wong kar wai'nin güzel kadrolu hoş filmi. ben çok hastası olmadım bu filmin, ama mutlaka çok beğenenler olmuştur. onlara şiddetle chungking express 'i tavsiye ediyorum. film, yönetmenin ana vatanında *, ana dilinde çekildiğinden uzak doğu filmlerine ve diline aşina olmayanlara başta garip gelebilir ama beğenileceğini garanti ederim.
biraz yavaş ilerlese de izledikten sonra 'keşke bitmeseydi' detirtebilecek film. jude law hayranlığını pekiştiren bir filmmiş ayrıca, bunu fark ettim. bir de afişi kendine hayran bıraktırmıştır.
chan marshall ve norah jones'un birlikte yer aldığı bir film olması benim için yeterlidir. hele de hikaye bu iki ablanın şarkıları ile bu derece örtüşürken.
--spoiler--
- erkek arkadaşına mı yazıyorsun?
- hayır, sadece tanıdığım birine
- neden telefon açmıyorsun?
- bazı şeyler kağıtta daha iyidir.
--spoiler--
izledikten sonra agizda vucutta yumusak bi tat birakan bir film. soyle oldu boyle oldudan ziyade izleyip gozlerinizi kapatip yaban mersini tadinda anilar canlandirmak... hepsi bu...
norah jones'un oyunculuğunun silik olduğu izlenimi yaratsa da; oyunculuğunun ezik değil karakterin silik * olduğu; rachel weisz in david strathaim e bağırdığı sahneyi kimselerin unutmaması sağlamış; genel izleyici kitlesi için sıradan olmayan ama bir o kadar da kurgusu nedeniyle yavaş bir tempoya sahip wong kar wai filmi.
ingiliz aksanının hayranı bir bayansanız; jude law'a tekrardan biteceğinizi söylemenin bir erkek olarak beni nasıl yaraladığını bilir misiniz?
sonu başından belli olan filmlerden, hikaye gayet sıradan ama filmde kullanılan teknikler değişik ve başarılı. filme hakim olan koyu tonlar, hikayenin yavaş akması depresif havayı yaratmada etkili olmuş. oyuncuları kapatarak pencerenin, tabelanın kadraja girmesiyle insan onları gözetliyormuş hissine kapılıyor. norah jones un eksikleri dışında jude law la natalie portman ı doya doya izleyemiyoruz. ne çok kötü ne çok iyi, orta halli bir film işte. yalnız film bittiğinde insan fena halde tatlı bi şeyler yemek istiyor.
uzun zamandır küskün olduğum inancla aramızdaki buzların erimeye başladığı şu günlerde kendimi daha iyi hissetmeme neden oldu bu film; müzikleri jazz ağırlıklı olsa da içinde barındırdığı insanların öyküleri buram buram blues kokuyordu ve yıllardır dinlemediğim norah jones ı hem dinleyip hem de acemi oyunculuğunu izlemek müthiş keyif vericiydi...
"aşk saniyelerden ibaret olsa da; bir ömür aynı cehennemi yaşamaya değer..."
insan önce kendini affedebilmeli ayağına dolanan hatalarından kurtulabilmek için; önce kendini sevebilmeli...
--spoiler--
eğer siz de çok lezzetli olduğunuz halde diğer tatlılar yüzünden her gün vitrinde bekleyen bir yabanmersinli turta iseniz, beklemeye devam edin; bir gün bir dilim almak isteyen birisi çıkar...
--spoiler-- *
normalde çok iyi bir film olabilecekken sadece iyi ama bir o kadar da sıkıcı olan filmdir. Yönetmen filmi sıkıcı hale getirebilmek için elinden gelen her şeyi yapmış. durduk yere slow motiona geçmeler, alakasız kamera açıları ve filmin ilk bir saatini, biri restaurant diğeri bar olan iki mekana sıkıştırması. Yönetmen ve yapımcının* aynı olduğunu düşünürsek sanırım adam deneysel bir şeyler yapmak istemiş ama keşke bu senaryoda yapmasaydı o denemeyi.
etkileyici sözleri olan, hoş, samimi bir film..
bir alıntı:
"elizabeth: it took me nearly a year to get here.. it wasn't so hard to cross that street after all, it all depends on who's waiting for you on the other side.."