işden eve gelmektesinizdir, otobüsde birden sıkıştığınızı* farkedersiniz. trafik vardır ve 1 saatlik yolunuz vardır daha eve varmanıza. 20 dkka boyunca dayanmaya çalışırsınız amadurum dayanılmaz hale gelmeye başlamış
saniyelerin geçmek, yolunda bitmek bilmediği bir keşmekeşin içine düşmüşsünüzdür. ne yapacanızı bilemez haldesinizidir. otobüsden inmeyi düşünürsünüz ama evinize az kalmıştır ve indiğiniz yerde wc bulamama ihtimali de yüksektir. eve kadar sabretmek zorundasınızdır. kalabalık otobüs şartlarında şekilden şek,ile girersiniz, ezilir, büzülür, çaktırmadan sıkıştırmaya çalışıp dayanma gücünüzü arttırıcı eylemler denersiniz. ve sonunda ineceğiniz yere gelmişsinizdir büyük bir sıkıntı içinde ve koşar adımlarla evinizin kapısına gelirsiniz. hedefiniz bellidir... artık son haddededir metabolik durumunuz... bir yumak anahtardan oluşan anahtarlıkda aceleyle kapının anahtarlarını bulmaya çalışırsınız ama bu çok zor bi r seçim haline gelmiştir artık anahtarı bulsanız bile kapı deliğini tutturmakda zorlanır durumdasınızdır aceleden. paçadan akması an meselesidir vücut artıklarının. zor bela kapıyı açar, malum hedefe ulaşır ve kendinizi bırakırsınız yaa;
işte, o andaki hissettiğiniz şey MUTLULUKTUR...
sadece bir duygu olduğunu kabul edemeyen bünyeleri aslında mutsuz bir yaşam sürdürdükleri inancına sürükler. Duygu olduğuna ve en nihayetinde gelip geçeceği inancını benimsedikten sonra ya duygusuz eder insanı ya da her bireyin manik-depresif olduğuna. mutluluk istediğinizi yapıyor olmanızdır; yarın sabah uyanmamayı seçerek işe-okula gitmemekte, üzüleceğini bile bile lades demekte odur ancak sadece maskesine rağmen onu tanıyana gülümseyecektir.
kişiden kişiye değişen his,duygu. kimi var bir gülüşe mutlu olur, kimisine milyonları** verirsin yine de mutlu olmaz. kendini iyi hissetmek dönemine de denk gelen hadisedir.
nisan 2006'da fransa'da 2000 kütüphane arasında yapılan oylamalar sonucu ''ayın kitabı'' seçilmiştir.
filminin çekilecek olması ülkemiz sineması için oldukça iyi olacaktır. umarım kitaptaki duygu yoğunluğu beyazperde'ye güzelce aktarılır.
kimi insanlar akşam yemek yiyebildiği için mutlu olurlar,
kimi insanlar kapısını çalan biri olduğu için,
kimi insanlar yeni aldığı bir kalem için mutlu olabilirler,
kimi insanlar üniversiteyi kazandığı için mutlu olabilirler,
kimi insanlar sabahı gördüğü için mutlu olabilirler,
kimi insanlar duş alabildiği için,
kimi insanlar kitap okuyabildiği,
kimi insanlar okuyabildiği yazabildiği için.
ama kimi insanlar burunlarının ucundaki mutluluğu bile görmezden gelip, sahip olamadıklarına ağlanırlar. ya da kaybettiklerine. oysaki hayat bunlar ağlamaya yetmeyecek kadar kısadır. önemli olan mutluluğu yakalamaktır.
Sahte paralar gibi hayatımız. Günde kaç kez kendimiz oluyoruz? Dürüst, yapmacıksız. içimizdekileri olduğu gibi söylüyor muyuz? Kimseden sakınmadan, korkmadan. Mutlu olmak için yalanlar söylüyoruz sürekli kendimize ve çevremizdekilere. Aslında herkesin içinde derinlerde sakladığı mutsuz biri var. Saklıyoruz onu herkesten. Kendimiz bile görmezden geliyoruz çoğu zaman. Hep daha iyi olacağına inanmışız. Hep bekliyoruz. ilerde bir gün mutlaka diyoruz. Ya da geçmişi düşünüyoruz. Eskiden ne güzeldi ya diye başlayan diyaloglar ya da monologlar iç geçirmemize sebep oluyor çoğu zaman. Oysa o anı yaşadığımız zamanda mutsuzduk biz. Bugünleri hayal ederek mutlu oluyorduk. Peki şimdi, şu an mutlu muyuz? Tabi ki hayır. Ama bir gün mutlaka her şey çok güzel olacak mı? Tabi ki hayır. O gelmek bilmeyen günlerde biz bugünleri de içine katarak ne güzel günlerdi ya diyor olacağız hala. Hala o muhteşem günü bekliyor olacağız. Sonrası sonra işte. Hiç koca bir HiÇ. Yarım yamalak, ucundan yakalanmış mutluluklar bizim payımıza düşen. Koca bir labirentin içinde dolaşıyoruz ömür bitene kadar. Acaba burda mı diye tekrar tekrar giriyoruz aynı labirentin çıkmazlarına. Hep hayal kırıklığı hep yeniden hep bu sefer kesin olacak düşüncesi içimizi yiyip bitiriyor. Labirentten çıktığımızda her şeyin çok güzel olacağına inandırmışlar bizi. O yüzden çıkmazlarda bulduklarımızı görmezden geliyoruz. Oysa o çıkmazlarda saklı her şey. Hep daha iyisi, hep daha güzeli diye diye görmezden geliyoruz önümüze çıkanları. Hep öğretiliyor hep.