tam anlamıyla rahatlığın batmasıdır. herşey yolunda gidiyorsa rahatlığımı bozacak bişey yapmalıyımki farklılık olsun, heyecan gelsin hayatıma ve arkasından biraz da hüzün...
her mutlu oldugunda hayalkırıklıgı yasayan, acı ceken bunyenin her seferinde cennetten kovulmaktansa kendi cehennemimde yasarım mantıgıyla kendini korumaya alması.
paranoyaklığın en manyakçasıdır. "ayyy... çok mutlu olursam nazar değer", "çok gülersem çok ağlarım", "valla göze gelirim şimdi bak mutlu etme beni şerafettin!" şeklinde yaklaşımlar pek çok umutsuz ev kadınında vardır.
uzun süren depresyondan çıktıktan sonra ilk anda mutluluğa alışamayan insanın içten içe endişe duymasıdır. mutluluk hoşgelmiş, sefalar getirmiştir ancak ' ya fazla uzun süre kalmazsa ? ' korkusu içi yer bitirir. insanı korkutan mutluluğun çok bekletip erken gitme ihtimalidir.
henüz "sıcak" kavramıyla tanışmamış küçük bir çocuk, çocukça merakına yenik düşüp sobaya dokunur. eli yanar. ve yanan elinin acısı ona değerli bir ders öğretir.
işte bunun gibi bir şey mutluluktan korkmak...
siz kahkahalarla gülerken, hiç beklemediğiniz bir anda hayat sırtınıza gümüş, keskin bir bıçak saplamışsa ve o yara izi acılarınızı geçmişten bu güne kadar taşımayı başardıysa en büyük korkunuz olur mutluluk. o günden sonra siz ne olduğunu anlamadan kendinizi mutluluklardan kaçarken bulursunuz. ağzınızın kenarında ki küçücük bir gülümseme bile korkutur sizi ve bir adım geriye atarsınız ister istemez.
mutsuzluğu tercih edersiniz... düşmemek için kendinizi yere atarsınız. sırf biraz daha güvende hissetmek için...
'ben mutluyum ya kesin var bu işte bir iş, kesin kötü bir olay olacak yoksa benim mutlu olmamam gerek' düşüncesi akabinde bunalımlı dönemler yaşamaktır.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/960748/+
cem yılmaz'ın da şakasını yaptığı "çok güldük, kesin başımıza bir şey gelecek" korkusudur. örnekteki arkadaş da elindeki mutluluktan çok sonrasında gelecek şeyden kaçınmayı dert edinmiş kendisine.