emir verip imza atmaktan başka bir işe yaramayan, kendini şirket yöneticisi sanıp 3000'den başlayan maaşlar alan ama emeği 1 lira bile etmeyen cahiller için söylenen söz. doğrudur.
babam anlatırdı, bir arkadaşı işçi imiş. bir muhabbetlerinde şöyle bir konuşma geçmiş;
"ben işi biliyorum yetkim yok bir boka yaramam, mühendisin yetkisi var bir işten anlamıyor bir boka yaramaz"
haklı adam. şu an ben de mühendisim ancak üniversitede verilen eğitim düşünülürse mühendislerin uygulamaya yönelik pek de bir şey bildikleri söylenemez. uzun uzun çalışmalar sonucunda olaylara vakıf olunur ancak. ozamana kadar 3-4 bin lira maaş ile imza atarız.
not: şimdi bana kızacak mühendisler ama durum bu arkadaş. tekniker adam ta liseden başlamış eğitimin almaya sen gelmişsin 20 yaşına eğitim alıyorsun o da yarım yamalak. neyse. türkiye'de mühendislik böyle bir şey işte. sus ve maaşını al.
Türkiye'deki mühendislik eğitiminden kaynaklanan gerçek. Her bokun mühendisliği var eğitim 0, bölümlere ayrıldıkça daha da saçmalıyorlar. Ankara istanbul dışındaki mühendisliklerde zaten iş yok herkesi mühendis yaptılar. Bence alınan elemanın kalitesi ve teknik eğitim artarsa mühendisler bir sike yarar. Ama o zaman da hak ettikleri 3 değil 7-8 olur.
Zaten bulunacak her şey bulundu artık tüm enerjiyi ölümsüzlüğü bulmaya harcamalı insanoğlu. Uzaya gidiyoruz ama her sene grip oluyoruz böyle saçmalık mı olur amk!
öncelikle mühendisleri küçümsemek için söylemedim. alın teriyle yapılan her meslek saygıyı hak eder. çaycısı da hak eder, çöpçüsü de hak eder, konfeksiyoncusu da hak eder doktoru da... her mesleğe ihtiyaç vardır hiçbirisi diğerinin yerini karşılamaz.
mühendisin ameleden, şeften tek farkı yaptığı isin teorik olarak ismini de bilmesi. zaten mühendis dediğimiz adam da teori bilen, daha nitelikli bir ameledir. fazlası değil. mühendisim diye böbürlenen iş arkadaşlarımı görünce içten içe tebessüm ediyorum bu gerçeklik karşısında. ulan teres, hiç düşünmedin değil mi gelişmiş ülkelerin mühendislik fakültelerini neden sağdan soldan iltica üçüncü dünya ülkesi vatandaşı, garip guraba asyalılar, fukara hintliler dolduruyor diye. peki git bak aynı ülkenin ekonomiyle, iktisatla, politikayla, sosyal bilimlerle alakalı bölümlerine. ben sana söyleyim: bir tane göremezsin. neden? çünkü bu ülkeler ekol oluşturması gereken, ince ve ağır meziyetli işlerin eğitimini kendi gençlerine vermek ister.
hele bir kısım var, 'türkiyede mühendislik para etmiyo yaee' 'değeri bilinmiyo moruk 3 kuruş teklif ediyorlar' diye sızlanan. lan olum siz daha allahtan belanızı mı istiyosunuz? asıl türkiyede tıp ve mühendislik hak ettiğinden fazla ilgi, alaka, değer görüyor. bu ülkenin kafası çalışan gençleri yönetim araçlarına yönelmek yerine, nitelikli ameleler olmaya yönlendiriliyorlar.
mühendis dediğin adam kim? istediğin zaman ithal edebilirsin. ama bir ekonomisti, bir sosyologu, bir eğitimciyi, bir kanun koyucuyu kalkıp da ithal edemezsin. kendi içinden, kabuğundan, kendi dinamiklerinle yetiştirmek zorundasın.
biz n'aaptık peki? kafası çalışan gençleri nitelikli ameleler olarak yetiştirip diğerlerini ithal etmeye çalıştık. (bkz: kemal derviş)
şuan ülkemizde hak ettiği değeri görmeyenler varsa onlar da sosyal bilimciler, iktisatçılar, eğitimcilerdir. kesinlikle muadilini saati 2$ dan kod yazmaya hazir hintlilerden bulabileceklerimiz değil.
Biraz abartı olmuş bu.
Amerika'da en çok para kazanan iki meslek tıp ve mühendislik.
Avrupa'da da aşağı yukarı durum böyle.
ithal kısmı şöyle ki; sen de ithal etmek istiyorsun. Bugün Pakistanlı başarılı bir mühendis-doktor tr ye gelmek istese denkliği verdiği gibi iş bulur.
Sorun şu ki başarılı olanlar sana gelmek istemiyor. Çünkü daha çok kazanıyor başka ülkelerde.
Ülkeyi sosyolog, iktisatçı bilmem ne ile doldurmak ülkeyi kalkındırmaz.
“mühendisin ameleden, şeften tek farkı yaptığı isin teorik olarak ismini de bilmesi.”
Yalnız devasa bir fark işte.
işin teorik kısmını bilmeyen, sadece tecrübeyle iş yapan insan, tecrübesiyle ve bulunduğu konumla sınırlıdır. Bundan daha öteye 1 adım bile gidemez, çünkü analiz ve karar verme için önşart teoriyi bilmektir.
Eğer sizin çalışma alanınız sınırlıysa, girdi/çıktı belirliyse, değişim gerektirmiyorsa (nasıl oluyorsa o!), prosesler ve proses bileşenleri hiç değişmiyorsa kurulum aşaması dışında zaten mühendise de ihtiyacınız yok, demektir. Analiz, planlama, karar alma mekanizmalarını gönül rahatlığıyla en tecrübeliye emanet edebilirsiniz.
Ama en ufak bir değişim gerektiği anda o tecrübelilerin deneme yanılma sürecinden gayri tutunacağınız dal yok demektir. Artık o yeni tecrübe edinme süreci nelere mal olur, kim bilir.
Yani teori bilmek ve o teorinin gereğine uygun faaliyet/proses planlayabilmek öyle basit bir farklılık değil, bunu ameleye/teknisyene vs deneye yanıla belletmeye çalışmak 100-150 yıl önce deneyle bulunmuş şeyleri yeniden keşfetmeyi gerektirir. Dünyayı haybeden yeniden keşfetmiş, “evet ya, biz de denedik, gauss, newton, lebnizz, faraday vs haklıymış” diyen bir teyit süreci için büyük bedeller ödemiş olursunuz. Keyif sizin tabi.
“hiç düşünmedin değil mi gelişmiş ülkelerin mühendislik fakültelerini neden sağdan soldan iltica üçüncü dünya ülkesi vatandaşı, garip guraba asyalılar, fukara hintliler dolduruyor diye.”
Düşündüm, adamların o fakültelere dünyanın gariban ülkelerindeki en zeki insanları aldığı sonucuna vardım. o mühendislik fakültelerindeki kontenjanın değersizliğinden değil, çok ucuza iq ithalatına yaradığı için o gariban ülkelerin vatandaşlarına imkan sağlıyorlar.
Yoksa örneğin abd’nin ivy league üniversiteleri sadece ailesi/kökü abd’de doğmuş olanlara ayrılsaydı, bugün sahip oldukları bilimsel/teknolojik seviyenin yanından bile geçemezlerdi. Abd adına nobel alanlardan kaç kişi abd’de doğmuş, başka ülke adına nobel alıp abd üniversitelerinde hiçbir çalışma yapmamış kaç kişi var, bir bakın.
“peki git bak aynı ülkenin ekonomiyle, iktisatla, politikayla, sosyal bilimlerle alakalı bölümlerine. ben sana söyleyim: bir tane göremezsin. neden? çünkü bu ülkeler ekol oluşturması gereken, ince ve ağır meziyetli işlerin eğitimini kendi gençlerine vermek ister.”
Baştan sona zırvalık. Abd’deki kaliteli üniversitelerin hangi bölüme giderseniz gidin bir dünya başka ülke vatandaşı vardır. Örneğin Uluslararası ilişkiler alanındaki en önemli iki ekolün kurucuları baya bildiğin göçmendir. Birçok sosyal bilim alanında ismi olanlar abd vatandaşı değilken abd üniversitelerinde eğitim görmüşler yahut masterlarını, doktorlarını orada yapıp abd akademisinin hizmetine girmişlerdir. Şu anda da, sosyal bilim alanlarının tamamında başka ülkelerden gelen on binlerce insan üst düzey eğitim görüyor veya eğitim veriyor.
Kendi gençleri, diye bir saçmalık söz konusu bile değil.
Ayrıca birçok insan lisansı mühendislikken yine yüzlerce sosyal bilim alanında uzmanlaşıyor. Böyle bir ayrım da yok.
Türkiye şartlarında hangi meslek mensubu ne kadar hakkını alıyor, subjektif bir şey. Ülke ihtiyaçlarını kimin ne düzeyde karşıladığını bilecek bir istatistiki veri mekanizmasına sahip olmadığımız için o da muamma.
“mühendis dediğin adam kim? istediğin zaman ithal edebilirsin.”
Hadi ya! Git mit, harvard, caltech, cambrige, oxford, tokyo it’den birkaç tane sağlam mühendis ithal et de bir görelim bakalım, nasıl ithal ediyorsun.
“ama bir ekonomisti, bir sosyologu, bir eğitimciyi, bir kanun koyucuyu kalkıp da ithal edemezsin. kendi içinden, kabuğundan, kendi dinamiklerinle yetiştirmek zorundasın.”
Yok böyle bir şey. türkiye’deki kalbur üstü üniversitelerin sosyal bilim bölümlerinin tamamında yabancı menşeili öğretim görevlileri dolu. Yazık ki alanında ekol olacak kadar iyi olanları aynen mühendislikte olduğu gibi buraya getirmek çok zor. Keşke getirebilsek.
Kendi içinden tabi ki, her alanda insan yetiştirmek zorundasın ama bu sosyal bilimlere has bir şey değil. Sebebi de bunların kendi içinden olmasının çok öyle aman aman stratejik bir önemi haiz olması da değil. (Yoksa o kadarlık stratejik önem olası bir ambargo esnasında mühendis için de var)
Dünyanın en zeki öğrencileri buraya okumaya gelecek olsa zaten kapıları ardına kadar açacağız da (ki zaten açmalıyız) öyle bir talebi oluşturacak akdemi kalitemiz yok ne yazık ki.
Yoksa bilmem ne ülkesindeki 170 iq’lu çocuk “ben türkiye’de sosyoloji, hukuk, iktisat okumak istiyorum” diyecek, biz de “yaa o bölümler çok stratejik, orada sadece bizim gençler okumalı” diyeceğiz!