ücra bir anadolu kentinin varoş bir mahallesinde 8-10 odalı, odaları rutubet kokan, yerleri halıfleks olan, mobilyalarını artık tahta kurularının kemirdiği, gelenlerin gece kalmaya tenezzül etmeyip sadece bir kaç saat odasını kullandığı bir otelin ; göbekli, 4 çocuklu, mutsuz bir evliliğe sahip, ne vergi borcunu ödeyebilmiş ne de muhasebecisine borcunu ödeyebilmiş bir otel sahibi olduğumu düşünürüm. yarın alacağı deterjanı dert eden, odalara su koymayı bile otel müşterilerine çok gören bir adamı düşünürüm.
hatta o kadar çok düşünür o kadar o mutsuz adam olmaya çalışırım ki ; o adamın ne eve gidesi ne işe gidesi gelir bence. babadan kalma günden güne değerini yitiren otelinde kendine ait tek bir köşesi olmadığını düşünürüm. o mutsuz evliliğine rağmen o kadar çocuğu neden yaptığını merak ederim hatta bazen çocuklarını sevip sevmediğini, geçmişte bir kadına aşık kalıp kalmadığını hayal ederim ya da bir kadının gerçekten o adama aşık olup olmadığını.
o adam olmak istemem sonra. hayalde bile burnumun direğini sızlatır odaların rutubet kokusu.
sonra kendi bahçeme çıkar ; bir kaç börtü böcek, çiçek sever koklarım. yaşadığım hayata, hayatımı güzelleştiren insanlara şükreder mutsuzluğu belki anlık belki bir sürelik rafa kaldırır hayatıma kaldığım yerden devam ederim...
Ders çalışmak.
Sosyal hayatımda başarılı olsam kitap kapağı açmayacak bir şerefsiz olurdum kesin.
Düşünsene mutlusun daha ne...
Derslerimde başarılı olmamın zekâ ile hiç ilgisi yok, lan ne yapayım düşünmemek için oturup ders çalışıyorum mecbur. Hayır o kadar mutsuzum ki utanmadan akademik kariyer yapıyorum. Millet dee ne sanıyor pehh...
çay koymanın mutlulukla bir alakası var bence. ben mutsuzken bi çay koyuyorum yanına da çayda hrmrn çözülecek bi paket bisküvi (tercihen negro yada ikram) yutupta da burhan altıntop videolarını açtım mı anında neşem yerine geliyor.