dikkat: sözlüğün ayarlarıyla oynamayın, bu yazı bir hatırattan ibarettir. yazar az sonra mecburi tanımını bir çırpıda yapıp bildiğini okuyacak, hatırasını buracığa yazacaktır.
tanım: ergen bir lise öğrencisinin nikotin krizine karşı bulabildiği son çözüm olarak okulun mescidini seçmesiyle gelişen olaylar bütününün sonucudur.
90'lı yılların ilk yarısı, sivas'ta bir lise. okul yönetimi kafayı takmış, o gün öğrencilere sigara içirtmeyecek. okul kapısı kocaman kilitlerle kapalı, tuvaletlere ve sınıflara baskın üstüne baskın... o yönetime pkk ile mücadele görevi verilseydi ülkede terör biterdi hani. nevai ve bir kaç tiryaki arkadaşı birinci katın camlarını kırarak özgürlüklerine kavuşmuşlardır. akşam üstü okula geldiklerinde eli yüzü dayaktan şişmiş olmasına rağmen gülmekten sırada duramayan arkadaşlarından hikayeyi dinlerler:
namazda sigara içen öğrenci: baktım her yere baskın üstüne baskın. nikotin kriziyle birlikte bir adrenalin aldı yürüdü. ben de harita odasının içinden geçip mescide gittim. burayı da basacak değiller ya deyip bir sigara yaktım. meğer cin ali (allah rahmet eylesin) ile bülent hoca harita odasına da bakalım demişler, kapının altından dumanı koklayınca içeri giriyorlar.
ben can havliyle kalktım, niyet edip namaza dururken yeni yaktığım marlboro zayi olmasın diye ağzıma yerleştirdim. fakat o arada kıbleyi 180 derece kadar şaşırmışım. bülent hoca bastı kahkahayı, cin ali tövbe üstüne tövbe getiriyor. dua arasında sigaradan da nefeslenmeyi ihmal etmiyorum. rükuya giderken önce sigarayı sağ elime alıyorum, secde ederken sigara başparmağımla işaret parmağımın arasında. (gözlerimizde canlanıyor)
selamı verir vermez ışık hızıyla kalkıp bir tekbir, bir kıyam daha...ben diyeyim 8 rekat sen de 12 rekat kıldım namazı. son selama yaklaşırken cin ali, "ben dayansam allah dayanmayacak, çarpılacak şerefsiz" diyerek yanıma sokuldu. selamda başımı sağımdan soluma çevirirken esaslı bir tokat yapıştırdı. daha soluma devrilirken bülent hoca gelişine bir şut çıkardı böğrüme. yaklaşık 12 rekat kadar da dayak yedim. yedim ama hayatta yediğim en tuhaf dayaktı. onlar vurdukça ben gülüyordum, ben güldükçe onlar da gülüyor, kahkaha atarak dövüyorlardı beni. en sonunda bülent hoca insafa geldi. gülmekten mi dayaktan mı bilmiyorum rengim domates kadar kırmızı olunca bıraktılar beni. amma sigarayı sonuna kadar içtim gardaş...
allah affetsin, gençlikte oluyor böyle şeyler. işin garip tarafı, o arkadaş ne zaman camiye gitse yüzünde garip bir gülümseme, sağ yanından gelecek bir hamle sezgisiyle üstünde bir tedirginlik...