insan olarak yaratılmış olmanın derin, soylu hikmetleri üzerinde yol alması istenmiyor insandan. Niçin geldi dünyaya, neler yapmaya memurdur; dünya niçin var olmuştur gibi ezeli sorular, beşerî kaygılar, içinden sökülüp alınmıştır. Bunları düşünmenin, ruhî hassasiyetin ve kemalin yolu tikanmıştır. incelemenin, derinleşmenin, erginleşmenin, anlam kazanmanın uzağına itilmiştir insan. Öteyi, öteleri, ötenin ötesini, yeryüzünü, gökyüzünü, toprak altını, yeniden dirilmeyi, hesap vermeyi, büyük sevinci, soylu istirabi, bütün varlıkların özellikle insanın kutsallığını, insana karşılık beklemeden yardımda bulunmanın ulviyetini, eşyanın da gövdesinin de geçiciliğini tefekkür ettiren, kendisini öylece düzenleten bir çağda yaşatılmıyor insan.
insanlardaki mutsuzluğun genel nedeni kanaatkar olmamak. hep daha fazlasını istemek. bu da haliyle ucu bucağı olmayan bir döngüye dönüşüyor. kanaat eden insan ise bardağın dolu tarafını görmeye çalışır. fazlasını elde ederse mutluluğunu pekiştirir, etmediğinde ise mutsuzluk durumunu hissetmez.
Gerçekten mutsuz bir insanın en belirgin ibaresi yüksek düzeydeki farkındalığı oluyor. Cehalet mutluluktur söyleminde geçen cehalet de bu farkındalık durumu zaten. Ne durumda olduğunu, nereye konumlandığını farkedemiyorsan bokun içine de batsan mutlusun.
Biraz farkındalığın var ise hoşuna gitmeyen olayları sorgulamaya başladıysan da kaz tüyü yastıklarda bile mutsuzluk senle hemhal oluyor.
şahsım adına konuşacak olursam hayattan umudun kalmaması tükenmişlik mutluluğu hak etmediğini düşünmek ruhani duygusal acılar yakın dostlar hatta aile tarafın dan ihanete uğranılması güvenin bu yüzden tamamen kayıp olması.hayatın düzelmeyeceğini düzene girmeyeceğini bilmek sanırsam ben bu ve saymak istemediğim bazı ek nedenler yüzünden mutsuzum.
daha öncesinde büyük bir mutluluk ya da travma yaşamaktan öte sahip olabileceğin büyük bir mutluluk orada dururken onu teğet geçmektir. benim hayatım yani en azından her konuda böyle olmuştur.
gereksiz beklentilere girmektir. ne kadar az beklenti o kadar çok mutluluktur. genel olarak mutlu olduğumuz bir ortamımız vardır. beklentiler bizi buradan çok daha iyi bir konuma çekme ihtimali sunar. bu ihtimal kimi zaman çok düşük olsa da insan bunun peşinden gider. sonrasında eski mutluluğunu da kaybetmiş olur.
kapitalist düzen içine git gide gömülmemizden dolayıdır. mutlu olmayı bir şeylere sahip olmaya endekslediğimiz ve bu şeylere sahip olmak için sevmediğimiz işlerde hayatımız boyunca çalışmamız mutsuzluğun asıl sebebidir.
ha bir de alkolün çok pahalanması var. on liraya bira mı olur anasını satayım. mutsuz olur tabii insanlar.
Mutluluk diye birşey yoktur. insanin dengesizligi vardir. Yaşadigimiz herşey hayatin içinde olan şeyler bizim mutlu oldugumuz bir olay başkasinin umrunda olmayan şey olabiliyor. O yüzden sakin olmamız ve geldigimiz gibi gitmesini de bilmemiz lazım bu hayattan.
Huzur kalıcı , mutluluk geçicidir. Mutluluğun ve mutsuzluğun nedenleri nesneldir. Ben denilen olgu ; doğduğumuzdan beri bellekte ( zihinde) biriktirdiğimiz şeylerin tümüdür. ( hafızasını kaybeden biri sen kimsin sorusuna cevap veremez ) Mutluluk ve mutlusuzluk bellekte oluşan beklenti ile doğru orantılı olduğu için mutsuzluğun asıl sebebi zihindir. Nokta.
Bir psikolojik danışman olarak yanıtlıyorum.
1. Kendini olduğun gibi kabul etmemek
2. Dünyayı olduğu gibi kabul etmemek
3. Çevrendeki insanları olduğu gibi kabul etmemek.
Ayrıyeten mutlu olmanın diğer önemli bir koşulu, geçmişe takılmamak, gelecek kaygısına kapılmamak ve yalnızca içinde bulunduğunuz anı yaşamaktır.