iki anlam taşır. ilki ölecek ve kendinden vazgeçecek kadar mutsuz olmak. ikincisi ise mutsuzluğun tetiklediği depresyon neticesinde intihar ederek ölümü seçmek. hangisi daha zordur bilinmez.
tıp dünyasında necati çubukgil vakası olarak tanımlanmaya başlanmıştır.
"izmirin gerçek gündemi burada" adlı yerel gazetenin haberine göre, 2 ay önce meyhaneye gelip bir şişe rakıyı tek başına döven ve kimseyle tek kelime etmeyen çubukgilin, gecenin sonunda yan masadakilerin meyve ikramıyla birlikte ölü olduğu anlaşıldı.
doktorların, ölüm nedeni olarak mutsuzluk teşhisi koyduğu çubukgili defneden olmadı. tek şansı, artık bu sendromun kendi ismiyle anılacak olmasıymış. adam ölmüş amk, çok da skinde olur bu saatten sonra.
Her zaman '' Yalnızlık etrafında kimsenin olmaması değil aksine etrafındaki onlarca kişinin seni anlamamasıdır'' derim. Başlıkla ne alakası var derseniz. O bağlantıyı da siz kurun bir zahmet.
genelde primer rahatsızlık olan mutsuzluk neticesinde değilde daha çok mutsuzluktan kaynaklı semptomların neden olduğu olaylar neticesinde ölüm olayı gerçekleşir(intihar, kendini tamamı ile bırakmak açlık, susuzluk vs gibi). ama buna neden olan birinci faktör tabi ki mutsuzluk. nedeni bulunduğu takdirde tedavi edilmesi mümkün belki fakat bu rahatsızlıkta en büyük sorun bu mutsuzluğun altında yatan nedeni bulamamaktır. bir çok hasta bu yüzden kaybedilir.
Bunun bir de hissiyatsızlıktan ölme evresi vardır ki o evlere şenliktir.
Hiçbir şey hissetmezsin birileri nasılsın dediğinde uzun uzun düşünürsün "nasılım ki lan ben?" dersin "aa deli mi ne be" lafları yersin falan. Ama mutsuzluktan ölmek hissi gece geldiğinde çok ondan fenadır. Zaten hep varsa iki katına çıkar. Derhal neşeli müzikler dinleyelim ve sözlükte cozutalım efendim.
Çamur - serseri
size armağan ediyorum, sıkmayın canlarınızı kuzucuklarım.*
edit: dayanamıyorum arkadaş yazmazsam olmayacak. amk ben böyle hissiyatın o kadar diyorum.