"siz demiyor muydunuz, " insanin düsünce serüveni, ögrenme serüveni; bilinen seylerden bilinmeyene dogrudur cocuklar" diye? bilinenlerin arkasindaki irade ne diye sordum, yüregime sorular sordum hocam...
insan yüregi hangi yasalara uyar hocam? "yercekimi yasasi"na mi?
"normal sartlar altinda; ayni nedenler, ayni sonuclari dogurur yasasi"na mi?
ya insanin yasalari? yüreklere hükmedebilen yasalar mi? neyim ben? sordum yüregime ve yüregimde ; doguma da, ölüme de güclü bir karsilik verme acligi gördüm.
huzur veren, dinginlik veren bir karsilik!
yasami asan, askin bir karsilik...
bu karsiligi aradim ve sonunda herseyi yaratan'in, herseye belli bir karsilik da koydugunu anladim.
iste benim arkandaki karanlik gücler bunlar. basörtümün altindaki örümcekler bunlar hocam.."
yeni ve güçlü soluklarımız olmalı
yeni ve güçlü ve şen-şakrak
huzur verici sözlerimiz olmalı.
yeni kitaplarımız
ansiklopedilerimiz olmalı.
bir yabancı dilimiz
arşivlerimiz.
kendimizin olan
kendimiz olduğumuz evlerimiz olmalı.
kira vermemeliyiz.
kendiliğinden olmalı gülüşlerimiz,
göğüslerimize gül takabilmeliyiz
gül atabileceğimiz.
sevgilermiz olmalı
yaşamın bir parçası olmalıyız
yaşam bizimle yaşanır olmalı
ayaklarımızın altında toprak
başlarımızın üstünde rüzgar
aylarımız nisan
anlarımız bayram olmalı
bize her gün bayram olmalı
iyi olmalı,hoş olmalı
zamansız sarhoş olmalıyız
yani ne bileyim;
yeniden doğmalıyız
kurdelalardan girip yaşama
kadim bir elmasın bütünleştiği yarın olup
ikirciksiz dokunarak eşyaya
mesela bir yakarış şarkısı gibi yaşamalıyız
yaşamalıyız...
lise yıllarında okuduğum, büyüyüp de bazı bazı hatırlayınca "yav ne ilginç kitapmış" dediğim, bir yerlerden bulup tekrar okumak istediğim romantik deneme.
uzun zaman oldu okuyalı ama kahramanlarının adını unutmadım. nurhan ve burhan...
güzeldi. diyordu ki bir yerinde nurhanı düşünen burhan "sen saçlarını topuz yapacaksın ve kaşların hafifçe yukarı çekilecek..." hatırlayamadım gerisini ama iyi bi cümleydi.
özel bir kitaptır. karakterleri irfan ve nurhan ekseninde kendinizi, yaşayışınızı, duruşunuzu, ideolojinizi sorgularken bulursunuz kendinizi. bir kere okuyup bırakılmaz genelde. akıla düşünce depreşir, açar altını çizdiğiniz satırları tekrar okur iç geçirirsiniz. en azından bende öyle olmuştur. öyle ki; bir dönem 'mızraksız ilmihali okumamış biriyle evlenmem' diye dolaşmışımdır ortalıkta. ciddi ciddi kriter meselesi yapmıştım. ama yaşanan gerçek hayal edilenden çok farklı olurmuş meğer. söz konusu evlilikse kriterler teferruatmış... *
ali değirmenci, kitapla ilgili değerlendirme yazısında söz konusu kitabı epeyce hırpalamıştır. değirmenci'nin "yozlaşma ve baskı ortamında sanat" adlı kitabında bu yazıyı görmek mümkündür.
ali değirmenci, yazarı fazla yerden yere vurmuştur şahsi fikrimce.
aynı zamanda yayınlandığı zamanlar, büyük tepki almıştır.
fakat bi takım davacı gençliği çok iyi anlatır bu kitap.
öyle tasvirler vardır ki, yaşamayan o ruh halinde bulunmayan insanlar bu cümleleri anlayamaz.