müebbet özlem

entry1 galeri0
    1.


  1. gece yarısı çoktan geride kalmıştı. sabah olmasına bir kaç saat vardı ama uyanmıştı. yatağında sırt üstü uzanmış tavanı seyrediyordu amaçsızca. yanında olmaması gereken bir boşluk hissediyordu ama bakmaya cesaret edemiyordu. gitmiş olabilir miydi? gitmemeliydi... peki ya gitmişse? anlamanın tek bir yolu vardı o da, tüm cesaretini toplayıp bakmaktı. bir erkek kafasını sola çevirmek için korkar mıydı hiç? korkuyordu işte...

    gözlerini kapattı, başını sola çevirdi ve bir süre bekleyip gözlerini açtı. orada duruyordu, simsiyah saçlarıyla, beyaz teni, karanlıkta zor seçilse de mavi büyük gözleri, kırmızı ince dudaklarıyla, tüm güzelliğiyle orada yanındaydı; ama sadece bir an için. Birkaç saniye içinde hayali odayı terk etmiş, gerçekle yüz yüze bırakmıştı onu... midesine bir sancı girdi. gitmişti. yatakta doğruldu. Başucundaki komodinin üzerinden paketini aldı. bir sigara yaktı ve odanın içinde yankılanan sessizliği dinlemeye başladı.

    odanın diğer ucunda, aynalı konsolun üzerinde bir mektup ilişti gözüne. acele etmedi. sigarasını tüm kederiyle ciğerlerine çekti. içine çektiği her nefeste sigara ciğerlerini yakarken kendinden özür diledi, tanrıdan özür diledi, ondan da özür diledi... yaptıklarının nihayetinin bu kadar yıkıcı olacağını bilmiyor muydu?

    tartışmayı baştan sona yaşadı bir sigara içimi zaman içerisinde. Sigarasını söndürdü. Ayağa kalktı. ayakları onu taşımasa da aynalı konsola doğru yürümeye başladı. karanlıkta kendi yansımasını gördü. “pislik herif.” Dedi yansımasına. “zayıf, iradesiz, düşkün bir pislik…” mektubu aldı... yatağına uzandı ve okumaya başladı...

    '' bir gece yarısı kan ter içinde uyandığında, tavanda aşina olduğun o boşlukta yüzüm yoksa eğer, havada uçuşan hayal kırıklıklarım nefesine karışır mideni bulandırırsa ya da nefessiz kalırsan bir an için; belki özlersin beni... huzursuz dakikalar peşi sıra gelirse ve hayat huzursuzluktan bir demet verirse minik elleriyle, ilk aşkının damağındaki tadı silinirse eğer ansızın, son aşkının çehresini unutursan, tüm sevdaların yavan gelirse bir an için; belki özlersin beni...

    tüm sevdiklerin seni sevmezse bir gün, verdiğin değerler dibe vurursa, ihanetle kavrulursa dostlukların, sırtını yaslayacak bir duvarın kalmazsa, ağlayacak bir omuz bulamazsan ya da eşlik edecek bir kahkaha, hayat ağır gelirse bir an için; belki özlersin beni... üzerine gelen monoton sessizlikten çıkan bir avaz olursa birden yalnızlığın, gümüş kurşun gibi kalbine saplanırsa aşkların sevdaların ve tüm dertlerin altından bir kafes olursa etrafında, uçurumun kenarında görürsen kendini bir an için; bekli özlersin beni...

    seni seviyorum,
    hoşça kal… ''

    ''özledim'' dedi ''şimdiden çok özledim…'' kendi kendine, 'neden?' sorusunu soramıyordu haksızlığının farkındaydı, ihanetin affedilmeyeceğini biliyordu... pişmanlıkları tarafından köşeye sıkıştırılmış bir vaziyette çıkar yol aradı bir kaç dakika.

    bu sefer çıkarı yoktu. pişmanlığı fayda etmiyordu. seçimini yapmıştı ve cezasını çekmeliydi. ama seviyordu işte. ve olabilecek en kötü şey olmuştu. gitmişti ve geri dönmeyecekti. özleyecekti. ölene dek özleyecekti. ölmeli miydi? Böylece, özlemez miydi onu?

    Evet, ölmeliydi. Cezası kendi ellerinden olmalıydı. Yataktan kalkıp mutfağa yöneldi. Buz dolabının kapağını açtı. tüm ilaç kutularını topladı, rafların arasındaki kalabalığın arasından -beraber pişirdikleri yemekler, ‘o’nun en sevdiği çikolatalar vs.- bir bira şişesi de aldı. Kapağı kapatıp tekrar yatak odasına yöneldi.

    Odanın içindeki aynada tekrar kendi yansımasını fark etti. ilaçları ve birayı komodinin üzerine bırakıp aynanın karşısına geçti. “şerefsiz piç! Bir s*kine sahip olamadın! Her cilve yapan kevaşeyi düzmek zorundasın sanki! ” aynaya bir yumruk attı. Elinden kanlar süzülmeye başladı. kanlar konsolun üzerinde eğimin olduğu tarafa doğru ilerlemeye başladı. ilerlediği köşede mavi gözlü, siyah saçlı, güzel kızın muhteşem gülüşüne ev sahipliği yapan çerçeve vardı. Kanın ona bulaşmasından endişelenip, sağlam eliyle çerçeveye sarıldı. resmi de ilaçların yanına koydu. Yatağına oturup, bir sigara yaktı. birayı açtı. ilaçları avucuna doldurdu. basit bir ölüm, son bir bira ve artık özlemek yok...

    son bir nefes aldı sigarasından, uzun bir nefes. sonra da büyük bir yudum biradan, dolu dolu. derince içini çekti ve ilaçları ağzına doğru götürdü... işte tam o anda onun resmine takıldı gözleri... bu kadar kolay mıydı? yaptığı bu ahmaklığın cezası sadece bir kaç saat özlemek ve sırf onu özlememek için canına kıymak mı olacaktı?
    düşündü. kendine daha ağır bir ceza vermeye kadar verdi. ilaçları elinden attı...

    gün doğana kadar onun resmine baktı. özledi. doğan güneşle beraber dışarı çıktı. evinde bir kaç tadilat yapması gerekiyordu.

    ertesi günün akşamında her şey hazırdı... evinin tüm duvarlarını onun resimleriyle kaplamıştı... mutfak, oturma odası hatta yatak odasının tavanı... işte ceza buydu...

    ve ölene kadar onu özledi...
    *
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük