münacat

entry9 galeri3
    1.
  1. bir turgut uyar şiiri:

    birden hatırladık seninle buluşamadığımız günleri
    gel ey büyük bakış yüce suskunluk gel artık beri

    kentleri ve kasabaları ve köyleri çevirdik senin adına
    kapıları tutmaktan artık herkesin nasır oldu elleri

    olsun daha da tutarız sen varsan düşüncemizde ama gel
    tutarız karaları ve denizleri ve yaşayan yürekleri

    kendin karşı koydun yaptığın saraylara zindanlara tellere
    yine kendin kullan artık kendi yaptığın tüfekleri

    bozgun bir şubat sensin, ekmek ve kan senden, ekim sensin
    nerende taşır büyütürsün nerende sonsuz gelecekleri

    hatırla, kendini hatırlat, o büyük haklılığı denize giden
    hatırla, karada ve denizde onardığın her yeri

    hatırla, karada büyük taşları üstüste kodun, hatırla
    yürüttün canalıcı denizlerde cesur gemileri

    «...senin hüznün bir yazgıdır, bir eski zamandır
    büyüksün artık büyük dirimine beni inandır

    bir değişmezlik sanırsın çoktan beri her şeyi oysa
    bir vakitler güneyde öyle kötü kullanılmış ki...»

    gecikmiş bilgeliğin yaşamış bir eski ağacı hatırlatır
    ki sen emzirirsin duyguyu, sen beslersin kalemleri

    sen yarattın, sendeyiz, suyumuz, toprağımız kanımız
    senden ey yüce bekleyiş, sanki bu kalın eller kimin elleri

    artık bize soluk ver, bizi besle, kendini hatırla
    ey biraz yavaş, biraz kutsal, beklerken az sevinçli

    seni bağışlamam çünkü ben büyük bir dirim taşırım
    çünkü ben ey derim ve severim ey demeyi bilenleri

    biz bir aşk nedir biliriz seninle, biz biliriz
    ey kim varsa orda o tek olanın adına çekin kürekleri
    2 ...
  2. 2.
  3. bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
    ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâk
    büklümlerinin içten ve dışardan
    sarmaladığı günlerde
    bir zamandı
    heves ettim gölgemi enginde yatan
    o berrak sayfada gezindirsem diye
    ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.

    vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
    genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
    halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
    demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
    vay ki gençtim
    ölümle paslanmış buldum sesimi.

    hata yapmak
    fırsatını adem'e veren sendin
    bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
    gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
    gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
    haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
    bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
    bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
    tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
    ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

    çeşme var, kurnası murdar
    yazgım
    kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi.

    gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
    nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
    gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
    ne fark eder demişim
    bilmeden farkı istemişim.
    vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine
    arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
    yola madem
    çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
    hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
    yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
    yola devam ederdim.

    gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
    gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
    onunla ben
    hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
    bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

    oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
    ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
    hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
    bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
    kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
    eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
    alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
    ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
    doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
    ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
    gönendi dünya bundan istifade
    dünya bayındırladı:
    bir yakış, bir yanış tasarımı beride
    öte yakada benî âdem
    her gün küsülü kaldık.

    bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
    artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
    gençken almadın canımı, bilmedim
    demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
    çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
    çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
    insanın insana raptolduğu cevher.

    şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
    taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
    kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
    bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
    tütmesi gereken ocak nerde?

    ismet özel

    0 ...
  4. 3.
  5. "deniz çaldım âsâ ile
    göğe ağdım isa ile
    tur dağı'nda musa ile
    münâcâta dura geldim"

    pir sultan abdal
    1 ...
  6. 4.
  7. çoğu kez allah'a yakarış şeklinde olmakla birlikte, nadiren de yüksek makam ve mevkilerde bulunan kişilerden 'niyaz etme' biçiminde yapılan talep, istek.

    aynı zamanda;

    divan edebiyatında bu mahiyette yazılmış; kaside, gazel, mesnevi, murabba, muhammes, terkip ve terci i bend ile rubai formundaki eserlere verilen genel ad.

    aslı 'münacât' olarak yazılan sözcük 'münacaat' şeklinde de yazılabilmektedir ancak, okunuşu 'uzun-a' şeklinde olup değişmez.
    0 ...
  8. 5.
  9. ismet özel'in şiir tepelerindeki en yüksek noktaya ulaştığı şiirdir.onun için yapılabilecek daha fazla şey kalmamıştır.bu yüzden saçmalama hakkını daima elinde bulundurur.
    0 ...
  10. 6.
  11. 7.
  12. Allah'a yakarışı dile getiren manzumelere verilen isim.
    0 ...
  13. 7.
  14. Güzel bir ismet özel şiiridir.

    şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
    taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
    kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
    bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
    tütmesi gereken ocak nerde?
    0 ...
  15. 8.
  16. Meal ayrı tefsir ayrıdır,kişinin ilmine göre 1ayeti 10sayfada fefsir edersin 1ciltte.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük