"islam'ın beş şartından biri olan ve Müslümanların günde beş vakit, dinî kurallara göre yapmak zorunda oldukları ibadet, salat (isim, din bilgisi)" diye sözlükte tanımlanan ibadet.
Çıkış noktası namaste(namastre değil) diyen aklı evvel arkadaş Allahın taa hz ademden beri dinini aralıksız olarak tüm kavimlere göndermeye devam etmiş olması seçeneği üzerinde niye durmuyor çünkü Allah kuranda çokça kez farklı açıklamalarla bunu söylüyor.
Evet yogada namastede secde, kıyam, rüku, son oturuş benzeri hareketler vardır.
Ve daha da önemlisi gene aynen secde, kıyam, rüku benzeri dini hareket ritüelleri Hristiyanlıkta, yahudilikte, hinduizmde, Maya inanışlarımda afrika yamyam Zulu dinlerinde bile vardır.
Örneğin:
Bunun üzerine Davut yerden kalktı. Yıkandı, güzel kokular sürünüp giysilerini değiştirdi. RAB'bin Tapınağı'na gidip secde etti. Sonra evine döndü ve yemek istedi. Önüne konan yemeği yedi.
Tevrat, 2. Samuel 12:20
Deniz O'nundur, çünkü O yarattı, Karaya da O'nun elleri biçim verdi.Gelin, tapınalım (secde), eğilelim (ruku) , Bizi yaratan RAB'bin önünde diz çökelim.
Zebur 9: 5- 6
Öğrenciler bunu işitince, dehşet içinde yüzüstü yere kapandılar. isa gelip onlara dokundu, "Kalkın, korkmayın!" dedi.
incil, Matta 17: 6
Bütün melekler tahtın, ihtiyarların ve dört yaratığın çevresinde duruyordu. Tahtın önünde yüzüstü yere kapanıp Tanrı'ya secde ederek şöyle diyorlardı: "Amin! Övgü, yücelik, bilgelik, Şükran, saygı, güç, kudret, Sonsuzlara dek Tanrımız'ın olsun! Amin!"
incil, Vahiy 7 : 11
Çünkü bu çok eski dinlerin hepsi bozulmadan önce Allahın diniydi. Allahın yasası hep işlemeye devam etti.
neredeyse tüm dinlerde ayakta durma, rüku, secde, oturma, abdest benzeri temizlik ritüeli, oruç, kurban vardır.
Yani sözün özü aslında namastenin kaynağı namazdır. Allah tüm kavimlere insanlığın başından beri ibadeti bu şekliyle emretti. Zaten hafızanızı azıcık yokladığınızda Hollywood filmlerinde, çizgi filmlerde Amerikalıyı tanrı sanan yamyam kabile anında ona secde etmeye başladığını hatırlayacaksınız. Çünkü secdeyi Allah insana öğretmiştir. Farklı coğrafyalar, farklı diller, farklı milletler ama aynı dini ritüeller.
Azıcık kuranı okusanız Allah ne diyormuş haberiniz olacak ama siz tembellik edip kuruntularınıza destek olan söylentilerin peşinden gitmeyi seçiyorsunuz. işte bu yüzden ahirette ben bilmiyordum diyemeyeceksiniz.
“Sizden biriniz, insanlara namaz kıldırdığı zaman, hafif tutsun. Çünkü onların arasında zayıf, hasta ve yaşlılar vardır. Herhangi biriniz kendi başına namaz kıldığında ise dilediği kadar uzatsın.”
Ey şikem-perver nefsim! Acaba her gün her gün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu? Madem vermiyor; Çünki ihtiyaç tekerrür ettiğinden, usanç değil belki telezzüz ediyorsun.
Öyle ise: Hane-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve latîfe-i Rabbaniyemin hava-yı nesîmini cezb ve celbeden namaz dahi, seni usandırmamak gerektir.
Evet nihayetsiz teessürat ve elemlere maruz ve mübtela ve nihayetsiz telezzüzata ve emellere meftun ve pür-sevda bir kalbin kut ve kuvveti; herşeye kàdir bir Rahîm-i Kerim'in kapısını niyaz ile çalmakla elde edilebilir.
Evet şu fâni dünyada kemal-i sür'atle vaveylâ-yı firakı koparan giden ekser mevcudatla alâkadar bir ruhun âb-ı hayatı ise; herşeye bedel bir Mabud-u Bâki'nin, bir Mahbub-u Sermedî'nin çeşme-i rahmetine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir.
Evet fıtraten ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ezelî ve ebedî bir zâtın âyinesi olan ve nihayetsiz derecede nazik ve letafetli bulunan zîşuur bir sırr-ı insanî, zînur bir latîfe-i Rabbaniye; şu kasavetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümatlı ve boğucu olan ahval-i dünyeviye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir.
Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir! Hiç kat'î senedin var mı ki, gelecek seneye belki yarına kadar kalacaksın? Sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir.
Keyf için, ebedî dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun. Eğer anlasa idin ki, ömrün azdır hem faidesiz gidiyor.
Elbette onun yirmidörtten birisini, hakikî bir hayat-ı ebediyenin saadetine medar olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete sarfetmek; usanmak şöyle dursun, belki ciddî bir iştiyak ve hoş bir zevki tahrike sebeb olur.