hayatımızın süsleri. öyle bir süs ki yasamın dayanılmaz oldugunu düsündügümüzde karsımıza cıkan ve bir anda fikrimizi degistiren. bir anda fikrimizin degismesi, o dayanılmazlık durumunun gücsüzlügünden midir, hayır; kücük bir cocugun acısı da yetiskin birininki de aynı büyüklüktedir mutlulugun gözünde. bu yüzdendir ki kücük seyler de cok mutlu edebilir insanı. mutlulugu büyütmek insanın elindedir, gerekli potansiyelse mutlulugun kendisinde. yeter ki ısık aransın, yeter ki ısıgın farkına varılsın..
ölmeden önce okunması gerek kitaplardandır. hatta filmi seyredilmeden önce okunmalı ki; zülfü livanelinin güzel kalemi, tasvirleri,cümleleri birebir hissedilebilsin çünkü kanımca filmi seyredildikten sonra kitaptan aynı tat alınamaz.
bazen başkasının yada başkalarının yanında bazen de sadece kendi kendimizle olduğumuzda hissedebileceğimiz,insandan insana sebepleri değişen sevinç duygusudur.
ilk entryde tarifi daha iyi yapılamaycak olan herkesin peşinden koştuğu durum. Varolmanın tadını çıkarabilen, hayatında elinde olanlarla memnun olmayı bilen insan mutludur. Bu doğrultuda da gelişir ve üretir. Sürekli ihtiyaçlarını karşılamak isteyen insan, bu ihtiyaçları nasıl karşılayabileceğini anlar ve öğrenirse mutlu olmak onun için daha kolaylaşır. Bunun için önce ihtiyaçlarımızın farkına varmamız, gözardı etmememiz ve hepsine kulak vermemiz gerekmektedir. Bunun ilk adımı da ihtiyaçlarımızı yargılamayarak olur. "Bu nasıl ihtiyaç ne gerek var?" veya "buna ihtiyacım olamaz benim bu yanlış", gibi zehirli bilgilerin sistemimizi tıkamasına izin vermemeliyiz.
insan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur
Hayatı Bu silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
Söyle bunları Hayatım Ve bunca gözyaşı yeter
Mutlu aşk yoktur
16 mart'ta vizyona girecek olan zülfü livaneli kitabından uyarlanmış film. özgü namal'ın da rol aldığı bu filmde töre ve aynı ülkedeki kültür farklılıkları anlatılıyor.
babanızın, belediyesinin internet sitesinde "Biz de Mut'lu olduk artık. Mut'a yolunuz düşende, siz de Mut'lu olursunuz.." şeklinde beni tam ortadan yaran bi ibare bulunan ilçeli olması durumunda, sizin de oralı olduğunuzu ifade eden terim.
beynin içinde ama çok uzakta, güzel duygulardan kurulu ülke.
keyifli bir gülümseme, sarı kırmızı bir gol, walkmanda bon jovi' nin bed of roses' i söyleyip kulakları şenlendirdiği anlar, sevimli bir köpekle sabahın ilk ışıklarında rüzgar yemek, hafiften.
nerededir ve kaynağı nedir?
belki de gizemidir insanları kendine çeken, en kalıplaşmış rutinde bile döne döne aranan.
kocaman bir yalan... ya da sabun köpüğü gibi bir şey... sadece gözlerinin önünden geçerken izliyorsun ve o anı dibine kadar yaşayamadığın için pişman oluyorsun...
bir türk yapımının bu kadar başarılı görüntülere sahip olmasını hayretle karşılamamıza sebebiyet vermiş,aynı zamanda abdullah oğuza "nihayet..." dememize de neden olmuş film.öncelikle görüntülerden bahsetmek yanlış olmaz tahminimce.doğayı yaşamayı hakeden insanların sınıfsallaştırılmış olmaları göze çarpan ilk şey olmalı.hayatlarını sürdürebilecek kadar maddi yeterliliklere sahip olan köylülerle,görkemli ve başarılılarla dolu yaşam süren yeterliden çok imkan sahibi olan şehirli insanların;herkese sunulmuş eşsizliği* birbirlerinden farklı tadmalarının pencerelere ayrıldığı bu güzel görüntüler takdir kazandıracak kadar başarılıdır.izleyenlerin damaklarında bıraktıkları tad,bu görüntülerden ne kadar uzak bir yaşam sürdürdüklerini farkettircek kadar aç olduklarını anlamalarını sağlamıştır. filmin ardından büyük çoğunluğun,en azından birkaç günlük doğayla başbaşa kaçamak planları yaptıklarına emin olacak kadarda iddialı konuşmamı sağlayacak bir film aynı zamanda.* oyuncuların performanslarındaki başarılarıda yine bahsedilmesi gerekenlerden biridir.özgü namal filmdeki meryem'in sadeliği,saflığını oyunculuğuyla başka nasıl anlatabilirdi bilmiyorum.cemal karakterini canlandıran murat hanında başarısı şapka çıkartan cinstendir. karakterin gel-gitlerini hayli başarılı sunmuştur izleyiciye.talat bulut zaten kimliğiyle ayrı durmaktadır filmde,söylenecek söz yoktur.kısacası yapımcıların bu kadar emekle uğraş verdikleri türk sinemasına izleyici olarak destek vermenin gerekliliğini bu filmdeki başarıyla bir kez daha idrak etmiş olmanın bilinciyle herkese tavsiye ederim.kendi kültürümüzden birşeyler izlemenin keyfini hiçbir batılı yapımda bulamayacağımızıda ekleyerek..
ılk fırsatta ızledıgım, anlatımı bıraz eksık kalmıs, benı yarı yolda kalmısım gıbı hıssettıren fılmdır. tasları tam oturtamamıs, akılda bır dolu soru bırakmıstır. sankı devam fılmı gelecek gıbı bıtmıstır.
filmde işlenilen konular ise çok gerçekçidir. güneydoğu anadolu bölgesi'ndeki o yok oluş süreci, cinsel istismar, ensest, terör sorunu, kimlik çatışmaları, insanların arayışı olan huzur ve kişinin içsel yolculuğu... taş gibi bir film.
insanlık namına g.tünü yırtan amerikan sinemasına mastürbasyon çektirecek bir çalışma. amerikalılara, bir kaç gün önce izlediğimiz başka bir film olan 300'ünüzü alın da g.tünüze sokun" dedirtecek cinsten bir abdullah oğuz ağıtı.
bu arada unutmadan, çok özlemişim talat bulut gibi güzel bir oyuncuyu beyaz perdede görmeyi. kendilerini tekrar gördüğümüze sevindik. cemal rolündeki murat han isimli genç adam ise gayet başarılı.
kısa keseceğim; son olarakta o ne muhteşem görüntülerdir öyle. ve, ne muhteşem bir müzik.