sirrini en kadim savaslardan, en yikici mukaddes kitaplarin rahiyasindan alan mutluluga erismenin ala ve dolambacsiz yolu, eskiden karakoy kerhanesi diye gidilen, simdilerde yonja ismiyle bir kerhaneyi ayagimiza kadar getiren web sitesine gitmektir. goze kulaga gelmek, nazli nazli kas goz etmektir. kerhaneyse idraki mahlukatin, efendim primatin halvet oldugu, teyemmumunu pecetesiyle oldurdugu, bir acaip gerilim denilen kasik yukunu saliverme mabedidir. gidilmeyesi, ayagimiza gelesidir. ben gitmedim, es dost anlativerdi, diyen mutlulugun, sirrinin, sevkiyatin ve alev'in anasini bile bellemis midir, bilmem.
sonra takim degistereceksin belli belirsiz. akan irkin ifrazatli kanina inat, laz damari senin kurt damari benim demeyecek, mevkiisini buyuk kutleler ve dehsetli gosterilerle huzura erdirmis, anarsizmin bekcisi ve kalles garbin afakina saldiracak belki de siginacagin mabedin huzuruna cikacaksin, belki de icerden sizacaksin. sonra bir huzur ki, degme keyfine, muhabbet o an telakki;
- ciktim tasin ustune, actim bacaklarimi, altindan gecen fener, yesin tasaklarimi, al bunu alamaz misin, sen ne bicim basliksin.
evvela osbiri keseceksin arkadas. buyuk muptezel ve mahrem yerlerin gerginligi der freud, bir depremin artcisi tebellesiyle asilir yurege, yurekten bobrek ve cigerlere, ve rielere, de dahi etinden tirnagina ve beyincikten beynine... boylelikle kendine doneceksin, bir manitayi dudukleyeceksin, bir emegiyle ugrasan bir sait faik karakterini timsal alip, saadet icinde annecigine gideceksin.
Türkiye'nin diğer illerini bu yoruma katmayarak,istanbulda insan sadece para kazanırsa mutlu olabilir die düşünüyorum...pişicek yemeğin,gidicek işin olmadıktan sonra,insan mutluluğu kös kös oturduğu evin pencerisinden bakarak,yakalayacağını düşünmüyor heralde,kısacası her yol paradan geçiyor bu devirde,mutluluğun bile...
gözlerinizi, kulaklarınızı ve kalbinizi kapatıp hiç bir şey düşünmemektir. "iyi de o zaman ot oluruz biz!?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. siz böyle sorgulamaya devam ettikçe daha çok mutsuz olursunuz.
Bir arkadaşımın o zaman ilkokulda olan oğlu, babasıyla çıktığı
tren yolculuğunda aynı kompartımanı bir öğretmenle paylaşır.
Öğretmen dokuz yaşındaki çocuğun sohbetinden,
bilgisinden hoşlanır. Sonunda ona şu soruyu sorar,
'Söyle bana evladım, mutluluğun sırrı nedir?'
Çocuk tereddüt etmeden, 'Şıkları söyle, amca' der.*