absürt sosyal medya mecralarında mutluluk size gelmez siz onlara koşacaksınız diye bir tanımlama yapılan olgu. bence çok yanlış. mutluluk size gelir yeter ki siz kıymetini anlayın yakalayın. koşmanıza gerek yok.
insanoğlunun hayatı boyunca cevabını bulması gereken tek soru. Mutluluk nedir? Mutluluk yaşam durumunun tamamı mıdır? yoksa mutluluk küçük şeylerin birleşimi midir? Mutluluk diye bir şey gerçekten var mıdır?
Eğer mutluluk diye bir şey var ise, o sizin yaşam durumunuzdan, dünyevi zevklerinizden bağımsız bir şey olmalı, aksi halde anlamsız ve geçici olur. Mutluluk dediğin kalıcı olmalı.
Hayvanlar aleminde mutluluktan konu açılmaz. Neden? Hayvanlar mutlu diye mi? Doğada böyle bir kavram olmadığına göre mutluluk insan zihniyle alakalı bir şey olmalı. Belki de doğanın normal hali mutluluktur. Biz insanlar doğal olanla bağımızı yitirdiğimiz için mutsuz olabiliriz.
Herkesin kovalayıp arayış içinde olduğu ama taktiri ilahinin tecelli etmesiyle sadece birtakım güzel insanların yaşayabileceği özgün bir duygudur. Ne güzel cümle kurdum lan demi.
Biraz utanarak biraz üzgün biraz karbi kirık birazda insanlara karsi kizgin olarak soyleyebilirim ki sizin sayenizde mutlu olunca nasıl hissettigimi unuttum. Allah ta size mutlu olmayi unutturacak insanlarla karsilastirsin insallah.
artık unutulan bir histir. çocukken tom and jeryy nin bittiğini sanarken devam etmesi, cipsten en çok istediğin tasonun çıkması, ilk dersin beden eğitimi olması, atari oynarken geçemediğin bir bölümü en sonunda geçmek vs vs. şimdilerde bir parça huzur, minicik sevilmek belki ya da bir tebessüm ama hiç olmayan..
bütün isteklere bütün özlemlere eksiksiz bir şekilde ulaşmak değildir mutluluk. mutluluk olanla yetinebilmeyi bilmektir. yaşamak için sebeptir umuttur. birinin gülüşü yeter birinin sözü yeter. umutsuz olmayın mutsuz da olmazsınız. emin olun.
--spoiler--
Bir isteğimiz karşılandığında mutlu olmayız. Geçici bir mutluluk yanılsaması yaşarız. Bir istek her zaman başka bir isteği doğurur. Sırada ne olduğunu asla bilemeden, kör isteklerin peşinde manasızca yürüyoruz. Hedef, amaç, vizyon, kariyer. Bu manasız yürüyüşte bizi teselli etmek için uydurulmuş kelimeler. Schopenhauer çok basit bir şey anlattı. Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları dedi. insan ziyan olmak için yaratılmıştır. (Belki de bu yüzden geç anlaşıldı. Kant harıl harıl okunurken onun başyapıtı irade ve Tasarım Olarak Dünya, iki yüz adet sattı. Çünkü insan zihni basit şeylerden ziyade komplike şeyleri anlamaya müsait.) Her neyse. Şunu anlattı Schopenhauer: insan düşünenden ziyade isteyen bir varlıktır ve isteklerinin sonu asla gelmez. Aklıyla bir dünya kurmuştur ama onu yöneten bedenidir. Kant’ın dediği gibi aklı değil. Beden de kör bir iradeye tabidir. Bu iradenin de nereden gelip nereye gittiğini asla bilemezsin.
Joshua Ferris’in Bilinmeyen romanı da bunu anlatıyor. Bir avukat durup dururken yürümeye başlıyor. Her şeyi bırakıyor ve sadece yürüyor, yorulduğu yerde uyuyor. Bedeni aklını ele geçirmiş, kör bir iradenin peşine takılmış yürüyor. Nereden geliyor bu yürüme dürtüsü, bilinmiyor.
Bir istek başka bir isteği doğuracaksa ve biz sonunda hep mutsuz olacaksak neden istemeye devam ediyoruz. Bilinmiyor. Geçen gece sokakta bekledim. Kar altında, kapalı kapılar önünde, saatlerce. Köpekler geldi beni ısırdı. Neden? Bilinmiyor. Koltés bir oyununda, “Hayır diyen insan hâlâ biraz mutludur,” diyordu. Ne demek istediğini yeni anlıyorum.
Mutluluk ise fakir mahallelerden geçen Kırmızı Mercedes gibidir. Mahallede artık hiçbir şey aynı olmayacaktır da kimse farkında değildir. Herkes Kırmızı Mercedes‘in büyüsüne kapılmıştır. Bizler de Kırmızı Mercedes'in peşinden koşan kısa şortlu çocuklarızdır. Mutluluğa dokunuruz ama ellerimizin arasından kayar aslında bizim olmayan mutluluğumuz.