namaz bir nevi meditasyondur, kötü düşünce ve davranışlardan uzaklaşmanın bir yoludur. günde 5 vakit, veya 3 vakit, veya 1 vakit de kılınsa insana yarar sağlar. ama şöyle ki namazı sadece bir gereklilik olarak görüp de, bütün gün namaz kılmayıp, 5 vaktin namazını da yatarken kılmak abestir, bunu hergün yapan insanlar var. ayrıca allah'ın beklediği şey de bu değildir zaten. böyle insanları tanıdım, tanıdıkça sorgulamadan uzak olduklarını anladım, ben de onlardan uzak olmaya başladım.
islam dini kolaylık dinidir burda önemli olan bedeni ibadetten daha çok manevi ibadettir. Ama bizim millet haramı yer yalanı söyler gider namaz kılar kurban keser 60'ından sonra hacca gider ibadet yaptığığnı zanneder. Tabi kendi bilir herkesin inancı kendine kul ile yaradan arasına girilmez.
Not:kimse üstüne alınmasın biliyorum ki aranızda pırıl pırıl insanlar da var
Öğle namazı ile ikindiyi öğlenin vaktinde (cem-i takdîm) veya ikindinin vaktinde (cem-i te'hir) birleştirerek kılmak, aynı şekilde, akşam ile yatsıyı birbirinin vaktinde birleştirerek kılmak câizdir. Fakat bu cevaz mutlak olmayıp, belirli şartları vardır.
Önce, söz konusu namazların cem'i ile ilgili hadis-i şeriflere bakalım:
Ca'fer ibn Muhammed ibn Mesleme (r.a.) anlatıyor: Resûlullah (s.a.s.) öğle ve ikindi namazlarını Arafat'ta tek bir ezan ve iki ayrı kâmetle kıldı. iki namaz arasında nâfile namaz kılmadı. Müzdelife'de de akşamla yatsıyı bir ezan ve iki kâmetle kıldı ve aralarında nâfile kılmadı.
ibn Mes'ûd (r.a.) anlatıyor: Ben Resûlullah (s.a.s.)'ı şu ikisi hariç, bir namazı kendi vaktinden başka bir vakitte kıldığını görmedim: Müzdelife'de akşamla yatsıyı birleştirdi. O gün sabah namazını da ilk vaktinde kıldı.
ibnu Abbas (r.a.) anlatıyor: Resûlullah (s.a.s.) seferde/yolculuk halinde iken öğle ile ikindiyi birleştirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirdi.
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Resûlullah (s.a.s.), güneş batıya meyletmeden yola çıkınca, öğle namazını ikindi vaktine te'hir eder, ikindi olunca mola verir, ikisini cem ederdi (beraber kılardı). Yola çıkmazdan önce güneş batıya meyletti (öğle vakti girdi) ise, hareketten önce her ikisini de (öğle ve ikindiyi) kılar, sonra yola çıkardı.
Hz. Enes (r.a.), Efendimiz (s.a.s.) sefere acele ettiği zaman öğleyi ikindinin ilk vaktine kadar te'hir eder; müteâkiben aralarını cemederdi. Akşam namazını da te'hir eder tâ şafak kaybolduğu vakit, onu yatsı ile beraber kılardı. diye de nakilde bulunmaktadır.
Abdullah ibn Ömer (r.a.): Resûlullah (s.a.s.), yolculuğa çıkmak için acele ettiği zaman akşam ile yatsıyı bir arada kılardı. demektedir (Değişik rivâyetler için bkz: Buhârî, Taksîru's-Salât, 13-16; Müslim, Müsâfirîn, 42-58; Ebû Dâvud, Salât, 274; Tirmizî, Salât, 138; Nesâî, Mevâkît, 42).
Mezheplere Göre Namazların Cem'i
Namazların cemedilmesi meselesine temas eden rivayetlerin çokluğu, farklılığı ve değişik yorumlara kâbil oluşları gibi durumlar, ulemânın bu mevzuda değişik sonuçlara varmasına sebep olmuştur. Mezheplerin, bu meseledeki görüşleri şöyledir:
Hanefîlere Göre
Namazları cemetme, sadece Hac sırasında Arafat'ta ve Müzdelife'de yapılır. Arafat'ta cem'i takdîm yapılarak öğle ile ikindi birleştirilir; Müzdelife'de ise akşam te'hir edilerek yatsı ile birleştirilir. Yolculukta cemetmek câiz değildir. Ashap'tan Abdullah ibn Mes'ûd, Sa'd ibn Ebî Vakkâs ve Abdullah ibn Ömer gibi bazılarından da bu görüş rivâyet edilmiştir. Hasan Basrî, ibn Sîrîn, ibrâhim Nehaî, Esved gibi bir kısım selef de bu görüştedir. Bir rivâyette imam Mâlik'in tercihi de budur (el-Meydânî, istanbul ts., 1/185; Zuhaylî 1989, 2/350 vd).
Mâlikîlere Göre
Öğle namazı ile ikindi namazını, akşam ile yatsı namazını birleştirerek cem'i takdîm yahut cem'i te'hir tarzında kılmanın altı sebebi vardır: Bunlar da yolculuk, yağmur, karanlıkla birlikte çamur ve bayılmak ve benzeri hastalıklar, Arafat'ta Arafe gününde bulunmak, Müzdelife'de bayram gecesi bulunmak. Bu sayılan durumların hepsinde namazları birleştirerek kılmaya ruhsat vardır. Ancak Arafat ve Müzdelife'de namazları birleştirmek sünnettir.
Seferde ise, namazları birleştirerek kılmak ruhsata bağlı olarak câizdir. Sefer ister uzun bir yolculuk olsun, ister mesâfesi kadar kısa bir yolculuk olsun fark etmez. Bu hüküm kara yolculuğu için olup, deniz yolculuğu için değildir. Zira ruhsatın kendine mahsus hususiyeti vardır. Karada yapılan yolculuğun da ma'siyet veya eğlence için olmaması gerekir (Zuhaylî, 2/351-354).
Şâfiîlere Göre
Şafiîler, namazların birleştirilerek kılınmasını sadece seferde, yağmurlu havada ve hacda Arafat ile Müzdelife'de câiz görmüşlerdir.
Yağmur, eriyen kar ve buzlu havalarda namazları cem'i takdîm ile birleştirmek kılmak, tercih edilen görüşe göre, yağmur sebebiyle yolda eziyet çekme durumlarında uzak olan mescitte cemaatle kılanlar için câizdir. Şâfiî'nin yeni kavline göre, bu durumlarda namazları cem'i te'hir ile birleştirmek câiz değildir. Çünkü yağmurun devam edeceği kesin olarak bilinmemektedir, kesilebilir. Dolayısıyla özürsüz olarak namazın vaktini geçirmek söz konusu olabilir.
Şafiî mezhebinde meşhur olan görüşe göre, cıvık çamur, şiddetli rüzgâr, karanlık ve hastalık sebebiyle namazları birleştirmek câiz değildir. Bu hüküm namazın vakitleri ile ilgili hadislere dayanmaktadır. Açık bir delîl bulunmadan bu hadise aykırı davranmak câiz olmaz.
Yine Hz. Peygamber (s.a.s.)'in çok kere hastalandığı halde, hastalık sebebiyle namazları birleştirdiğine dair açık bir rivâyet nakledilmemiştir.
Yolculuk sebebiyle namazları birleştirme konusuna gelince: Hem cem'i takdîm, hem de cem'i te'hir tarzında kılmak câizdir. Namazları kısaltmada olduğu gibi, bunun şartı da yolculuğun uzun bir yolculuk olmasıdır. Bu da sefer mesafesi kadardır (Zuhaylî, 2/354-357)
Hanbelîlere Göre
Sekiz durumda namazları hem cem'i takdîm, hem de cem'i te'hir tarzında birleştirerek kılmak câizdir:
1. Dört rekatlı namazların kısaltılmasını mubah kılacak ölçüde uzun bir yolculuk yapmak. Bununla beraber, bu yolculuğun haram ve mekruh bir yolculuk olmaması ve en az iki günlük bir mesafe olması gerekir. 2. Namazları birleştirmeyi terkedince zorluk ve zafiyete düşecek derecede hasta olmak. 3. Çocuk emzirmek. 4. Her namaz için su ile yahut teyemmüm yaparak temizlenmekten âciz olmak. 5. Vakti bilmekten âciz olmak. 6. istihâze (özür kanı) ve benzeri durumlar. 7-8. Özürlü olmak yahut yoğun derecede (meşru) meşguliyeti olmak: Meşgul olan yahut cuma ve cemaati terk etmeyi mubah kılacak bir özrü bulunan kimselerin namazlarını birleştirerek kılmaları câizdir.
Yağmurlu zamanlarda akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kılmak câiz, öğle ile ikindiyi birleştirmek câiz değildir.
Hac esnasında namazların birleştirilmesi, Arafat'ta öğle ile ikindi namazını öğle vaktinde cem'i takdîm şeklinde, akşam ile yatsı namazlarını ise, yatsı vaktinde Müzdelife'de cem'i te'hir şeklinde olur (Zuhaylî, 2/357-561).
Özürsüz Olarak iki Namazı Cemetme
Yukarıda zikrettiğimiz hadislerde, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in hac ve yolculukta namazları cemettiğini gördük. Mezhep imamlarının bu hadislerden istifadeyle vardıkları değişik hükümleri de zikrettik. Ve gördük ki, hiç bir mezhepte özürsüz olarak namazları cemetmek câiz değildir. Fakat bununla beraber, ibnu Abbas (r.a.)'ın bir rivâyetine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) özürsüz olarak da iki namazı cemetmiştir. Ama hiç bir mezhep bu hadîsle amel etmemiştir. Şimdi biz bu hadîsi ve daha sonra da bu hadîs hakkında ulemânın, özellikle Hanefî ulemâsının görüşlerini zikredeceğiz:
ibnu Abbâs (r.a.) şöyle der: ;Resûlullah (s.a.s.) Medîne'de hiç bir korku ve yağmur (başka bir rivâyette korku ve sefer) yokken öğle ile ikindiyi, daha sonra da akşamla yatsıyı birleştirerek kıldı.;
ibnu Abbâs'a (r.a.): Hz. Peygamber (s.a.s.) bunu niçin yaptı?; denildiğinde:
1. Buhârî ve Müslim'in bir rivâyetinde şu ilâve vardır: Hadîsi rivâyet eden râvi (Ebû Şa'sâ')'ya:
- Zannederim, öğleyi te'hir ikindiyi ta'cil, keza akşamı te'hir yatsıyı ta'cil etmiş olmalı?, denildi. O da cevâben: Bunu ben de böyle zannediyorum! dedi.
Hadîsi rivâyet eden râvî, hadîsden muradın ne olduğunu daha iyi bilir (es-Sübkî, 7/66). Aynı zamanda bu te'vîl Hanefîler'in de te'vilidir. Çünkü Hanefîler, Arafat ile Müzdelife'den başka bütün cemleri (iki namazı beraber kılmayı) cem-i sûrî diye te'vil etmişlerdir. Yani: Bundan murât, birinci namazı vaktinin sonunda kılmış; ikinci namazı da vakti girer girmez edâ etmiştir. Bu sûretle her iki namaz kendi vaktinde kılınmakla beraber, zâhiren iki namaz cemedilmiş gibi görünmektedir. (Tahâvî, 1/160-166).
Esâsen öğlenin son vakti ile ikindinin ilk vakti, keza akşamın son vakti ile yatsının ilk vakti son derece kesin hatlarla ayrılmış değildir, ihtilâflıdır. Bu açıdan bakınca Hanefîlerin te'vîli isâbetli olmaktadır.
2. Aynı hadîsin Müslim'de geçen: Resûlullah (s.a.s.) korku ve sefer hali olmaksızın öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı birleştirerek kıldı. şeklindeki rivâyeti için imam Mâlik:
Ben bunun, yağmurlu günde yapılmış olacağını zannediyorum. demiştir (Muvattâ, Kasru's-Salât, 4; Müslim, Müsâfirîn, 49). Çünkü, hadisin rivayetinin birinde yağmur yoktu denmekle birlikte, diğer rivayetinde yağmur zikredilmemekte, sefer zikredilmektedir.
3. Bu hadîs sahîh olmakla beraber, hadîsi rivâyet eden Tirmizî bu rivâyet hakkında şöyle beyanda bulunmuştur (Tirmizî, Salât, 138 ve Kitabu'l- ilel'in başında):
- Benim kitabımda ibnu Abbâs (r.a.)'ın: Korku ve yağmur yokken Medîne'de namazların cemedilerek kılındığını bildiren hadîsi ile içki içene verilecek ceza ilgili bir hadisten başka ulemânın ittifâkla terk ettikleri bir hadîs yoktur. Tirmizî'nin bu itirafı, ulemanın ittifak halinde bu hadisle amel etmediğini göstermeye yeter.
4. Ulemâdan bir cemâat, bu hadîslerle istidlâl ederek bir hâcetten dolayı hazarda (yolcu olmadığı zaman) dahi iki namazın cem edilmek sûretiyle kılınabileceğine kâil olanlar çıkmışsa da, onlar da bunun âdet edinilmemesini şart koşmuşlardır. ibn Sîrîn, Eşheb, ibnü'l-Münzir, Kaffâl ve Şâşi'l-Kebîr'in görüşleri budur (Hattâbî, 2/15; Tirmizî, Salât, 138; Nevevî, Şerhu Müslim, 5/226).
5. ibnu Ebî Şeybe'nin Musannefindeki bir rivâyette Ebû Mûsâ, Özürsüz olarak iki namazı birleştirerek aynı vakitte kılmak, büyük günahlardandır. demiştir (Ahmed Davudoğlu, 4/2024).
6. Hanefîler, ibnu Abbâs (r.a.)'in bu hadîsine karşılık, Buhârî ve Müslim'in ittifâkla ibnu Mes'ûd'dan rivâyet ettikleri şu hadîsi zikrederler: ibnu Mes'ûd (r.a.) şöyle demiştir: Ben Resûlullah (s.a.s.)'i şu ikisi hariç, bir namazı kendi vaktinden başka bir vakitte kıldığını görmedim: Arafat'ta öğle ile ikindiyi, Müzdelife'de akşamla yatsıyı birleştirdi. O gün sabahı da ilk vaktinde kıldı. (Buhârî, Hacc, 99; Müslim, Hacc, 292; Ebû Dâvud, ;Menâsik, 65).
Ayrıca Hanefîler, Müslim'in rivâyet ettiği Ebû Katâde hadîsini zikrederler. Bu hadîste Resûlullah (s.a.s.): Uyuyakalmakta bir kusur işleme yoktur. Kusûr ancak uyanıkken bir namazı başka namazın vakti girinceye kadar geciktirmekle olur. buyurmaktadır (Müslim, Mesâcid, 311). Demek ki, namazı vakti haricinde kılmak için (gayr-ı kasdî) uyuyakalmaktan başka özür yoktur.
7. Bedrüddîn Aynî, bu hususta şöyle der: Cemetmenin (hazarda sebepsiz) bir ruhsat olduğunu kabul ettik diyelim. Lâkin biz onu sûrî cem'e hamlederiz (Yani, ilk namaz son vaktine kalmış, ikinci namaz hemen ilk vaktinde kılındığından, ravi onu cem gibi görmüştür). Tâ ki haber-i vâhid, kat'î olan âyete muâraza etmesin. Âyetten murat: Namazlara devâm edin... (Bakara, 2/238), yâni onları vakitlerinde kılın! kavlidir. Allah Teâlâ: Şüphesiz ki, namaz belirli vakitlerde mü'minlere farz kılınmıştır.
(Nisâ, 4/103) buyuruyor. Bizim kabul ettiğimiz görüş, hem âyetle, hem de hadîsle amel sayılır.
8. Tahâvî'ye göre, Hz. Peygamber (s.a.s.), her namazın ilk vaktini ve son vaktini tatbikatıyla ashâbına göstermiştir. Her namazın kendine hâs bir vaktinin olduğunu onlara öğretmiştir. Öyleyse mâzeretsiz olarak bir namazı vaktinden sonraya bırakmak veya vaktinden önce kılmak doğru olmaz (Tahâvî, 1/165-166).
geçen param yoktu yemek yiyemedim. artık oruç tutmasam da olur.
dubai'ye alışverişe gittim., hacca ne gidicem,
namazı beden derslerinde kıldık zaten.
pembe yalanlardan bişey olmaz. o yüzden yalan günah değildir.
ben yoldaki dilencilere 3-5 bişi atıyorum. zekata ne hacet.
"ibadet etmiyorum ama kalbim temiz" mantıksızlığının yeni ürünü, zekeriya beyaz bombası. dinin, fıkıh kısmı çağa ayak uydurmaz, amel kısmı çağa ayak uydurur.
allah(c.c) insanları günde 5 defa huzuruna davet ediyor, hem de 3ncü bir kişiyi araya karıştırmadan, ya da önceden randevu istetmeden. mesela, bugun ufak bir mülki amire dahi ulaşmak, derdinizi anlatmak ya da sorunlarınıza çare istemek için kaç kişiden geçiyorsunuz. bu kişi ile buluşmanızı ayarladıktan sonra kendinize özen gösteriyor ya da söyleyeceklerini önceden hazırlıyor ve buluşma saatine geç kalmamak için ne kadar da acele ediyorsunuz.
oysa ki, kainatın ve içindekilerin yaratıcısı sizi huzurana çok kolay ve her yerde ulaşabileceğiniz şekilde davet ediyor. peki, bu daveti 3 de olur şeklinde anlamak ve uygulamaya geçirtmek niye?
belli kıssaslar bir araya gelince cem caiz olur. ama getirtmemekte de fayda vardır.
namazı ister 3 vakit kıl ister 5 ister 15 vakit kıl ama insan olamadıktan sonra,dinin sadece oruç,namaz gibi özelliklerine takılıp herkesi dolandırıp,yalan söyledikten sonra ne yapsan boş.maalesef ülkemizde islamiyet oruç,namaz ve türban olarak geçmekte.umarım ileride imam hatipler siyasi malzeme olarak kullanılmaktan çıkar ve oradan iyi din eğitmenleri yetişir hiç değilse çoçuklarımız,torunlarımız gerçek müslüman olurlar.
Hocaya yolda buldukları bir leylek getirmişler. Daha önce hiç leylek görmemiş olan Hoca uzun gagası ve bacaklarını çok yadırgamış. Tutup bir güzel kesivermiş onları. Sonra da yüksekçe bir yere koymuş. Karşısına geçmiş. Yaptığı işten memnun, seslenmiş:
- Bak şimdi kuşa benzedin.
hocanın 5 vakit namazı çok gören ve kendini müslüman zanneden insanlara söylediği, herkesin yanlış anladığı laftır. yani; "madem 5 vakit namaz kılmaya üşeniyosun o zaman 3 vakit kıl. namaz namazdır." demek istemiştir.
kılınır efendim! Çünkü Zekariya Hoca'yı kaydadeğer bulmamam gene de söylemiş olduğu şeyin(eğer ki doğruysa) gerçekliğini hükümden düşürmez. Bu yazıya yorum yapan sol veya sağ fraksiyondan arkadaşlar eğer açıp bizzat Kur'an-ı okurlarsa, orada sadece üç vakitten bahsedildiğini (güneş doğmadan, tepedeyken ve yatmadan evvel) kolayca görürler. Kaldı ki 5 vakit Hz. Muhammed'in ağırlıklı(daimi değil / özellikle seferiyken hiç değil) uygulamasıdır. Sünnet kapsamına alındığından inananlar tarafından ancak ve sadece şiddetle tavsiye edilebilir fakat farz olarak algılanamaz. Bilakis algılanırsa şirke düşülür ve hristyanlardaki zamanla oluşan(ki bu süreç epey uzun,kanlı ve sistematik bi oluşumdur) teslis(üçleme) inancı gibi asla ve kat'a kabul edilemeyecek bir durum bile hasıl olabilir zamanla islamiyette.
edit: bu konunun önce insan olun, iyilik yapın, sarılın bakiim birbirinize türünden ajite yorumlarla hiçbir alakası olmayıp, elmayla armudu toplama çabasının gereksiz bi sonucudur bu uğraşımlar. Soru bellidir yazılması gereken şeyler bellidir. Keza iyi insan olmak namazı (inananlar açısından) farz olmaktan çıkarmazken, namaz kılmakta iyi insan olmak anlamına kesinlikle gelmez.
kuranda namaz zaten 3 vakittir; güneş doğmadan (sabah) güneş tepedeyken (öğle) ve gün batarken (akşam) olmak üzere.
5 vakit namaz sünni islamın bir ürünüdür.
--spoiler--
kuranda namaz zaten 3 vakittir; güneş doğmadan (sabah) güneş tepedeyken (öğle) ve gün batarken (akşam) olmak üzere.
5 vakit namaz sünni islamın bir ürünüdür.
--spoiler--
bu denyo da her fırsatta ateist olduğunu söyle ama iş islami bir meseleye gelince mutlaka zehirli bir fikri vardır. sünni .... seni emi.