mutsuzluk aslında egomuz aracılığı ile yerleşir bedenimize. olayın kendisinden ziyade bizim süzgecimizden geçtikten sonraki hali mutsuzluğun şiddetini belirler. biz ne isek mutsuzluğumuzun görüntüsü de o dur. kimimiz ağlar, kimimiz öfkelenir ve etrafa saldırır, kimimiz ise sadece susar hayata karşı tavrını susarak alır. bunların dışında mutsuzluğun bir dışa vurum şekli var ki, kendini yüceltmek. o kadar mutsuzsundur ki, o kadar memnun değilsindir ki kendinden bunu bastırmaya çalıştıkça, sahte kahkahaların artar, daha abartılı giyinirsin, ortalama bir zekan varsa kendini o kadar zorlarsın ki bu konuda hiç olmadık bir yerde, olmadık insanların yanında ben dünyanın en zeki insanıyım diye bağırırsın. kötü giden bir ilişkin vardır, ona dair en abartılı cümleleri haykırırsın. ben onu çok seviyorum, ikimizden daha iyi bir bileşim olamazdı diye. işyerinde işler yolunda gitmiyordur, küçük başarılarının ardına sığınmaya çalışır, mükemmellik maskenle mümkün olduğunca fazla kişiyi tanıştırmaya çalışırsın. kendinden öylesine memnuniyetsizsindir ki, aslında olmayan ama her şeyde en en en olan sana inanırsın. tehlike burada başlar. artık bir karar verme zamanı gelmiştir. gerçek seni seçip, hatalarınla büyümeyi mi tercih edeceksin yoksa kendi kendine var ettiğin senin köleliğini yapmaya mı devam edeceksin. işte sorun da burada...