verilmesi gereken sadakaların muhammed peygambere verilmesi gerektiğini nereden biliyorsun? orada parantez içinde (elçiye) kelimesi eklenmiş ve bu yüzden sadakaların muhammed peygambere verildiğini düşünmeye yönlendiriliyorsunuz.
ben tam tersi anlıyorum. işleri başından aşkın olan devlet başkanı bir peygamberi özel işlerin için rahatsız edemezsin. eğer edeceksen de bu alıkoymaya karşılık bir sadaka vereceksin. sadakayı da neden peygambere veresin?..
Orada emredilen sadaka hz peygambere (s.a.s.) değil fukarayı müslimine verilir. Ayeti doğru anlayın önce. Hem sonra peygamberler sadaka kabul etmezler. Bu yüce allah tarafından yasaklanmıştır. Hiçbir peygamber (a.s.) sadaka ve zekat alamaz. Ancak hediye bundan müstesna.
--spoiler--
Mücadele suresinin 12. ve 13. ayetlerinde bahsi geçen "Elçi" ile gizli konuşmadan önce sadaka vermenin hikmeti nedir?
Bazı alimler, buradaki sadaka verilmesi emrinin, vücub değil de, nedb/müstahab/sünnet ifade ettiğini söylemişlerdir. (Razî, ilgili ayetin tefsiri)
Alimlerin önemli bir kısmına göre, Resûlullah ile özel olarak konuşmadan önce sadaka verilmesi hükmünün, kısa bir süre sonra neshedildiğini söylemişlerdir. (Taberî, Razî, ibn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)
Dolayısıyla bu sadakanın günümüzde verilmesine dair bir hüküm söz konusu değildir.
ilgili ayetler şöyledir:
“Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman, bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, bilin ki Allah bağışlayandır, esirgeyendir."
"Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı verin Allah’a ve Resulüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücadele, 58/12-13)
Böyle bir davranışta, değişik hikmetlerin olması düşünülebilir. Bunlar:
1. Hz. Peygamber ve onunla konuşmanın kıymetine dikkatleri çekmektir. Zîra insan bir şeyi zorlukla elde ettiği zaman, onu gözünde büyütür ve kıymetini daha iyi anlar. Fakat kolaylıkla elde ederse, ona fazla önem vermez.
2. Resûlullah ile konuşmadan önce verilecek böyle bir sadaka sayesinde, fakirlere pek çok faydalar sağlanmış olur.
3. Lüzumsuz sorulardan dolayı boş yere meşgul edilen Hz. Peygamberin, böylelikle yükü hafifletilmiş oldu.
4. Ulu orta çok soru sormaktan sakındırmaya yönelik dikkatler çekilmiştir.
5. Sorularında samimi olanlarla olmayanlar, münafıklarla, gerçekten inananlar birbirinden ayırdedilmiş oldular.
- Bu gün de bu gibi terbiye adabı ve edepten dersler çıkarmak mümkündür.
Burada dikkat çeken bir nokta, bu konudaki uygulamanın disipline edilmesine çalışılırken, sırf biçimsel bir düzenleme yapma cihetine gidilmeyip getirilen şeklin aynı zamanda kamuya yarar sağlamasının hedeflenmiş olmasıdır. Gerçekten, Kur'an'ın hemen her zaman iman konusuyla paralel olarak işlediği infakın önemine özel bir vurgu anlamı taşıyan bu düzenlemeyle -en azından teorik düzeyde- yoksulların hakkıyla ilgili hassas bir denge de sağlanmıştır. Zira bu usulün işlemesi halinde daha önce olduğu gibi fakirlerin sıra beklemeleri, onların mağduriyete uğramalarından ziyade kendilerine ayrılan bir fonun kaynağını güçlendirmiş olacaktı. Fakat asıl hedef gerçekleşince bu usulün bir kural halinde işletilmesine gerek kalmadı.
Müslümanların böyle bir tecrübe yaşamaları, geride, bir yandan Resûl-i Ekrem'in hatırasına ve gösterdiği davranış modeline özel bir saygı ve dikkat gösterilmesi gereği, diğer yandan da imkânı olanların ihtiyaç sahiplerini sürekli gözetme vecibesinin bulunduğu konularında özel bir mesaj ve vurgu bırakmış oldu.
Öte yandan, bu düzenlemeyle münafıkların Resûlullah'ın huzurunu işgal etmelerinin engellenmesinin veya bunların müminlerden ayırt edilmelerinin de hedeflendiği düşünülebilir. Çünkü onların Peygamber'i samimi olarak dinlemek gibi bir amaçları olmadığı için, bu uğurda maddî bir fedakârlıkta bulunmayı göze almaları beklenemezdi.
Müminlerin bu konudaki kusurlarının Allah tarafından bağışlandığı, bu düzenlemeyi yeni bir malî yükümlülük şeklinde algılamamaları, ama mevcut yükümlülüklerini hakkıyla yerine getirmeye çalışmaları, yani namazlarını özenle kılıp zekâtlarını vermeleri, Allah ve Resulüne itaaat etmeleri istenmektedir.
Tanrı beta test yorumlarına bakarak Update yapmıştır. Kullanıcı yorumları önemli ne de olsa. Ama asıl sorun tek bir kullanıcı yorumuna dayanarak güncellemesi olmuştur.
değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir sözünden yola çıkacak olursak. tarihin tozlu sayfalarına karışacak, ve belki 100, ya da 200 yıl sonra mitoloji olarak okutulacak kitaplar ve ayetler olacaklar.
Sen de onların yolunu izle ve şöyle söyle: Ben şu yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O sadece alemlere bir öğüttür.
(Enam Suresi, 90.ayet)
Sizden herhangi bir ücret istemeyenlere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar.
(Yasin Suresi, 21.ayet)
Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün alemler için bir hatırlatmadan başka şey değildir.
(Yusuf Suresi, 104.ayet)
Ey halkım, buna karşılık olarak sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni Yaratandan başkasına düşmez.
(Hud Suresi, 51.ayet)
Hem ben sizden, buna karşılık bir mal da istemiyorum. Benim ücretim, Allah’tandır.
(Hud Suresi, 29.ayet)
Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: Siz hiç sakınmıyor musunuz? Ben sizin için gelmiş, güvenilir bir resulüm. Artık Allah’tan sakının da bana itaat edin. Ben bunun için sizden ücret istemiyorum. Benim ödülüm sadece alemlerin Rabbine aittir.
(Şuara Suresi, 106-109.ayetler)
Nuh Peygamber:
Hem ben sizden, buna karşılık bir mal da istemiyorum. Benim ücretim, Allah’tandır.
(Hud Suresi, 29.ayet)
Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: Siz hiç sakınmıyor musunuz? Ben sizin için gelmiş, güvenilir bir resulüm. Artık Allah’tan sakının da bana itaat edin. Ben bunun için sizden ücret istemiyorum. Benim ödülüm sadece alemlerin Rabbine aittir.
(Şuara Suresi, 106-109.ayetler)
Salih Peygamber:
Ben bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbi’ndendir.
(Şuara Suresi, 145.ayet)
Lut Peygamber:
Ben bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücret yalnız âlemlerin Rabbi’ndendir.
(Şuara Suresi, 164.ayet)
Şuayb Peygamber:
Ben bu iş için sizden herhangi bir ödül de istemiyorum; benim ödülüm âlemlerin Rabbi’nden başkasında değil.
(Şuara Suresi, 180.ayet)
Biz sizi yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık da bir teşekkür de beklemiyoruz. (Dehr Suresi, 9.ayet)
Okuduğu bir aşk romanında "sen benim canımı aldın" bölümüne bakıp bu dini bir kitap, azrail ile insanın konuşmasını anlatıyor.
Ben artık senin kölenim satırına bakıp, 1800'lü yıllarda yapılan köle ticaretini anlatıyor.
Her şeyi yakıp yıkmak ve çeketimi alıp gitmek istiyorum satırına bakıp bir psikopat günlüğü diyen embesil saçmalaması olan durum.
Yukarıda ki ayetler varken oradan nasıl bir hüküm çıkarır da bir kişi peygamberlik görevini ücret ödenen bir danışmanlık hizmeti gibi gösterilebilir?
Bunun için okuduğunu anlamayan, bütünlük içinde değerlendirme yetisi olmayan embesil olmak gerekir.
islamı bununla vurmanıza gerek yok. Biraz kafanız çalışsa zaten tanrıdan geldiği söylenen ayetin içeriğine bakmadan önce bilenle bilip bilmediğini bilmeyen bir aciz varlığın iletişime geçme ihtimalinin olup olmamasına bakardınız. Yani müslümanlar ayet ile ilgili eleştirilere cevap vermesinler bana tanrıyla yani hakikatle nasıl aciz bir varlıkken iletişime geçebildiklerini anlatsınlar.
Bir cenaze veya evlilik töreninde "lütfen çiçek yollamayınız, çiçek çelenk vb harcadığınız parayı lösev'e bsğışlayınız" benzeri yazı ilan hiç mi okumadınız?
Şimdi bunlar lösev ile ortak paraları cukka yapıyor mu diyeceğiz?
Sadaka verin dendiğinde sadaka kime verilir bunu bilin.
Üstelik Allah "senin mükâfatını ben vereceğim" dediği peygambere sadaka verilir mi?
Sen Allah dan daha çok değerli geçerli mi nimet vereceksin?
Şirket de icra kurulu toplantısı yapılıp icra kurulunda bulunanlar müdürler için prim kararı alındığında, personel için de 3-5 kuruş verelim dendiğinde orada primleri alan icra kurulunda bulunan ve müdürler biz de personeliz, bize de 3-5 kuruş verin mi diyecek?
Bu kadar cahil ve geri zekalı olmak için her halde ameliyat olmak gerekir ki, bunun din ile alakası yok.
inanın veya inanmayın ama bir olguyu eleştiren onu bütünlük içinde eleştiri yapması akıl ve ahlâk olarak gereklidir.
Bunlara sahip olmadan yapılan eleştiri yaklaşım için saçmalamak demek bile az gelir ki bu aptallık ve ahlâksızlık olur.
Burada konu inanmak inanmamak değil.
Kur'an bir yaratıcı mesajı da olabilir, bir ruhsal sorunları olan kişinin hezeyanları da olabilir.
Konu bu değil.
Bu kitabı okuyup parantez içinde bir ek ile yapılmış açıklamaya göre bu kitabı içinde anlatılmak istenen konuyu değerlendirmek ahlâksızlık ve akılsızlıktır.
Başkasına ait olan bir eserde (çeviride) bir metin üzerinde parantez içinde bir tanım açıklama için tüm o kitabı konuyu parantez içinde yazılmış olan anlam açıklama ele alıp bunu demek istemiş bu manaya gelir bunu anlatıyor demek için art niyet yoksa insanın aptal olması gerek.
Bu dangalağa (ne dediğini bilmeyen) ne anlatırsak anlatalım, anlayacağı ahlakı ve aklı izin verdiği kadardır.
Edibüdü: dangalak dedikten sonra parantez içinde ne dediğini bilmeyen insanlar yazma, avam da yapılan yakıştırmayı açıklamak içindi.
A- dangalak hakaret amaçlı denmiştir.
B- dangalak hakaret amaçlı denmemiş, halk arasında olan bir söylem olup açıklama kısmına yazılmıştır.
C- sözlük formatı gereği hakaret gizlenmek için tırnak içinde olan açıklama bir tür kamuflaj olur.
D- al sana bir kaya, nerene dayarsan daya.