hani saatlerce süslenip püslenirsiniz ya, hani saatlerce aynaya bakar kırk tane kıyafet değiştirirsiniz, saçınızla bir saat uğraşırsınız, evden çıkmadan 3 kez daha aynaya bakarsınız, sonunda içiniz rahat eder ama tam çıkacakken tshirtün önünde 1 damla diş macunu görürsünüz, silersiniz sıvanır, gözleriniz dolar, cinnet geçirecek gibi olursunuz bir an, işte o küçücük damla beni çok mutsuz ediyor...
aranmamak, gelen mesajın kısa olması, birinden mesaj beklerken önemli olmayan başka birinden gelmesi, facebook'da hiç mesaj, bildirim ya da eklemenin olmaması gibi yaratılmış mutsuzluklar veren telekomünikasyon türü şeyler.
televizyonun scart kablosunun seyir zevkini baltalamasıdır. televizyonda müptelası olduğunuz, hayranlıkla izlediğiniz birşeyin bir kablo tarafından zulme dönüşmesi. bana hastahane acil servislerindeki doktorlar gibi sürekli diken üstünde olmamı, sürekli yerimden kalkmamı sağlayan ibne kablodur.
etrafınızda eşcinsel bir hemcinsinizin olması.
homofobi falan değil hayır sadece ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.
ya sizi yakın görüp daha da yakınlaşmaya çalışıyorlar ya da soğuk bulup sizi homofobik ilan ediyorlar. nasıl davranacağınızı bilemiyorsunuz, ne düşündüğünü anlayamıyorsunuz.. uff çok can sıkıcı. üzülüyorum ben.
sigara paketlerinin üzerine, kül tablalarına, raflara yapıştırılan çiğnenmiş sakızlar.
üzerlerindeki diş izleri, en az aşk acısı kadar yakmaktadır canımı. tiksindirmektedir hatta.
yetişmene bir kaç adım kalmasına rağmen otobüsün hareket etmesi.
birini görmeye gittiğinizde ' az önce çıktı' cevabını almak.
indirime girsin diye beklediğiniz kıyafetin zamlanması.*
tırnak kenarındaki eti çekip kopardığında kanaması.
yarının cumartesi olduğunu zannetmek ama cuma olması.**
olmadık yerde kirpiğin göze girmesi.