illa bir dine dahil olurduk. bir dinimiz olurdu.
beni telaşlandıracak olan ise, ya türk olmasaydık.
ben naparım lan türk kültürüm olmadan.
sabah sıcak ekmekle kahvaltı yapmak.
sabahın telşaına kapılmak.
patrona elli çeşit yalan söylemek.
arkadaşına "kardeşim" diye hitap etmek.
iki lokma yemeği 3 dakikada yemek.
küfürlü konuşmak.
mizahımızı temsil etmek.
bakkalımıza selam vermek.
berberde saçımız kesilirken memleketi kurtarmak.
tuttuğumuz takıma tapmak.
bayramda el öpmek.
babayla didişmek.
hiç tanımadığın insana allahın selamını vermek.
kömür ateşiyle pişen yemekler.
rakıyı balığın paslarıyla gol kralı yapmak.
müslüm gürsesle hüzünlenmek.
pink floyd dinleyerek nostalji yapmak.
variete tarzı akşamlar.
dalga sesleriyle ilanı aşk etmek.
pis bir öğrenci evinde yaşamak.
okuldan kaçmak.
marionun manitasını kurtarmak.
barış mançoyla müziği keşfetmek.
istiklal marşını ezberlemek.
akşam aile ile ayno sofraya oturmak.
aynı televizyon ekranına bakmak.
sevgiliyle sinema solununda elele tutuşmak.
bülent ersoyu eleştirip dinlemek.
izmirin kızlarını beğenip akdenizlilerle evlenmek.
avrupada atılan tek golle havalara uçmak.
ankarada hüzünlenmek.
adanada kavrulmak.
karadeniz çayını yudumlamak.
doğunun misafirperverliğine hayran olmak.
egenin zeytinlerini yemek. o zeytinin yağına ekmek banmak.
sigarayı gizli içmek.
eroine doğuştan karşı olmak.
büyüklere nedensiz sebepsiz saygı göstermek.
osmanlı devletiyle gurur duymak.
hükümeti her zaman eleştirmek.
her seçimde onuruyla oy kullanmak.
solcu olmak.
sağcı olmak.
ortada durmak.
sarı ışıkta gazlamak.
sevgilin için turkcelli zengin etmek.
tribünde hakeme sövmek.
baba/anne olduğunda dünyanın en mutlu insanı olmak.
büyük bir ihtimalle hristiyanlığın içinde kendimize ait bir ya da birkaç mezhep geliştirir, sonra da farklı mezheplerden olanların ülkelerine akınlar düzenlerdik. hatta kendi aramızda da farklı mezheplerden olan diğer hristiyanları aşağılar, öldürürdük. avrupa rönesans ve reformlara başladığında biz "din elden gidiyor" diye viyaklamaya başlar ve hala devaam ediyor olurduk.
o anlattıkları kuralların hiçbiri benim değil ki, hiçbiri ben değilim.
hepsini önce okumam sonra da uzun zaman düşünmem lazım.
sırf doğduğum gibi nüfus kağıdına müslüman yazıldı diye ben bu olmak zorunda mıyım?
sırf bilmem kaç senesinde, tarihin ücra bir köşesinde araplarla türkler pekmez kaynatmış diye veya talas savaşının yüzü suyu hürmetine ben hayatımı değiştirmek zorunda mıyım?
veya zorunda mıyız?
insan her şeyden önce insan. ne güzel bir varlık. istenirse ve işlenirse ne mükemmel olabilir, herkes ne kadar mutlu olabilir.
fikirlerin bu kadar değişebildiği bir insanlık için dinleri toplumlara mâl ederek dikte yoluna gitmek sahiden de çok aptalca değil mi?
bu kadar kişiye özel bir konuyu neden biz 60.000.000 kişi bölüşmeye çalışıyoruz?
manyak mıyız lan biz?
al işte asırlardır deniyoruz, olmuyor. hala tartıştığımıza göre bir yerde bir hata olmalı değil mi?
çünkü bize önce insan olduğumuz öğretilmiyor.
hepimiz isaura'yız, ama çok azımız spartaküs olabilmişiz.
öğretilmiş çaresizlik böyle bir şey aslında.
halbuki dünyanın bir yerlerinde şuan insanlar yatlarla geziyorlar, spaghetti yiyorlar, alışveriş yapıyorlar, kitaplar yazıyorlar, budizme inanıyorlar, rafting yapıyorlar, sevişiyorlar, araştırıyorlar, geliştiriyorlar ve mutlu oluyorlar.
öyleyse neden benim de bir şansım olmuyor şansıma inanmak için?
ben neden herkesle aynı anda aynı şeyi yapmak ve aynı şeyi düşünmek ve aynı şeye inanmak zorundayım?