mısır ın bugünü bizim 40 lı yıllarımız

entry4 galeri0
    ?.
  1. tarihçi yavuz bahadıroğlu nun etkileyici yazısıdır. yalnız önemli bir nokta var. kendisi ne olur ne olmaz diye 30 lar yerine 40 lar demiş ve isim olarak da ismet inönü yü kullanmış. ama konuyla alakalı herkes aslen ne demek istediğini hemen anlayacaktır zaten.



    --spoiler--
    önce benzerlikleri yazalım, ardından soruyu sorarız...

    1. ülke tek parti tarafından yönetiliyor (formül şu: parti+devlet=iktidar)...

    2. devletin başında, kendine “şef” dedirten bir “cumhurbaşkanı” var...

    3. üst düzey devlet memurları aynı zamanda iktidardaki tek partinin yöneticileri...

    4. baskı ve şiddet kol geziyor...

    5. din bile devletin izin verdiği kadar yaşanabiliyor...

    6. dindarlar sürekli baskı altında tutuluyor; etkili isimler, iktidarın kontrolündeki uyduruk mahkemelerde yargılandıktan sonra ya idam ediliyor ya da zindanlara atılıyor...

    7. gazeteler, kitaplar ve tüm neşriyat kontrol altında...

    8. muhalefete nefes aldırılmıyor...

    9. devlet tamamıyla polis ve asker devleti...

    10. baştaki “şef”in dediği dedik, çaldığı düdük...

    11. “şef”in çevresi sürekli zenginleşirken, halk fukaralık içinde yaşıyor...

    12. ülkede doğru düzgün üretim yok...

    13. özgürlük yok, demokrasi yok, insan hakları yok...

    14. iş yok, aş yok, hastane yok, sağlık hizmeti yok...

    15. kimse geleceğinden emin değil, herkes derin bir korku içinde yaşıyor...

    16. ülkenin müslüman geçmişi karalanıp islâm öncesi öne çıkarılıyor...

    şimdi, “bu ülke hangisi?” diye sorsam...
    eminim tereddütsüz (güncel de olduğu için) “mısır” diyeceksiniz...
    tabii, ama aynı zamanda bu ülke 940’lı yılların türkiye’sidir...

    1940’ların türkiye’sinde istenen “vatandaş” tipi ile hüsnü mübarek rejiminin istediği vatandaş tipi öylesine bire bir örtüşüyor ki, şaşırmamak elde değil.

    gerek millet mektepleri’nde, gerekse halk evleri ve halk odaları’nda halka okutulmak üzere “âfet inan” imzasıyla yayınlanan “vatandaş için medenî bilgiler” isimli kitapta, istenen “vatandaş portresi” şöyle çiziliyor:

    “gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur; din dediği şey, bilinmeyen inanç temellerine ve meçhullerle karışık emellere kör bağlılıktan başka bir şey değildir...”

    “tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur...” (afet inan, medeni bilgiler s. 30)

    “türkler arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. arapların dinini kabul ettikten sonra bu din... türk milletinin millî rabıtalarını (bağlarını) gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu.”

    “türk milleti birçok asırlar... bir kelimesinin manasını bilmediği halde kur’an’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü...”

    “artık türk, cenneti değil... son türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. işte dinin, din hissinin türk milletinde bıraktığı (kötü) hatıra...”

    “türk milletini allah için, peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, allah’la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular...”

    “din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. fakat biz, bizim gözümüz önündeki türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.”

    öte yandan tek partinin eli kalem tutan kesimi, “yeni din” arayışına çıkıyor...

    meselâ, chp edirne mebusu (milletvekili) mehmed şeref (aykut) bey, kaleme aldığı “kemalizm” isimli kitabının üçüncü sayfasında şöyle diyor:

    “kemalizm... yalnız yaşamak dinini aşılayan ve bütün prensipleri ekonomik temeller üzerine kuran bir dindir.”

    halk engin ferasetiyle bu kıskacı kırdı. ama aydın hâlâ debeleniyor. zaman zaman da kendini tutamayarak, kıble yürüyüşünü engellemediği için orduya saldırıyor:
    “kâğıttan kaplan” benzetmesi, debelenmenin son aşamasına geldiğini gösteriyor.

    --spoiler--
    2 ...
  2. ?.
  3. tam tersi gıdıklayıcı bir yazı olup kişinin götüyle gülmesine sebebiyet veren yazıdır. böyle adamlar yazar, tarihçi..hayat ne güzel...

    ''13. özgürlük yok, demokrasi yok, insan hakları yok...'' bu ne lan taşş.kmı geçiyorsun? bak aklıma ilk geleni yazıyorum.

    -seçme ve seçilme hakkı

    ne demek bu yani ülkeni sen yönetiyorsun ne olduğu belli olmayan bir padişah değil. bundan daha güzel bir şey olabilir mi?
    1 ...
  4. ?.
  5. mısır henüz yirmi yıl bile olmayan bir kurtuluş mücadelesi, emperyalizmle mücadele sonrası kurulmadığından, kaynaklarının, insanlarının çoğunu o mücadelede kaybetmediğinden, belini doğrultmak zorunda olan, toparlanmaya çalışan bir ülke olmadığından yanlış bir benzetmedir. 40 lı yıllarda türkiye de benzer bir yönetim olduğu doğrudur, ama çok geçmeden o sabah akşam salladıkları "şef", ölene kadar bu memleketi yönetebilecekken seçime gitmiş, muhalefet partisi başkanı olmayı sindirebilmiş, seçimi kaybettiği akşam genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının "isterseniz sizi iktidarda tutabiliriz" teklifini reddedebilmiş bir "demokrat" tır. mısır ın bizim hangi yıllarımıza benzediğini merak edenler 2002 sonrası türkiyesine gözatabilirler.
    2 ...
  6. ?.
  7. türkiye'de 70 yıldır hiçbir şey değişmediğine göre doğrudur, haklıdır.

    türkiye kurulduğundan beri tek partili yönetiliyor, sağcı partiler yani, hepi topu aynı, bir.

    güzel olan şu ki, bu dönemin en demokratik aralığı, gerçek tek parti dönemi yani atatürk dönemi. diğer çok parti görünümlü, tek parti diktası 70 yıldır ülkeyi mıhladı, ülkenin kımıldayacak takatini bırakmadılar, ye ye bitiremediler ya ben ona şaşırıyorum.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük