bu albümün macerası, şarkısına mızıka çalmaya gittiğim stüdyoda cavit murtezaoğlunun bana, " neden bir mızıka albümü yapmıyorsun ?" diye sorması ile başladı. başta pek istekli olmasam da, tuğçe canın verdiği manevi destekle isteksizliğim, neşeli bir heyecana dönüştü.
sonra sinanın stüdyosu baykuşta "15'li ve çemberimde gül oyayı kaydetmeye giriştim. berkantın (tilki tilki) akustik gitarını ödünç alıp, bakım yaptırmak için gitar atölyesine gittiğimde, i̇smail her zamanki gibi entonasyonumuzu düzeltirken, gözüm ekrem ustanın yaptığı perdesiz bas gitara takıldı. rica yollu gasp ederek, stüdyoya 2 gitarla geri döndüm. ve bas gitarı murat çopura (anima) teslim edip, bu iki şarkıyı kaydetmiş olduk.
kayıtların geri kalanını açık havada, doğanın kendi sesleriyle uyumlu sessizliğinde yapmaya niyetlendim. ama yaz bittiğinde hala ekipmanları edinememişken, sevgili annem ve babam beni kollarına takıp, bir laptop, bir mikrofon ve bir ses kartı almaya götürdüler. ah ebedi sponsorlarım..
yaz mevsimi ve güneşli günler, yerini yağışlı ve soğuk günlere devrederken, ben de kayıt yapma isteğimden uzaklaşıyordum ki, sevgili arkadaşım ve bu mızıka şarkılarını her zaman en çok sevmiş olan hasan çağlar, elimdeki demoyu dinleyip, hem niyetime ortak oldu hem de sanatçı kırılganlığımı ve kaygılarımı bertaraf ederek bu niyetin gerçekleşmesini sağladı.. yine eski dostum i̇mdat şahin, tüm maddi ve manevi desteğini verip hasanla birlikte yapımcım olduğunda, bir baba adayı idi. şimdi ise kerem isminde bir oğlu ve ona ithaf ettiği bir albümle çifte baba oldu..
bu gelişmeler sırasında ben de kendimi görkemin ayrılmak üzere olduğu, müzik kokulu evini, stüdyo olarak kiralamış buldum. ve tiyatrocu ev sahibim selim can da sanatsal uğraşımıza destek vermekte tereddüt etmedi.
evin salonunu stüdyo haline getirdikten sonra, her şey hazırmış gibi görünse de, bir türlü giremediğim kayıt yapma ruh haline dostum ömer el attı. kayıttayııız! diyerek ilk düğmeye bastı ve belki de bu sesi ve bu sesin içindeki neşeyi stüdyoda yüzlerce kez çınlattı.
nihayetinde nani nani şarkısı ile serüvenimiz hız kazandı. güzel arkadaşım yıldırım (karmate) kendime yakın bulduğum müzikal düşleri ve yine ekrem ustanın elinden çıkma akustik bası ile şarkıyı şenlendirdi.
sonra bu şarkıya bir güzel hayal dünyalı insan daha geldi. bir kaç yıl önce i̇.t.ü de, karadeniz bölgesinde mızıka kullanımıyla ilgili yaptığı sunuma gidince tanıştığım, sevgili ayşenur kolivar. o zamandan mızıka ile başlayan sohbetimiz, yıldırımın stüdyosunda ayşenur ve mızıkanın sohbetine dönüşmüş oldu.
tıpkı şarkıyı dinleyenleri çağırdığı gibi, beni de dağlara çağırdı ayşenur.
sevdaya durmak filminin çekimlerinde mızıkalı horon üzerine çalışmak için çamlıhemşinde buldum kendimi. orda arsevosun güzel sesli delikanlılarını duydum. sanki onlar da bize sesleniyorlardı; sen çikmazsan yaylaya, dağlar çiçek açar mi...
kendi stüdyomuza da çok güzel müzisyenler gelmeye başlayınca, kayıtlar iyice keyifli oldu. hindistandan yeni gelen özgür, kayıtlarımıza hem ayağının tozunu, hem de kırlangıç edasıyla çaldığı curası ve perküsyonlarını ( ve fazlasını) bırakıp, tekrar yollara gitti.
daha kayıtlara başlamadan doğu yollarına uğurladığımız koptu kervandan selda ve fhiliphosun seslerini, bu albüme koyamayacağımı sanmıştım. ama fhiliphos giderken bıraktığı bağlamazakiyi, selda da balkan yöresinden derlediği yorumuyla havuz başının güllerinde, hem sesini hem de kemanını albüme hediye etti.
bir diğer yolcu çift yogin ve virginiayı i̇talyadan hindistana giderken, yol üstünde yakalıyıverdik. burgaz adadaki dost meclisimiz, barkın ile korayın müzisyen hanından ayrılmadan önce virginia, bansurisi ile hint rüzgarlarını bıraktı melamet hırkasına.
yine bu şarkıya, burgaz ada hanından geçip dünyanın bir diğer ucu finlandiyaya geri dönen sevgili dostumuz suvi, hem armonik hem de melodik güzelliklerini bıraktı klarnetiyle.
perküsyoncumuz serhan baki de hindistana gitmeden hemen önce tabla ve bendiri ile melamet hırkasına katılınca, şarkıyı bir doğuya, bir batıya çekip durduk.
sonra koray, ali ustanın elinden çıkma udunu çaldı ve şarkıyı takrar ortalamış olduk.
bense öz bağıma gidip yarime gül dererken, yarim de bana mızıka üfledi. sanki kolumuza girmiş nesimi, ziyarete götürmüş bizi, haydarların meclisine...
bir diğer şarkıyı kaydetmek için, dünyalar tatlısı arpistimiz meriçle mezun olduğumuz okul y.t.ü müzik ve sahne sanatları fak. önünde buluştuk. saygıdeğer hocamız ruhi ayangilin özenli yaklaşımı ile yenilenen stüdyomuzun kapılarını tolga ünaldı bize ardına kadar açtı da, biz de okulun arpını içeri sokabildik. henüz öğrenciyken bile profesyonel itinasıyla gökhan pınar da mikrofonları yerleştirince, meriç, sıcacık ezgiler dokumaya başladı arpın tezgahında.
bu şarkıyı, ilgın yörükoğlu mızıka ile çalınırsa güzel olur diye dinlettiğinden beri çalıyor, adını bilmediğim için de bir ezgi diyordum. sonra şarkıyı araştırınca öğrendim ki adı roulla mou, marulla mou, ana yurdu da kıbrıs imiş.
şarkının sözleri de, gecenin ayazında sabaha varamayan kuşlardan bahsediyormuş. i̇şte meriçin dokuduğu o sıcacık ezgiler geceleri üşüyen tüm kuşların olsun.
sabahları şakıyan nicesine ithafen de, üyesi olduğum freesound.com sitesi üyesi eltenjohnun seslerini kaydettiği o güzel kuşlarla, bu şarkıyı da tamamlamış olduk.
bu sırada stüdyomuza güzel müzisyenler gelmeye devam ediyordu. ömerin bestelediği çaytaşı şarkısını, gülce durunun kendi gibi güzel gitarı nam-ı diğer şelale ile kaydederken, ömerin kemençeci dostları evimize ziyarete geldiler. böylece ali bakanayın hayranlık uyandıran kemençe çalışını, bu karadeniz ezgisi ile birleştirmiş olduk.
dizi film müziklerinden tanıdığımız, müzikal duruluğundan çok etkilendiğim toygar işıklı ile, menekşe ile halil dizisine çalınacak mızıkalar vesilesiyle bir araya geldiğimizde, pistonlu mızıka ile fazla bir deneyim sahibi değildim. ama toygarın, mızıka sesini güzelleştiren bu melodilerini çalabilmek ve albüme koymaktan çok mutlu oldum..
mevlananın, yunus emrenin açtığı sevgi yolunda yürüyen, müzik ile şiiri kendine özgü tavrı ile birleştiren şair dostum thomas keiley ile bir gün, stüdyonun terasında çay içerken, albüm kayıt sürecinde yaşadığım manevi zorluklardan dert yakınıyordum. müziği düşünmekten, çalamaz bir hale geldiğimi fark eden thomas, bu albümü neden kaydettiğimi hatırlatacak mektubu ile neşemi yeniden kazanmamı sağladı. aynı zamanda yunus emrenin cümle vücutta bulduk isimli şiirinin de albümde söylenmesine vesile oldu.
bu şiiri seslendiren, ve de aynı zamanda albümün kapağını ben daha kayıtlara başlamadan oluşturmaya başlayan, çizimleriyle hem gözlerime hem gönlüme ilhamlar veren sevgili saarın, i̇stanbula gelmesi ile kayıtların en zevkli zamanları başlamış oldu.
stüdyomuzu koltuğumuzun altına alıp, güneye kabak vadisine rotamızı çevirdik. çantalarımızı hazırlayıp, tahtakaledeki kral elmas kuruyemişten kadirin erzak sponsorluğuyla incir, fındık, hurma, kayısı ve cevizleri de çantamıza koyup düştük yollara...
bizi i̇stanbuldan i̇zmire götüren, mola verince üstüne yemek bile ısmarlayan nabi ve naci gürel kardeşler.. i̇zmirden fethiyeye götüren, kendileri gibi delikanlı arabaları ile murat koçak ve mehmet pehlivan...yollar güzellikler ile doluydu.
kabak koyu da onca güzelliği ile bizi bekliyormuş.
mesela eksik ekipmanlarımızı tamamlayan gemile camping. mesela fikirtepede albümün 2 şarkısına adeta başka bir gerçeklikten perküsyon çalan, ritim büyücüsü ali i̇ncekara. mesela tüm misafirperverliği ve sakinliği ile reflections camp ve bu kampta yaptığı yemeklerle bizi bitimsiz neşeye sokan, lezzet büyücüsü burçak i̇ncekara.
şöyle bir geriye bakınca ne çok insan var, bu maceraya renk vermiş.
yıllardır mızıka konusunda profesyonel olarak çalışan ve mızıkaya ihtiyacım olduğunda beni her zaman destekleyen pera müzik ve senkop müzik; selma hanım ve nejat abi, doğa kayıtlarımız için mikrofonlarını aldığım ve elindekileri her zaman paylaşan seçkin küçükkancabaş, kabakta bize kalıcak yer ayarlayan şengül, medeniyetten uzak kaldığımda kontör ve iletişim sponsorluğuyla kardeşim gamze, kuruyemiş stoğumuz dahi bitmişken bizi bungalov ve burçakın menüsüne terfi ettiren meslek birliğim müyorbir, elektronik tampurasını kullanmam için veren ayşegül, mızıka dersleri verdiğim kadıköyün açık fikirli ve öncü sanat atölyesi çengel sanat ;sevgili eray ve fakih, herbirinden başka başka bakış açıları öğrendiğim mızıka öğrencilerim, grubu birlikte kurduğumuz dostum burak yedek, beni çalarken hiç yalnız bırakmayan cemil nesil ve dilek acay, sahnelerini benimle palaşıp mızıkada tecrübe edinmeme vesile olan alpuşka, özgür (karagüneş) ve bilge(direc-t) ,atölyesinde mızıka çalışmalarıma kucak açan yoga hocamız engin yüce, kayıtların mix-mastering kısmı için db music stüdyosunu öneren ve hoşgörüsü her müzisyene deva levent demirbaşla çalışmamı sağlayan dahi müzik insanı ve kadim dostum mustafa ceceli, sanatsal uğraşımızın son aşamasında bilgisi ve ilgisi ile tuncay i̇yilikçi (mesam), menekşe ile halil şarkılarında benimle tıngırdayan dostlarım folva zaman ve arslan hazreti,yunus emre şiirlerinin daha da çok insanın gönlüne girmesine vesile olan çevirisini seslendirmemize müsade eden refik algan ve shambhala yayınları, kayıtlar sırasında karşılaştığım her türlü teknik problemi çözen, gece gündüz rahatsız etmelerime maruz kalan kocaman yürekli dostum atıl aksoy, dedesinin paha biçilmez mızıkalarını önüme seren burcu şahinli, daha ilk dersimizde bana bitimsiz bir hayal dünyasının kapılarını açan mızıka hocam cenk sarkuş, hepsi birbirinden ala mızıkalarım, sevgili udum gülzar, pencereme gelen kuşlar, ve yağmur.
bu albümün oluşmasını sağlayan, işte bu hikayede adı geçenlerdir.
ve ben, hepinize çok teşekkür ederim.
adı geçmeyen kahramanlarıma da..
yaptığım her şeyde, güzelliğine erişmeye çalıştığım saar keunene