aidiyet duygusundan mahrum olma halidir bir nevi... daha iç mevzulara girilirse şayet kendinden uzaklaşamama durumudur... ''mülteci kederim moduna kadar içselleşebilecek kaçış...
uğultunun içinden aydınlık bakışlı, çocuksu gülüşlü parçalar göründü. önce ürktü; bütünün kolluk kuvvetleri avare bir parçayı hoş görmezlerdi. sonra içini bir ferahlık kapladı. sanki bütün tek bir parçaydı yine. her şey yerli yerindeydi yeniden. bütünün aydınlık parçaları onunla dayanışıyorlardı. çılgınca olmasa da hatırı sayılır bir kutlamaya giriştiler. gece ile gündüz, acıyla neşe birbirine karıştı."
bir şubat erken sabahında, soğukta hani, kalktığı yatakta bıraktığı sıcaklığına sığındım genç bir kadının, o görmeden.. yüzyıl uyumayı istedim.. dönmese dedim.. hani..
bire bir anlamına bakılacak olunca sığınmacı, sığınan birey manasına gelen mülteci, günümüzde pasaport, vize, ayak bastı harcı gibi işlemlere parası yetmeyerek, ya da kendisini kabul etmeyen bir ülkeye gizlice girme çabasıdır, başka yolu yoktur girmek zorundadır, çünkü kendi yaşadığı yerde sosyo-ekonomik koşullar yüzünden barınamaz olmuştur, kaçıp gitmeyi kurtulmak sanmıştır, ancak kaçtığı savaştan daha büyük olan, kişisel savaşının içine düşebilecek olan insandır.
bir reis çelik filmi.
yönetmeninin:
"Günümüz dünyasının en büyük sorunlarından biri olan göç ve göçmenlik, insanlığın en büyük dram öykülerini içinde saklamaktadır. Bu filmin öyküsünü, istemediği halde göçmek durumunda bırakılan bir genç insanın gerçek dramından esinlenerek yazdım. Yaklaşık altı yıldır peşinden koştuğum bu öykü için ben de Almanya'daki mülteci kamplarına gizlice veya izinli olarak girişler yaptım. Bunu yapmamın nedeni hikâyeyi anlatırken gerçeklik duygusundan kopmamaktır. Bu öyküye sadece Almanya ve Türkiye'de geçen özel bir öykü olarak bakmadım. Anlattığım hikâye Amerika'dan Afrika'ya, Çin'den Afganistan'a, Irak'a kadar dünyanın her hangi bir noktasında geçebilir. insanlık bu dramı hep yaşadı, bundan sonra da artarak yaşamaya devam edecektir." diyerek anlattığı film.
Yönetmen,Senaryo :reis Çelik
Oyuncular: Halil Ergün, luk piyes,ibrahim Balaban, Derya Durmaz, Necmettin Çobanoğlu, Yüksel Arıcı
Vizyon Tarihi:07.03.2008
konusu: van, Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan, 20 yaşında bir gençtir. Şivan'ın (luk piyes) dedesi Şaho, varlığını sürdürebilmek için hem devlet güçlerine hem de bölgede güçlü olan örgüte mesafeli duran Givdanlı aşiretinin ağasıdır. Şivan, sevdiği kız Berfin ile tarlada buluştuğu bir gün, tarlaya sabotaj düzenlenir ve köyün tüm harmanı yakılır. Olay üzerine başlayan polis sorgusu, olay anında tarlada olduğu kanıtlanan Şivan'ın hayatını geri dönülmez bir şekilde değiştirir. Sorguya alınan Şivan, hem polis ve örgütün arasında kalmıştır. Torununun hayatının tehlikede olduğunu düşünen dedesi Şaho, Şivan'ın yurtdışına çıkarılmasını sağlar. Bir şebeke aracılığıyla Almanya'ya kaçırılan Şivan, burada bir sığınmacılar kampına yerleştirilir. Ne var ki dilini bilmediği bu ülkede Şivan'ı Türkiye'de yaşadığı deneyime farklı boyutlar ekleyecek bir sınav beklemektedir.
notlar: reis çelik "inat hikayeleri"nden 4 sene sonra 4. sinama filmiyle ekrana çıkıyor. uluslararası göç ve yabancılaşma sorunlarını işleyen gerçek olaydan alınmış filmdir.yurt dışında devlet ile terör örgütü arasında kalmış gencin hikayesidir. finlandiya kültür bakanlığı'nın davetlisi olarak 2000'de oulu kentinde tanıştığı türk göçmeni bir akıl hastasının hikayesini dinleyen çelik olayı almanya mülteci kampına taşımıştır. yönetmen kaçak girip ordaki yaşamı gözlemlemiştir bir kaç kez yakalanmıltır. nürnberg sindorfkampından izin almış fakat 6 yıl sonunda eyalet rahatsızlık duymuş ve çekimi yasaklamıştır bunun üzerine kırklareli kavaklı göçmen misafirhanesinde benzeri kurulmuş çekimlere orada devam edilmiştir.filmin başrolünde almanya mülteci kamplarında danışmanlık yapan luk piyes'de oynamaktadır.(almanya doğumlu ama gerçek adı haluk'tur)
Aşkın sanki sürgün yeri sonsuza kadar
Bir kaçak göçmen misali ruhumu sarar
Şarşırsam çalsam kapını hayalin açar
Damla damla kalbime yokluğun batar.
Bu yaraları ben açmadım ki
Kaybetmekten korkmadım ki
Kendi kendime susmadım ki
Ama bilirim en sonunda
Mülteciyim ben sana
Sığınacak bir yerim yok ellerinden başka
Sana bıraktığım acımı
Kaçtım hasret yollarından
Bir küçük gülüşün için
Düşünmeden geçtim canımdan.
Evelyn Anthony'nin bir kitabı. Kitabın kahramanları; ivan adında batıya iltica eden bir rus ajanı ile davina adında güzel ve zeki bir casus. Davina başta ivan'ın ağzından bilgi almakla görevli iken daha sonra aralarında duygusal bir ilişki başlar. Daha sonra peşlerine KGB düşer ve olaylar gelişir...
insanin yapacak baska bir seyi olmadiginda siginmak zorunda oldugu kimlik sanirim.
Tren istasyonlari, parklar, couchsurfing evleri, cadir gibi geziye cikan her gencin yolunun dustugu yerlerde konakladim. isin ucunda gezmek olunca insan sartlari kesinlikle goz onunde bulundurmuyormus simdi anladim. Su an ankara'dan istanbul'a donmek icin kuzenimin aklina uyarak fiyati ucuz diye bilet aldigimiz bir kahramanmaras otobusundeyim. Butun yolculugu ve dolayisiyla geceyi multecilik ne kadar mecbur kalindiginda yapilabilir bir sey diye dusunerek gecirecegim. insanlar neler cekiyor kim bilir.
devlet eliyle toplu olumlerden olum begendirilen kalabiliklara kapilari sonuna kadar acmak tarih boyunca turklerin yaptigi en belirgin insani durumdur.
ancak: multeci adi altinda eli silahli parali cani askerleri siginmaci olarak, zamani gelince kullanmak uzere topraklarinda istifleyenler ise vahsetin en buyugune imza atmaktadir.
Suriye başta olmak üzere
Ortadoğu ve Afrika’da
yaşanan çatışmalar sebebiyle
denizden Avrupa’yailtica
etmeye çalışan binlerce kişi
denizde boğularak ya da donarak can verdi.
iMKANDER’in hazırladığı
Mülteci Ölümleri Raporu
çarpıcı detayları gözler önüne
serdi. 2014’te 3419 mülteci
boğularak öldü.