bugün

hayatın ta kendisi ya da çoğunlukla sevgili tarafından yoğun uğraşlar sonucu insana empoze edilen, bir zamandan sonra kronik hale gelen ve hayatın her döneminde var olan hissiyattır. kronik hale gelmesi durumununda "mutluluk" neydi ?nasıl bir şeydi?insana hangi duyguları yaşatırdı? gibi soruların seri halde sorulmasına neden olur..çaresini bulmak bireyin kendisindedir fakat muhakkakki mutsuzluğa bağlı olarak dibe doğru gidiş dip noktaya ulaşmadan tekrar yukarı çıkmak zordur..sigara içme miktarına ciddi katsısı olur.
zorlar ama öldürmez.(yani umarım)
sensizliğin resmi asılı duruyor boş odamın karanlığında
şarkımızı söylüyorum, gözyaşlarım tahammül edemeyip süzülüveriyor yanaklarımdan.
uzandığımda ellerinin sıcaklığını hissedebileceğim bir sen yok artık.

mutsuzluk , bazen sevdiceğinden ayrılmaktır.
mutsuzsundur, cunku giden yaninda mutlulugunu da alip goturmustur. dusunmemistir. incitmistir. samimiyetsizdir.

bazisi da tılsımını alip gitmistir. ruhun besleyicisini. anilarda bile guzel hatirlanmayi hak etmeyenlerdir.
2-3 gün ara ile parmağı aynı yerden kesmek...
artık yanında osurabilecek samimiyette bir arkadaşa sahip olunmadığının farkedildiği andır.
bazen hissettiğim duygu. sevdiceğim aklıma düşünce.
ayık olma durumudur.

sarhoş olsan böyle mi olur?
mutsuz olma hali.*
bazen eldeki ile yetinmeyi bilmemektir, elde olan bir şeyin hep öyle kalacağını zannetmek ve onun gitme, kaybolma, yokolma ihtimallerini kabullenememektir.
hastaliktir hayatinizin bir parsaci haline de gelebilir.
"mutsuzluk gülümseyerek" demiş cemal süreya;

ve akabinde turgut uyar'a bırakmıştır kalemi:

"mutsuzluktan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor "

ilhan berk de "yazmak mutsuzluktur" diye selamını çakmıştır ikinci yeniye!

ama son sözü yine cemal süreya söylesin bence; kalem onun!

"kim istemez mutlu olmayı
mutsuzluğa da var mısın? "
gökkuşağını görmek için yağmurun yağmasını beklemek gibi bir şeydir.zira mutsuzluktan sonra gelen mutluluk iç gıcıklayıcıdır,tatmin edicidir.
hayatta mutlu ya da mutsuz olacağımızı bizler seçeriz. Başımızdan herhangi üzücü bir olay geçtikten sonra karşımızda 2 seçim kalır. Ya üzülüp kahrolmayı seçmeliyiz ya da üzüntülerimizi artık öğretmenimiz gibi görüp onlardan ders çıkartıp yolumuza devam etmeliyiz. biliyorum hiç kolay değil ama o olaya takılıp kalmaktansa insanın önüne bakması ona paha biçilmez bir şey kazandıracaktır - zaman...
bekllentilerin karşılanmama hali.
kendisine, düşüncelerine takılıp duran insan evladının içine düşmekten asla sıyrılamayacağı haldir. iş bu depresyon adımının en başlangıcı olmasından dolayı insanın titreyip kendisine gelmesi gerekendir. basit bir kavramdır evet ama sizin mutsuzluğunuz karşıdakinin mutsuzluğu da olabiliyorsa iş değişir..

elbette ki hayat sana dört dörtlük bir mevkii sağlamıyor her zaman. ne kadar mutsuzsan o kadar güçsüzsündür aslında ve dilinden çıkan her ''mutsuzum!'' kelimesinde sen mutsuz olmayı bir kere daha hakediyorsundur. oysa ki biraz düşünmeden yaşamak gerekiyormuş, geçmiş yaşantılar bunu öğretmeli sana. mutsuz olduğun şey her ne ise, senin mutsuzluğun ona bir şey kazandırmıyor..aksine her gün daha mutsuz uyanıyorsun. çakmagını tutan o naif ellerin bu sabah daha çok mutsuz geceye oranla.

yaşamak adına bize bu kadar bol vakit verilmişken ama her an o vaktin de kolundaki saatten bir anda silinebileceği gerçeğini de bildiğinden, senin mutsuz olarak harcayacak vaktin yok, olmamalı. hayatlar, bayat suratlar, yalanlar, yalan aşklar, tutunduğun dallar, tutunup da kırdığın dallar, dizindeki yaralar,içindeki yaralar ve kabukları, ağlamak isteyip de ağlayamama halin hepsi ama hepsi haketmiyor senin mutsuzluğunu.ne kadar kendine kalırsa insan, o kadar çok acı çekiyor kendisinden sebep. insan en kolay kendisini kırabiliyor, tüm hıncını en rahat kendisinden çıkarabiliyor.

bazen ışıksız kalıyorsun, mutsuzluğa yoruyorsun herşeyi. oysaki senin mutsuzluğun da senden gelmekte. oysaki kafanı biraz yukarıya kaldırsan, gülümseyeceksin benim gibi. başım önde ağlardım ya ben hep, eğdirmiyorum artık, kendimi kendime yendirmiyorum! kendimi yemiyorum..kendimi yeniyorum.. içine dolan ansızın neşe ve gülmek isteğin de mutsuzluğundan. bazen gelişine yaşamak gerekiyor, sahtelere ve saçmalara sarılalak.. evlerinin önü boyalı direk dinlemek içini bir an kıpır kıpır ediyorsa işte bak ne kadar muthaçsın mutlu olmaya. bırakmalısın sunay akın, yılmaz erdoğansal yaşamayı bazen. sol yanından bir hayat akıp gidiyor benimle beraber...zaman geçiyor, acıların adı değişiyor, göz yaşlarının dudakları yakma kabiliyeti hala aynı derecede epeyce yüksek. önümüzde mutluluk için milyonlarca geçerli sebep varken, mutsuzluklar artık hiç olmadığı kadar saçma..ve normalinden daha fazla can, dudak yakmakta..ama elimde iki kişilik bir bilet var, mutluluğa..

tüm mutsuzlukların inadına, mutluyum!
Hiç dönmeyen bir dünyanın başdönmesine tutulmak, bulantı.
mutsuzluk tehlikelidir.
uzun zamandır uğramayandır. ya da ara sıra yokluyorda ben açmıyorum kapıyı. *
zaman zaman herkesin başına gelen küçük şeylerin içindeki güzellikleri görememe hali. kişi ne zamanki küçük şeylerle büyük mutluluklar yaşar işte o zaman mutluluğu yakalar. örnek:

beklentinizin yüksek olduğu bir film'den asla istediğin hazzı alamazsınız. fakat hiç bir beklentiniz olmadan gittiğiniz güzel bir film'den yüksek haz ile ayrılırsınız. zaten aşk dediğin de hiç beklemediğin bir anda yaşadığın yüksek haz değil midir?

basit düşünün, basit yaşayın ve 'basit'çe mutlu olun...
yaş ilerledikçe artan şeydir.
mutlu olmanın zıt durumu, mutlu olmaktan daha kolay olduğu kesin durum...
bardağın boş tarafı daha çok göze çarpar çünkü...
sanal dünya ile gerçeklik, hayallar ile gerçekleştirilenler arasındaki fark sonucu oluşan ruh kırılması.
Eğer bir olayı çok kafaya takıyorsan yine mutsuz olursun.Örneğin ben iş yerindeki sorunları başkaları es geçerek mutlu olurken ben günlerce kafaya takıp ağlayarak ve hiç gülmüyerek hep mutsuz kalırım.
insanin kendine bile itiraf etmekten cekindigi seylerin surekli icini ezmesi durumu.

(bkz: cok kotuyum be sozluk)