mısırda yapılan darbe haklı bir harekettir

    2.
  1. 1.
  2. neresi haklıdır be. şimdi akepeli diye yapıştırır biri. darbe darbedir ve haksızdır. nursi darbe için elinden geleni yapmış olsun darbe darbedir ve demokrasiye tecavüzdür.
    2 ...
  3. 6.
  4. (#20350490)

    katılımın %46 da kaldığı bir seçimde oyların % 52’isini alarak başkan seçilen Mursi, oy hakkına sahip olanların dörtte birden azıyla o makama getirilmiş demektir. ikincisi seçimlere hile karıştırıldığı da cümle âlemin mâlumuydu... Dolayısıyla halk iradesi safsatasının da bir karşılığı yok.

    Bu kalkışma, özü itibariyle kapitalizme, emperyalizme, siyonizme karşı bir harekettir. Göstericilerin taşıdıkları afişlerde Mursi ile birlikte ABD’nin Mısır büyükelçisi Anne Patterson’un resmini üzerine de çarpı işareti konulması, ABD’ye yönelik nefretin dışa vurumudur. Mısırın emekçi halkı emperyalist hesapları ve Müslüman Kardeşler’e dair yaratılan efsaneyi boşa çıkardı. Velhasıl Müslüman Kardeşler ideolojik savaşı kaybetti, karizmaları çizildi...

    Geniş halk kitleleri ikinci ayaklanmada birinciden daha güçlü tepki vererek, kaldığı yerden yoluna devam edeceği kararlılığını ortaya koydu.
    1 ...
  5. 7.
  6. amerikanın desteklediği bir darbeden ne hayır gelir sorusunu sordurur.
    0 ...
  7. 5.
  8. Bazıları secimle gelmesine ragmen esede sövmelerine ragmen mursiyi secimle geldi diye savunmasıyla fena kapışacak durumdur.
    0 ...
  9. 17.
  10. e ise q çalışan beyinler gördüğü her sakallıya dede, her sıkıyönetime darbe diyor olabilirler.

    sorun yok...

    zaten tartıştğımız konu orta ve altı zekada, cahil, fikri olarak yandaş basının manüplasyonlarından beslenen kitlenin görüşlerine açık değil.

    yemekten çatlayan ve otopsisinde zehre rastlanmayan özal'ın zehirlendiğine, muhsin yazıcıoğlunun helikopterinin gazetecinin birinin cep telefonuyla düşürüldüğüne inanan adamla neyi tartışabilirsin ki?

    mısır:

    mursi ve çetesi aynen akp taktikleriyle iktidara tutunmaya çalışıyordu.

    ancak biraz daha hardcore takıldıklarından pilleri çabuk bitti.

    hırsızlar, uyuşturucu tüccarları ve katillerden oluşan (kendine) müslüman kardeşlerin a takımına kazandıkları düzmece seçim aslında yol haritalarında yaptıkları 180 derecelik bir dönüşün hediyesiydi. israil ve amerika karşıtı söylemleriyle arzuladığı tabanı oluşturamayan bu ekip 2007 yazından bu yana perde arkasında amerika ve israil'e mavi boncuklar yollamaya başladı. israil tarafından mesafeli karşılanmalarına rağmen abd bürokratları artık mübarek yerine kendi amerikancı islamlarını dayatacak bir ekip arzuladıklarından (kendine) müslüman kardeşlere kucak açtı. bu süreçte bu çetenin hem eylemlerine son vermesi hem de söylemlerinde ılımlılaşmaları çok dikkat çekicidir.

    gene bu süreçte 2008-2011 arası israil filistin ve gazze'ye en ağır operasyonları gerçekleştirirken (kendine) müslüman kardeşler kınamalarla yetindi. örgüt içinde parçalanmaya da yolaçan bu tavırdan her şeye rağmen taviz verilmedi.

    arap baharı ve mübarek'in devrilmesi sonucu oluşan boşlukta mübarek'in devrilmesini sağlayan mısırlı modernistler ve hristiyan mısır halkı bu süreçte son dakikaya kadar taraf seçmeyen ancak amerika'nın telkinleriyle harekete geçen mısır ordusu tarafından ekarte edildi.

    amerika ne istemişti?

    amerika kendi beslemelerinin ürettiği ve "sünni islam" olarak yutturmaya çalıştığı bir siyasal görüşü (ki bu aslında müslümanlıktan çok kopuk bir ideoloji ve başka bir yazının konusu) bütün ortadoğu'da hakim kılmak istiyor. tarz olarak benzemese de fonksiyonel açıdan ortadoğuda ingilizlerin 100 yıl önce hakim kılmaya çalıştıkları ve sağıyla soluyla oynadıkları vehabiliğe benzemekte. yerel işbirlikçilerin mutlak bir hakimiyet kurup, zenginleştiği ve kökleştiği, küresel efendilerinse kaynakların bekçilerini istedikleri gibi yönettiği bir sistemdir bu.

    ingiliz versiyonu 1949'a kadar tıkır tıkır işlemiş, 1948-1949 sonrası yeni emperyal abd yönetimi devralınca dini motif zayıflamıştır. ingiliz sisteminde koskoca ikinci dünya savaşı boyunca bomboş kalan ortadoğuda kimsenin isyan etmemesini dikkate değer bir örnek olarak da verelim. bütün yığınağını mısır ve avrupaya kaydıran britanya, koskoca ırak ve suriye'yi ikinci dünya savaşı boyunca 8 uçakla savunmuştur. osmanlı'ya sözde milli duygularla isyan eden arap milliyetçileri ise bu yıllar boyunca kuzu kuzu oturmuştur.

    amerika yabancısı olduğu ortadoğuyu devraldığında koyu dindar (katolik) güney amerika ile benzer bir dinamiğin işe yarayacağını düşünerek ortadoğu ülkelerinin komuta kademelerindeki subaylarını denetim altına almaya çalıştı 1960'ların ortasına kadar. destekledikleri politikacılara ordu da arka çıkıyor, düşürmek istediklerini ordu hallediyordu.

    türkiye gene bir istisna olmuştu tabii...

    menderes'in arkasında duran kurmayların ezici çoğunluğuna rağmen bir halk hareketi olarak gelişen 1960 öncesi politik iklimde genç subaylar halk desteğine olan inançları pekişince sokağa inmişlerdir. 1960 müdahalesi generallerin değil, albay ve altı kademelereki subayların hareketidir ve bu yönüyle 12 eylül ihtilalinden ayrılır, ayrışır. yani 1960 müdahalesi emir komuta zincirinde gerçekleşmiş bir made in america darbe değildir. zaten amerika yeni sisteme hakim olur olmaz 14'ler tasfiyesi gerçekleşmiş ancak gene amerika'nın muhalefetine rağmen bu toprakların gördüğü en özgürlükçü ve hukuki açıdan "sağlam" anayasa kurucu meclisten geçirilebilmiştir.

    yönetimi devraldıktan 1 yıl sonra yeni anayasa hazırlayan bir hareketle darbe yapıp, on yıllarca iktidarda kalan pinochet, franco hatta 2 dönem cumhurbaşkanlığı yapan evren'i bir tutmak açıkça kötü niyet göstergesidir.

    dönelim konumuza; amerika, mason - yahudi - kardeşlik ittifakının yönetimi kesin olarak devraldığı 1960 senesinden (john kennedy'nin başkan seçilmesi) itibaren israil'e yönelik korumacı politikalarında level atladı adeta. israil'in koşulsuz destekçiliğine karşılık bölge devletleri ve uluslarında yükselen milliyetçiliğe karşı en iyi panzehir amerikan güdümünde yeni bir siyasi islamdı. bu sayede o yıllarda kurulan birleşik arap devletlerine karşı mezhepçilik ozu oynanarak israil karşıtı dev bir arap devletinin kurulması engellenecek, petrol kaynaklarının tek ve büyük bir devletin elinde olması engellenecekti.

    1962-63 sonrası özellikle türkiye ve iran'da yerden biter gibi beliriveren yeni moda muhafazakarların tamamı amerikan denetimindeydi. bu güruhun en dikkat çeken özellikleri milliyetçilik karşıtı, anti-komünist ve amerikancı olmalarıydı. hem amerikancı olup, hem de israil karşıtı olmalarındaki tutarsızlığı açıklamanınsa bir formülü yoktu. o yüzden israil karşıtlığı konusunda 1968 - 72 sonrasının sol anti-emperyalist, anti-amerikancı sloganlarını adapte ederek kullandılar uzun süre...

    yıllar geçtikçe bu amerikan müslümanlarında da ayrışmalar oldu. savaş hem tarikatlar hem de siyasi oluşumlar üzerinden gerçekleşiyordu. 1974 barış harekatı türkiye'de milli görüşün diğer amerikancı islam hareketlerini ezip geçmesine neden oldu. amerika'nın soğuk savaşın en hararetli döneminde sovyetlerin kılıcı altındaki türkiye'ye silah ambargosu uygulayacak kadar gözünün dönmesinde bunun da etkisini sayarsak yanlış yapmış olmayız. sahte katolik kissinger'ın o yıllardaki türkiye düşmanlığı da kayda değerdir.

    asıl nedenleri ekonomik olan 78 sonrası bir anda tırmanan terör hareketlerinin kaşınması amerika için sadece türk solu'nun değil milli görüşçü islamın tasfiyesi için de gerekliydi.

    78 sonrasında kentlere inen ve şehirli burjuvayı korkutarak darbeye giden taşları döşeyen terörse günümüz koşullarına göre oldukça amatör düzeydeydi. gerçeğin kendisi değil algılanışının önemli olduğunun en güzel kanıtı da budur belki. 1969 - 80 arası terörden hayatını kaybedenlerin sayısı 2002 - 13 arasında terör saldırılarında hayatlarını kaybedenlerden çok daha azdır.

    amerika işte burada 80 askeri darbesi ve cuntayı devreye sokarak türkiye'de kendisine engel olarak gördüğü dinamikleri tamamen ortadan kaldırdı.

    bu darbenin en büyük zararı 80 - 83 arasındaki dönemde yükselen ve aslında şafiilikle soslandığı için türklükten uzak olan türk islam sentezi ve kürtçü islamın şahlanışı, amerikanın aktif politikaya sokabilmek için yıllardır uğraştığı ama o zamanki siyasi sistemin her seferinde dışarı kustuğu özal, çiçek, aksu gibi adamların aktif siyaset sahnesine çıkmalarıdır.

    böylece amerika kendi okullarında okutup, yetiştirdiği politikacılardan (menderes, demirel, ecevit vb), amerikan kültürüne ve amerikan rüyasına sorgusuz tapan ve türk olmayan yada türklüğünden memnun olmayan politikacılara geçmişti.

    bu tipler mesleki eğitim almış ancak entelektüel açıdan aşırı cahil, felsefe, hukuk, devlet adabı gibi konularda pragmatist ve ben yaptım olducu, kolay kandırılabilen şark kurnazlarıydı.

    amerika'nın kendisinin bile çok ciddiye almadığı ve birleşmiş milletlerde dağıttığı bir soğuk savaş propaganda broşürü olan "yenidünya düzeni"'ni adeta kutsal kitapmış gibi algılayıp, bunun havariliğine kalkan özal'ın düştüğü komik durum bu ülkenin yönetiminin kimlere emanet edildiğinin acı bir hatırası olarak kalmıştır.

    henüz sovyetlerin yıkılmadığı ve yıkılacağının da düşünülmediği bir dönemde bütün dünyanın ingilizce konuşacağı, ortak para biriminin dolar olacağı, tüm ülkelerin amerikan anayasasının ilkeleriyle yönetileceğine inanıp, bunu sağda solda anlatan komik bir başbakanımız vardı bir zamanlar.

    bu özal amerika için o kadar kolay lokmaydı ki ülkenin ortasına bir işgalci gücün (çekiç güç) getirilip otrtulmasına bile kkendi talip olarak amerikan dışişlerini dahi şaşırtmayı başarmıştı. bu çekiç güç bize binlerce can kaybına ve milyarlarca dolara patladı ve hala da bedelini ödemeye devam ediyoruz.

    diğer yandan amerikan sünniliğinin ihalesini kazanan gülen cemaati iki şeye çok dikkat ederek ilerliyordu.

    türk adının arkasına saklanmak ve mezhep konusunda ketum olmak...

    osmanlı mirası olan ve cumhuriyetin de çimentosu olan hanefiliğe karşı açıktan savaş açmak yerine ellerinde bulunan cia sermayeli eğitim kurumlarında, toplantılarda, dini sohbetlerde şafii ritüellerini hanefiliğin içtihadları yerine islam şartıymış gibi anlatıp, kendi dininden habersiz akılsızlara dönüşüm yaşattılar. üstelik nurcu gülen cemaatinin yaydığı şafiilik (orjinali dahi islamla çok çelişen bir mezheptir) amerikan sünniliğinin en pis şekillerinden biridir ve gerçek islam'ı tahrip eden bir illettir.

    milli görüşün hakim olduğu diyanet işleri başkanlığı (2002'den sonra kontrol kademeli olarak kürtçü islamcılara geçti) ve erbakan önderliğindeki siyasal hareketin çok mesafeli olduğu (gülen erbakan'ın kapısından içeri giremezdi. her iki taraf da birbirinden nefret ederdi) kürtçü islamcı gülen cemaati anap (mesut yılmaz dönemi dışında), demirel, ecevit gibi isimlerden destek alarak gittikçe güçlenirken 1995 seçimlerinde refah partisi'nin seçimleri kazanmasıyla önemli bir sarsıntı geçirdi. cemaatin içinde oraller çok bozuldu. hem kademe kademe ilerleyişlerinin karşısına bu işlerden anlayan bir siyasi hareket çıkmıştı ve amerika'ya eyvallahları da yoktu, hem de tabanlarına kattıkları karadenizli ve iç anadolulu dindarları iktidar olanaklarıyla donanmış "milli görüş"'e kaptırma ihtimali belirmişti.

    bu birinci bölümdü.

    devam edecek...
    1 ...
  11. 15.
  12. tamamen doğru tespittir. devletin dini olmaz, laiklik esastır. halk ayaklanmış, ordu gerekeni yapmıştır.
    0 ...
  13. 11.
  14. Mısır’da askeri darbe üzerine Türkiye’de yüzlerce yandaş ‘biz darbeye karşıyız’ zevzekliğine başladı. Yetmedi satır satır kim darbeye karşı çıktı kim çıkmadı diye linç etmek için kurban aramaya başladılar, gidin Amerika’ya dalın bize ne, size boş Osmanlı rüyaları satan Amerika, yiyen de siz, bana ne, Amerika Mısır’da darbe yapmış bunun da acısını bizden çıkaracaklar, fail ortada:

    Amerika, yiyorsa iktidarınız ve cemaatinizin şeyi hadi Amerika’ya tek laf edin görelim, niye Mısır elçiliği önünde protesto ediyorsunuz ki sıkıysa Amerika Elçiliğine yürüyün.

    Asıl sorun, demokrasiyi kullanarak ülkeyi ortaçağ’a hatta ‘taş devrine’ götürmek isteyenlere karşı demokrasiyi kim nasıl koruyacak sorusudur.

    Bugün ülkemizde ‘sayıştay’ mecliste yok sayılmış meclis denetimi dışına çıkarılmıştır, yani kim yedi kim çaldı bilen yoktur, demokrasinin en köklü bu kurumunun iptal edilmesinden daha büyük ‘darbe’ olabilir mi? Ve bu sivil darbe olurken, şimdi biz darbeye karşıyız diye korkudan salya sümük ağlayanlar nerdeydi?

    Yetmez ama evet’le Türkiye’nin en temel hukuk ve hakimlik mesleği bir cemaatin eline geçmesi ve insanlığın üç yüz yıllık kazanımları bir çırpıda elimizden çıkıp bir islamcı ideolojik örgütün eline geçmesi ‘sivil bir darbe’ değil miydi, o zaman keyifler gıcırdı, sesiniz soluğunuz çıkmıyor, liderinize vesayeti kaldıran Kara Davut cengaver kahraman romanları yazıyordunuz.

    Şimdi birden ben darbeye karşıyım diye diye panikle kaçışanlar demokrasinin en temel ayakları olan bu kurumları safha safha elden çıkarken nerdeydi, dünya liderine(!) Keloğlan Keleşoğlan Davos’ta one minutle meydan okudu destanları yazıyordu.

    insanların yaka paça tutuklanması insanların dinlenmesi insanların özel hayatlarının manşetlerde itibarsızlaştırılması insanlık için iğrenç bir ‘darbe’ değil miydi, nerdeydiniz, Kasımpaşalı’ya yok yargıya böyle çizik attı yok anayasaya böyle kesik attı diye Ustura Kemal çizgi romanları yazıyordunuz!

    Şimdi Mısır’da darbeye güya karşı çıkarken ülkemizde insanlık, insan hakları, hukuk, özel hayat, bu kadar ‘darbe’ yerken nerdeydiniz, halkın vergisiyle ekranları gasp edip sabahlara kadar marul suratlarınızla kahkahalar atıyordunuz!
    0 ...
  15. 4.
  16. bop kafasına uygun bırını araması durumudur. yok kı abdeye mısırı pespekes cekecek ıbne oralarda.
    0 ...
  17. 9.
  18. Mursi’nin seçimle geldiğinde ısrarlı olan zevat, Mursi’nin iktidar olduğu bir yılda neler yaptığını neden hiç sorun etmiyor? Durum gayet açık. Mursi tüm devlet kurumlarına kendi yandaşlarını yerleştirmek dışında, halkın talepleri doğrultusunda tek bir adım atmadı.

    işsizlik, yoksulluk, açlık, ve sefalet derinleşirken, insanlar çöp dibonlarından karın doyurmaya çalışırken, kazalar tam bir katlima dönüşürken, elektirik kesintileri sıradan hale gelirken, sınırlı özgürlükler de ortadan kaldırılırken, rejim hızla şeriat rejimine, tek adam diktasına dönüşürken, halkın bu kepazeliği uzaktan seyretmesi, gelecek seçimleri beklemesi mi gerekiyordu? “Seçimle gelip, seçimle gitmeli” diyenler, seçimle nasıl gelindiğini de sorun ediyorlar mı?

    Seçimlerin ahmakları aldatma dışında bir şeye yaramadığını biliyorlar mı?

    Artık kesin olan bir şey var: Burjuva uygarlığı gününü doldurdu. Brezilya’dan Türkiye’ye, Mısır’a… ne zaman nerede patlayacağı meçhul kitle kalkışmaları sıradan – bilinen şeyler değil. Aracın rotasını, şeylerin seyrini kalıcı olarak değiştirme istidadı taşıyan, dolayısıyla yeni bir uygarlığın habercisi olan büyük depremler.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük