kutlaması keyifli ve eğlenceli. dine bağdaştırmak yersiz. sonuçta müslümanlar kilisede kutlamıyor ve o dinin gereklerini yerine getirmiyor. sadece yeme ve içmece. insanların yüzü iki gülüyor.
herkese mutlu yıllar.
edit: arkadaş tamam kutlamayın siz. tek sorunumuz yılbaşını kutlamak olsaydı keşke. ya da tek sorunumuz bu olsaydı. hadis açık ve net diyenler, o hadisler başka konularda da açık ve yorum gerektirmiyor. bu muhafazakarlığınızı orada da gösterebilseniz keşke...
bolca cahil müslümanı ortaya dökmüş kutlama. *
müslüman'ın yılbaşı miladi takvime göre her yıl değişir sabit değildir. müslümanlar hicri takvim kullanır, kameri takvim olduğu için her sene 11 gün fark eder miladi takvime göre. hicret'i de mi öğreteyim sizlere ey cahil müslümanlar. *
"müslümanın faiz yemesi veya vermesi meselesini bir açıklar mısınız ey yobazlar!" diye karşı eleştiri getirilebilecek eleştiridir.
şu mürai yobazların haline bak! kuran'da "allah ve resulüne savaş açmaktır" diye tanımlanan faiz konusunda iki laf etmezler (bkz: faiz helaldir) ama hadislerden zorlama yorumlar çıkararak halkın eğlencesine karışırlar.
din ile yılbaşını bağdaştıran zihniyetin söylemi. kutlamalar ayin tarzında yapılsa idi evet bir kavme benzeme konusunda haklı ve tutulur yanlar bulunabilirdi. iamanın şartlarına ne oldu? peygamberlere iman ne oldu? hz isa peygamber değil mi? buna tüm insanlığın tebriği gerekmez mi? fakat müslümanların eğlenme gibi bir hakkının olmadığını savunanlar hadis ile şu ile bu ile üşümemek için üzerlerini örtmekte. üzerin ne kadar kalın olursa olsun için soğuksa ısınamazsın.
(bkz: nasıl sıva yapılır) gözünüzden element uydurmayın. müslümanların yılbaşı tarihi farklıdır. kime sorarsanız sorun öyle gülüp eğlenmek caiz değildir dininize göre.
konuşan amalgatlar önce kendi dininizi öğrenin başkaları sizden daha iyi biliyor.
cahil cahil konuşup burda müslümanım diye vaşşak geçtirmeyin kendinizle.
Müslüman toplumlar davranış biçimlerini ve geleneklerini yüz yıllar boyunca îmânlarıyla yoğurmuşlar, sünnet-i seniyye hassasiyeti ile oluşturmuşlar ve olgunlaştırmışlardır. Başka toplumlarda ise bu hassasiyetetabiî olarakrastlamak mümkün değildir.
birbirine temas halinde bulunan açık toplumlarda mahallî geleneklerin dışlanıp, daha üstün ve daha güçlü görünen diğer toplumun gelenekleri taklit edilebilmektedir. Tahkîkî olmayan bir îmân ise bu yaşayış taklitçiliğini önlemekte başarısız kalmakta, bu taklit seline karşı kendisi de zaafiyete uğramaktadır. Nitekim karşı toplumdan önceleri sadece gelenek ve yaşayış biçimi alınmaya başlanıyor; sonraları ise aynı toplumun yanlış anlayışları, yanlış düşünce sistemleri, batıl fikirleri, helâl olmayan davranış biçimleri sökün edip geliyor. Tahkikî derecede olmayan toplum inancı ise bundan zarar görüyor. Halkın yüzde sekseninin tahkîk ehli olmadığını dikkate aldığımızda, bu gelenek ve yaşayış taklitçiliğinin ve bu görenek erozyonunun, halkın îmânını da, haram ve helâl anlayışını ve hassasiyetini de ve neticede huzur ve mutluluğunu da olumsuz etkilediğini görmekte gecikmeyiz.
Bundandır ki, doğru inancımızdan aldığımız ve sünnet-i seniyye ile besleyip yoğurduğumuz örfümüzü yaşamamız, benimsememiz, çocuklarımıza öğretmemiz ve yaşatmamız da sünnet bulunmaktadır.