Bir eşya sahibine o eşyayı kullanma, eşyadan faydalanma, tasarruf etme yetkilerini veren haktır. Eşya menkul ise, menkul kıymet; gayrimenkul ise, gayrimenkul mülkiyet denir.
pratikte uygulanabilir, fakat teoride korkutucu bir kavram. yani birçok şeyin uygulanabilirlik açısından tam tersi. genelde anlam yüklemek istediğimiz şeyler düşününce gayet mantıklı gelir, fakat işin gerçeğe izdüşümü muhtemelen zorlu olur. "korkutucu" olarak kastettiğim ise, milyarlarca insanın bu kavrama delice tapması. para, ev, araba vs... bırakamıyorsak, bırakıp gidemiyorsak, hangimiz hangimize sahip?
goethe'nin "sahip olmak"la "olmak" arasındaki farkı anlatan kısa şiiri mülkiyeti güzel tanımlıyor.
"biliyorum ki ben, ruhumdan akıp gelmek isteyen düşünceler dışında, hiçbir şeye sahip değilim.
biliyorum ki ben, tatlı bir sevgiyi, küçük bir sevinci tattığım anlar dışında, hiçbir şeye sahip değilim."
gönül işlerinde, belirli bir vade için olması hiç de fena olmayan haktır. kişiler, "bu gece benimsin" tarzı bir anlaşma içine girdiklerinde zaten mülkiyet denen kavramın ihtiyaç duyduğu nesne-insan ilişkisinin dışına çıkarlar. insan-insan ilişkisinde mülkiyet yoktur ya da yalancıdır. olsa olsa karşılıklı istek mevcuttur.
tabi zorlanarak, üretici ile üretilen nesne ve hak istemcisi arasındaki ilikiye benzer bir ilişki kurmak da mümkündür; ama gereksizdir. seviyorsunuz işte kardeşim birbirinizi. bir ömür için bile birbirinize aidiyet belirtiyorsanız, bu "mal olmak" değildir, "beraber olmak"tır. karıştırmayın lütfen.
beraberinde mülkiyetsizliği getirir. bu dengeyi sağlamay yardımcı olmaz. aksine yaşamdaki en büyük dengesizliği oluşturur. çözümü ya ortak mülkiyettir ya da nesnel bir mülkiyetsizlik ortamıdır. daha mantıklı olanı ortak mülkiyet alanını oluşturmaktır. çünkü mülkiyetsizliği insanoğlu o kadar kolay kanul etmez diye düşünüyorum. ayrıca mülkiyetsizlikte başka bir mülkiyete neden olabilir.
saçma gibi gözüküyor ama bu bir etkileşim malesef.