ve nefrete, kendine bağladığı devletlerde beliren milliyetçilik akımları da eklenmişti.
Napolyon 1812 yılında Rusya'ya girdi. Ancak yiyecek sıkıntısı, asker kaçakları ve Rusya'nın dondurucu soğuğu gibi sebepler yüzünden, ordunun yönetimi Joachim Murat'ya bırakarak Paris'e döndü. Kendisine karşı düzenlenen hükümet darbesini bastırdıktan sonra yeni bir ordu kurdu. 1813 Ekiminde Leipzig'de yenik düştü. Düşman kuvvetleri 1814'te Paris kapılarına dayanınca görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Elbe adasına sürgüne gönderildi.
Napolyon'dan sonra Fransa tahtına XVIII. Louis geçirildi. Viyana Kongresi'ne katılan bakanlar ve delegeler, 7 Mart 1815'te Napolyon'un kaçıp Paris'e dönmüş olduğunu, halk tarafından büyük sevgi ile karşılandığını öğrendiler. Hemen bir ordu toplayan Napolyon, Belçika'ya saldırdı. Kazandığı önemsiz birkaç zaferden sonra Wellington'un komutasındaki ingiliz ve Gebhard von Blücher komutasındaki Prusya kuvvetleri tarafından 18 Haziran 1815'te Waterloo'da büyük bir yenilgiye uğratıldı.
Napolyon, Paris'e dönünce ikinci kez tahttan indirildi. Amerika'ya kaçmak istedi, ancak bunu başaramayınca ingilizlere teslim oldu. ingilizler, onu Atlantik'teki St. Helena adasına götürdüler. Napolyon, son yıllarını bu küçük adada geçirdi ve anılarını yazdırdı. Napolyon 5 Mayıs 1821'de öldü, ancak cenazesi 1840 yılında Paris'e getirilebildi ve invalides'e gömüldü. Napolyon'un uşağı tarafından zehirlendiğini ileri sürenler vardır.
Askeri dehaya sahip bir komutan olan Napolyon, siyasi bakımdan da önemliydi. Burjuva ihtilalini kendi istediği doğrultuya yöneltmiş; ne eski rejime dönülmesine, ne de bir halk hükümetinin kurulmasına yol açmıştır. Waterloo yenilgisinden sonra, Paris halkını silahlandırmaya bu yüzden cesaret edememiştir. Halk, Napolyon için silaha sarılabilirdi ama Napolyon, bu hareketten bir halk hükümetinin doğabileceğini düşünmüştü. Orta sınıfın hakim olduğu merkezi bir hükümet biçiminin yaratıcısıydı. Napolyon'un anlayışına uygun olan bu hükümet biçimini daha sonraki yıllarda başka Avrupa devletleri de benimseyerek uyguladılar. Napolyon, milliyetçilik duygularına pek önem vermezdi; ama italya, Polonya, Almanya ve Balkanlarda farkında olmayarak milliyetçilik tohumlarının atılmasına sebep olmuştu.