(#27258466) çok ama boş konuşan, kendini Müslüman zanneden, hatta belki ateistin biri.
Hadis-i Şeriflere uydurma diyen insan. aç oku o sana kaynak olarak gösterdiğim hadis-i şerifleri nakleden kitapları da Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem den kimlere teker teker aktarılmış bir gör. her hadis-i şerif e uydurma diyerek bu işten kurtulamazsın.
ayrıca imanmetre olmaya gerek yok. sen imanın altı şartından birini yerine getirmiyorsan imanın şartlarını tamamlayamamış, yani imansız olmuş olursun, bu kadar basit.
imam-ı azam Ebu Hanife hazretleri buyuruyor ki:
Tevhidin aslı, Amentüye inanmaktır. Allahü teâlâ, insanları kâfir veya mümin olarak değil, bu ikisinden hâli olarak yaratmış, sonra onlara emirlerini ve yasaklarını bildirmiştir. Kâfir olan; kendi arzusu ile hakkı inkâr ederek küfre girmiştir. Mümin de kendi arzusu ile tasdik ederek iman sahibi olmuştur. iman, inanmak demektir. inanmakta azlık çokluk olmaz. (Fıkh-ı ekber)
imam-ı Rabbani hazretleri de buyurdu ki:
iman, kalbin tasdiki, kabul etmesi, inanması demektir. inanmanın azı, çoğu olmaz. Azalan ve çoğalan inanışa, iman değil, zan ve vehim denir. Mümin büyük günah işlese de imanı gitmez, kâfir olmaz. Günahı çok olan bir mümin, tevbe etmeden ölmüş ise, Allahü teâlâ dilerse, günahlarının hepsini affeder, dilerse günahları kadar azap eder; fakat sonunda yine Cennete koyar. Ahirette kurtulmayacak olan yalnız kâfirlerdir. Zerre kadar imanı olan kurtuluşa kavuşur. (Mektubat 2/67)
Abdülgani Nablüsi hazretleri buyuruyor ki:
iman, Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâ tarafından getirdiği emir ve yasakların hepsine kalbin inanması ve inandığını dil ile söylemesi demektir. (Hadika)
Müslümanlığın temeli, Allahü teâlânın birliğine ve Muhammed aleyhisselamın bildirdiği belli olan emirlerin ve yasakların hepsini Allah tarafından getirmiş olduğuna inanmak, tamamını beğenmektir. Yani emirleri yapmak ve yasak edilenleri yapmamak imanın şartı değil ise de, yapmak ve yapmamak gerektiğine inanmak imanın şartıdır. Böyle imanı olmayana, yani müslüman olmayana (kâfir) denir. Kâfirler, ne kadar iyi iş ve faydalı buluşlar yapsa da, ahirette azaptan kurtulamaz.
hadis-i şerifleri reddediyorsun ama dinimiz nakil dinidir bunu nasıl bilmezsin, bi araştır istersen? bir kaç hadis-i şerif daha:
(Kadere iman etmedikçe, başa gelecek olanın asla şaşmayacağına, başa gelmeyecek olanın da asla gelmeyeceğine inanmadıkça, hiç kimse iman etmiş sayılmaz.) [Tirmizi]
(Kaderi inkâr edene, bütün peygamberler lanet eder.) [Taberani]
(Ahir zamanda, kaderi inkâr edenler çıkacaktır.) [Tirmizi]
Görüldüğü gibi Peygamber efendimiz, ahir zamanda kaderi inkâr edenlerin çıkacağını bildirmiştir.
sen de onlardan birisin. ve de kusura bakma da hatta bakarsan bak Müslüman falan değilsin.
ayrıca Kur'an-ı Kerim'de geçen her şey apaçık mı da kader kelimesine taktın?
örneğin, Yalnız senden yardım dileriz. Fatiha 5, Yalnız Allaha güvenin, Maide 23, Yalnız benden korkun Bekara 40, âyetleri pek açıktır. Herkes anlar. Neresi açıklansın?
(Yalnız senden yardım dileriz) dedikten sonra, birinden bir bardak su istesek bu âyete aykırı mıdır, değil midir? Hangi hususta başkasından yardım istemeyeceğiz? Bunlar açık değildir.
(Yalnız Allaha güvenin) buyuruluyor. Ne hususta Allaha güveneceğiz? Bir doktora muayene olsak, ilaç verse, güvensek, bu âyete aykırı olur mu? Topkapıdan Sirkeciye giden tramvaya binsek, (Bu tramvay, bizi Sirkeciye götürür) desek, Allahtan başkasına mı güvenmiş olacağız? Demek ki güvenmenin izahı gerekir.
(Yalnız benden korkun) buyuruluyor. Başka bir âyet-i kerimede, (insanlardan korkmayın, benden korkun) buyuruluyor. (Maide 44) Hırsızdan, hainlerden ve yılandan korksak bu âyete aykırı olur mu? Demek ki açıklaması gerekli.
Kur'an-ı Kerim'de apaçık yazılan şeylerin bile, "namaz kılın" geçiyor ama namazın nasıl kılındığı dahil, açıklamasına ihtiyaç olduğu için Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem gönderildiği halde, O'nun açıkladığı kadere niye inanmıyorsun?
meal okuyup da kendini Kur'an-ı Kerim'i çok iyi bildiğini sananlardan isen eğer, kendini Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem zannediyorsun demektir. ilmihâl okumadan fıkhî hükümleri mealden kendimiz çıkarmaya kalkarsak, 72 sapık fırkanın âlimleri gibi, biz de, bu okyanusta boğuluruz. imam-ı Şa'rânî hazretleri buyuruyor ki:
Namazların kaç rekât olduğunu, rükû ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk bilgilerini, Kur'an-ı kerimden anlamamız mümkün değildir. (Mizan-ül Kübra)
ayrıca "kader" denilen şey o senin dediğin "uyuşturucu" olan şey değil. onu söyleyenler üstteki entry de yazdığım gibi "cebriye"nin yani "Allah zorla yaptırdı" diyenlerin saçmalığı. iman edilecek yani inanılacak kader şu ki: Allahü teâlâ, olacak her şeyi ezelde, sonsuz öncelerde, biliyordu. işte bu bilgisine kaza ve kader denir.
son olarak sana bir daha cevap vermeyeceğim çünkü Kaza ve kader konusu çok ince mesele olduğu için, birçok âlimin ayağı kaymış ve çeşitli bid'at fırkaları meydana çıkmıştır. Âlimlerin bile dalalete düştüğü bu konularda, kaderden bahsetmek uygun olmaz. Sadece nakil yapılır. Peygamber efendimiz de, (Kaderden bahsedilince susunuz) buyuruyor. (Taberani)
(#27237930) abi sen kadere iman diye bir şey duymadın mı? hani imanın 6. şartı olan? senin zaten inanç baştan gitmiş...
imanın altıncı şartı, kadere, hayır ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna imandır. Amentüdeki, (Ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ) ifadesi, kaderin, hayır ve şerlerin hepsinin Allahü teâlâdan olduğuna iman etmeyi bildirmektedir.
insanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zarar, kazanç ve ziyanların hepsi, Allahü teâlânın takdir etmesi iledir. Kader, sözlükte, bir çokluğu ölçmek, hüküm ve emir demektir. Çokluk ve büyüklük manasına da gelir. Allahü teâlânın, bir şeyin varlığını ezelde dilemesine kader denilmiştir. Kaderin, yani varlığı dilenilen şeyin var olmasına Kaza denir. Kaza ve kader kelimeleri, birbirinin yerine de kullanılır. Buna göre kaza demek, ezelden ebede kadar yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde dilemesidir. Bütün bu eşyanın, kazaya uygun olarak, daha az ve daha çok olmayarak yaratılmasına kader denir. Allahü teâlâ, olacak her şeyi ezelde, sonsuz öncelerde, biliyordu. işte bu bilgisine kaza ve kader denir.
ayrıca Kur'an-ı Kerim'de geçmiyor demişsin. Kader hakkında birçok âyet-i kerime vardır. Birkaçının meali şöyledir:
(Yaptıkları küçük büyük her şey, satır satır kitaplarda yazılmıştır.) [Kamer 52, 53]
(Her ümmetin bir eceli vardır, gelince ne bir an geri kalır, ne de bir an ileri gider.) [Araf 34]
(Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey, Ondan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de, apaçık kitaptadır.) [Sebe 3]
(Bir canlıya verilen ömür ve ömrünün azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.) [Fatır 11]
Peygamber efendimiz, bu âyet-i kerimeleri açıklamıştır. Kadere inanmak, imanın altı şartından biridir.
Kaderi yaratan Allahü teâlâdır. Her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, kullarının iyilik mi kötülük mü işleyeceklerini, Cehennemlik mi, Cennetlik mi olduklarını elbette bilir, bildiğini yazıyor. Yoksa yazdığı için kul öyle yapmak zorunda kalmıyor. Cebriye zorla Allah yaptırır der, Mutezile ise Allahın kaderini inkâr eder. iki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bütün işler Allahü teâlâdandır; hayır olanı da şer olanı da.) [Taberani]