Sarı bir ormanda ikiye ayrıldı yolum,
ikisinden birden gidemediğim ve yoldaki
tek yolcu olduğum için üzgün, uzun uzun
baktım görene kadar birinci yolun
otlar çalılar arasında kıvrıldığı yeri;
sonra öbürüne gittim, o kadar iyiydi o da,
ve belki çimenlik olduğu, aşınmak istediğinden
gidilmeye daha çok hakkı vardı; oysa
ordan gelip geçenler iki yolu da
eş ölçüde aşındırmıştı hemen hemen,
ve o sabah ikisi de uzanıyordu birbiri gibi
hiçbir adımın karartmadığı yapraklar içinde,
ah, başka bir güne sakladım yolların ilkini!
ama bilerek her yolun yeni bir yol getirdiğini,
merak ettim geri gelecek miyim diye.
iç geçirerek anlatacağım bunu ben,
nice yaşlar nice çağlar sonra bir yerde:
bir ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben –
ben gittim daha az geçilmişinden,
ve bütün farkı yaratan bu oldu işte.
Robert frost
Bana mutluluğu öğreten bu şiir olmuştu. Anlamamıştım ilk önce ama sonra şimşekler çakmaya başlamıştı beynimde. Bu şiirin her farklı çevirisi size farklı bir şey anlatır. Yani bazen adalet baskınken bazen de tabuların yıkılması gerektiği anlaşılır bu şiirde. Bi adam yol ayrımının başında durur. iki yol vardır. Biri herkesin gittiği çimlerin ezilmiş olduğu yol. Diğeri ise çimlerin sapasağlam durduğu hatta üstüne sonbahar yapraklarının döküldüğü kimsenin gitmediği bir yol. Korku ve cesaret basar o anda insanı. Korkularını cesaretin kucağına teslim edip gidilmemiş yoldan yürümeye başlarsın ve cesaretin pişmanlığa neden olup olmayacağının endişesini yaşarsın. Sonuç ya pişmanlıktır ya da zafer. Bu şiir iki sonuçta da zaferi yaşatmayı öğretti bana. Ya pişmanlık yaşamışsındır ama başkalarından farklı bi yöntem denemiş onlardan farklı olmuşsundur. Ya da yine farklı bir yöntem denemiş zafer elde etmişsindir üstelik de kendi yolunu kendin çizmişsindir.
Edit: Edebiyatçı falan değilim. Bunlar sadece benim subjektif çıkarımlarım.
bu konu için zamanında ciddi anlamda çok düşünmüştüm.
altın kural çok fazla düşünmemek. kötü bir şeyi kafanın içinde büyütürsen, onu taktıkça takarsan ufacık kötü bir şey, önündeki güzellikleri görmeni engeller.
cesaret. birini seviyorsanız, gidin ve konuşun, bir şeyi yapmak istiyorsanız gidin ve yapın. cesaret edemediğiniz ve korktuğunuz her an bu şeyi yapsaydım nolurdu diye düşüneceksiniz ve bu belirsizlik sizi öldürecek. işin sonunda rezil olsanız bile olumsuz sonuç almak, sonuç alamamaktan çok daha iyidir.
kendinizi kısıtlamayın. toplum baskısıyla belli bir şekle giren insanların yanında sırıtmamak için o şekle girmeye çalışmayın. bırakın siz farklı bir şekil olun. kendiniz olmak sizi mutlu eder.
Bu kadar çok tavsiyeye rağmen herkes mutsuzsa ya tavsiyeler önemsenmiyor ya da uygulamada havaalanı güvenliği gibi kafanızda uygulayıp geçiremiyoruz. Bunlar hep yalnızlıktan.
varsa sevgilinizle vakit geçirin. yoksa umut bağlayacak bir kişi yahut olay edinin. umut ayakta tutar. umut bütün olumsuzlukları atlatmanız için gereken düşünceyi yaratır. umut edin.
mutluluk geçici ve görecelidir. mutlak mutluluk yoktur bu yüzdendir ki hiçbir zaman tatmin olmaz insan, her zaman birşeyler eksiktir. mutlu olmak istiyorsanız soyut düşünmeli daha çok hayalci olmalısınız zira gerçekler mutluluğu yansıtmaz mutluluğu yansıtan hayallerinizin kılıfıyla donanmış gerçeklerdir. hayallerde umudu yanında getirir, ikiside ayrılmaz ikilidir. sizi hayata bağlayan umutlardır, bu bağı kuvvetlendiren anlamlı kılan ise hayallerdir.
ısrarla olmayanı-(muhtemel)ulaşılamayacak olanı talep etmek yerine elinizdeki verilmiş olanlara tamah etmek kişinin mutlu olması için gayette yeterli bir yoldur.
böylelikle önce allah'ı razı etmiş olursunuz sonra siz rahat edersiniz en son ise aileniz(çevrenizdekiler-ilişkide olduklarınız) ferah bulur.
kabulleniş. mutsuzluğunuza sebep olan olayları/kişileri oldukları gibi kabullenebilmeniz. gerisi kolay. ne yaparsanız yapın değişmeyecek durumlar, ne kadar severseniz sevin gidecek insanlar vardır. kabullenin, mutluluk kendiliğinden gelir.
beklentilerinizi çok yüksek tutmamak lazım .gerekirse bir gülümsemeyle bile gününüzü güzel geçirebilmeyi becerebilirseniz mutlu olmak çok da zor olmaz.