tesirini yitirmiş berteraflar bulaştı ellerime
ve hayaletinle sevişmiş heybetsiz geceler,
her yanı ahkam kesilmiş nazlı gelincik gözlerine
ah bir dokunabilseydim cezbine
yalnızca dokunabilseydim bir kez;
gökyüzü secde ederdi gözlerine...
bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga
yine tüm neşem üzerimdeydi. hafif pembeye çalan kırmızı renkli spor arabamla pespaye insanların günahkar loblarına çarpıyor, ağır yaralananlara gerekli izahatı sunduktan sonra da tebrik ediyordum. gözlerindeki adavet tesirli hasetlerini kusan yaşlı ninelerin burun deliklerine ise tazyikli botulinum toksini sıkıp, enselerine "pembe panter" dövmesi yapıştırdıktan sonra da ivedilikle kaçıyordum.
tanrım ne de güzel bir gün ama...
hayatında ilk kez red bull içmiş fakir bir gencin mutluluk gözyaşları misali şeffaf, meziyetlerinin farkında olmayan kudretli bir pelikanın kanatları kadar dik, mahrek tanımaz anarşist bir gezegen kadar özgür, mevcudiyetini utanmadan sorgulama gafletine düşmüş bayan kadınların parietal lobları kadar gereksiz bir gündü.
mamafih, yine de güzel bir gündü...
yine her çarşamba olduğu gibi, kadın barınağına gidip mukavemetini yitirmiş sokak kadınlarını besleyecek, kim bilir belki arkadaşlarıma hediye olarak seçecek, neticesinde pembesel vicdanıma münhasır yüreğimi hoş etmek suretiyle enteresan kahkahalar saçacaktım.
tam barınaktan içeriye girmiştim ki; "el bimbo" melodili cep telefonumun sesini duydum. arayan dünyalar tatlısı evcil bebek cinim, yeşil halis'ti. hay mistik kulaklarını öpesim gelen salt yeşil bebeğim benim... onu gerçekten çok özlemiştim. yeşil halis; paragöz bir hoca tarafından 4.000 tl'ye satın aldığım, henüz dört aylık bebek bir cin olduğu için yalnız başına dışarıya çıkmasını kesinlikle yasakladığım, cinleri konu alan filmleri izlerken beraber yerleri yumruklayarak kahkahalar attığımız, pes 2012'de neredeyse robotum gri tlgyi bile yenebilecek kadar başarılı, pokerde doğaüstü güçlerini kullanarak hile yapmasından mütevellit oyuna almadığımız, minyatür bir hulk renginde, buna nazaran iri gözleri ve minik burnuyla tatlı bir görünüme sahip, her şeyiyle hayatıma nail olmasından büyük mutluluk duyduğum dünyalar tatlısı cinimdi. onu daha fazla bekletmeden aramasını yanıtladım:
- merhaba yeşil haliskettom. umarım bu muntazam günümü sekteye uğratacak kötü bir haberin yoktur. hem sen neden yanıma ışınlanmıyorsun da cep telefonunla arıyorsun hım? seni tüm pembeliğimle kınıyorum. doğrusu bu üşengeçliğin beni ürkütüyor. yakında kilo alıp obez bir cin olmandan endişe duyuyorum.
+ meyaba baba. dışayıya çıkmamı yasaklamıştıyn ya o yüyzden yayına geymiyoyum beyn. seni kıydıysam özüy diyerim. şey diyecekytim beyn; sana bir süpyizim vay. eve eyken döney misyn babiş?
haklıydı... dışarıya çıkmasını ben yasaklamıştım. ve yanıma gelmediği için, sırf sözümü dinlediği için de onu düşüncesizce azarlamıştım. tanrım ne de kalpsiz bir babayım ben böyle. ne sorumsuz bir ebeveyn, ne sürealist bir vicdansız, hangi tahayyül edilemez kabusların pembe iblisi, hangi tebliğ edilmez kötü haberlerin tedvir edilmiş korkunç oyunu... tanrım ben nasıl bir babaydım böyle?..
derhal otomobilime atlayıp "ev" butonuna bastım. eve dönüp yeşil halis'in kırılan kalbini geri kazanmalıydım. üstelik bir sürprizinin olduğu söylemişti. bunu da merak etmiyor değildim. tam "merak" butonuna basıp merakımı giderecektim ki, yeşil haliscanımın o tatlı sürprizinin hiçbir anlamının kalmayacağını hatırlayarak vazgeçtim.
eve vardığımda her şey alelade seyrinde görünüyordu. hiçbir sürpriz alameti olmadığı gibi, köpekbalığım beyaz münir de dahil bahçede kimsecikler yoktu. hislerimi garip endişeler abluka altına almıştı. sakin bir şekilde evin kapısını araladım. her yer karanlıktı. bu karanlık yüzünden uşaklarımı becersem yeridir. salonun ortasına vardığımda bir anda ışıklar yandı ve halata bağlanmış yaşlı bir dede götü önüme düştü. loblarının arasında devasal bir mum vardı. ardından o sesler yükseldi:
"iyi ki doğdun tolgaaa iyi ki doğdun, iyi doğduuun, pembe doğduuuun tolgaaa..."
karşımda köpek balığım beyaz münir, robotum gri tlg, aşk tüccarlarım, çeşitli illerden gelen gaydaşlarım, ve bu organizasyonu düzenlediği her yerinden belli olan cinim, yani yeşil halis'im dikiliyordu. nasıl olur da her hafta kutladığım doğum günümü unutabilmiştim?..
oldukça duygulanmıştım. önümde sallanan yaşlı dede götünün lobları arasındaki mumu üflemem için alkış tutuyorlardı. bir süre gülümseyerek izledim onları. köpekbalığım beyaz münir'in de yüzgeçleriyle tempo tutması kahkaha atmama vesile olmuştu.
bir dilek dileyip, bu yaşlı büzüşmüş götün üzerindeki mumu üfledim. ardından götü eşit parçacıklar halinde dilimleyip masalara servis ettim. zaten hepsini beyaz münir yiyecekti ama olsun...
göz yaşlarım süzülüyordu.
mutluluktan akan yaşlardı her biri. tanrım ne de düşünceli bir bebek, ne hayırlı bir cin yetiştiriyordum ben böyle.
aldım onu kucağıma, yeşil gıdısına bir öpücük kondurdum. agucuk attı...
böyle bir mahlukata sahip, ne şanslı bir adamdım ben. biberonunun içine 500 tl bozuk para döküp iştahla içişini izledim.
ne de tatlı bir bebekti... bezini aralayıp baktım, hiçbir yeşil bok yoktu. altına bile yapmıyordu. gazını da çıkarttıktan sonra ayaklarımda salladım. dakikalar içinde uyumuştu bile.
o gözlerini yumarken, ben de mutluluktan ağlıyordum. ne de güzel şeymiş cin beslemek.
tesirini yitirmiş berteraflar bulaştı ellerime
ve hayaletinle sevişmiş heybetsiz geceler,
her yanı ahkam kesilmiş nazlı gelincik gözlerine
ah bir dokunabilseydim cezbine
yalnızca dokunabilseydim bir kez;
gökyüzü secde ederdi gözlerine...
ağız göt sirkülasyonuna neden olacak hadise. oğlum bak korkuyorum lan cinli ifritli başlıklar açmayın bakın başımıza kötü şeyler gelecek.
bu arada beyler bu yine ne diyor.. okuma gözlüğüm çantamda kalmış da biri hayrına özet geçsin.