mutluluk, kişinin fiziksel görüntüsünü de değiştirir. kişi, ota boka güler. ağzı kulaklarındadır. mutluluğun damgasını yüzünde taşır. kişi, insanlığın ilgisini çeker. çünkü, insanlık mutluluğu arar ve mutluluğun, mutlu insanlarda olduğunu düşünür.
televizyonu açtı. bir kaç kanalı değiştirdi. sesini açtı. sevmediği programları izledi. sesini kıstı. yayınlanan klipleri izledi. televizyonu kapadı. ayağa kalktı. evin içerisinde gezindi. telefonu çaldı. arayan kişinin kim olduğuna bile bakmadı. kim olduğu umurunda bile değildi. evin içerisinde biraz daha gezindi. uyumayı düşündü. yatağına uzandı. gözlerini kapadı. uyuyamadı. sağa döndü. uyuyamadı. sola döndü. uyuyamadı. ayağa kalktı. banyoya gidip, elini yüzünü yıkadı. aynada kendisine bakındı. ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi. tekrardan evin içerisinde gezinmeye başladı. televizyonu açtı. sevmediği programları izledi.
televizyon izlerken uyuyakalmıştı. uyandığında gördüğü rüyayı hatırlamaya çalışıyordu. hatırlayamadı. hiçbir şey hatırlamıyordu. sanki o gün dünyaya gelmişti. geçmişi yoktu. geçmişini hatırlamak için hiçbir şey yapmadı.
dışarı çıktı. gezindi. sağa sola bakındı. sağdaki, soldaki bütün insanlar ise kendisine bakınıyordu. kendisinde, diğer insanlarda olmayan bir şey vardı ama, bunun ne olduğunu bilmiyordu. kendisini çok yorgun hissediyordu. diğer insanlarda olmayan şey, bu yorgunluk olamazdı. bir kaç saniyelik düşüncesinden sonra, düşünmekten vazgeçti. yürümeye devam etti.
ne yapacağını bilmeden yürüdü. ne yapacağını düşünerek! eskiden ne yapıyordu? kimdi? ne iş yapardı? sevdiği şeyler neydi? nefret ettiği şeyler neydi? kendisiyle alakalı soruları, kendisine soruyor fakat, bir başkasının cevap vermesini istiyordu. çünkü, bu soruların cevaplarını kendisi de bilmiyordu.
yürümekten sıkıldı. bir yerde oturmak istiyordu. bu arada telefonu sıklıkla çalıyordu fakat, değil cevaplamak, kimin aradığına bile bakmıyordu. herkes kendisine bakınıyor ve kim olduğunu merak etmediği kişi veya kişiler sürekli kendisini arıyordu. bugün her şey çok farklıydı.
bir bankta oturdu. sigara yaktı. içti. söndürdü. bir başkasını yaktı. içti. telefonu, yirmi altıncı kez çalıyordu. bu kez kim olduğunu merak etti. cebinden çıkarıp, kim olduğuna baktı. telefonu cevapladı.
-efendim.
telefonun diğer ucundaki telaşlı ses:
-sabahtan beri arıyorum. onlarca kez aradım. neden açmadın?
-görmedim.
yalan söylememişti. kimin aradığını görmemişti. sadece birinin aradığını duymuştu. telefonun ucundaki telaşlı ses konuşmaya devam etti:
-neredesin? evde mi?
-hayır. dışarıda bir parkta oturuyorum.
-sesin çok kötü geliyor. neyin var?
-bilmiyorum.
telefon konuşması bir kaç dakika daha sürmüştü. kısa cümlelerle, karşısındaki kişinin sorularını cevaplıyor, karşısındakine hiç soru sormuyordu. oysa, soru soran insan, sorularına cevap aldıktan sonra, kendisine de soru sorulmasını isterdi. aksi halde insanın sinirleri bozulur, suskunluğa gömülürdü. telefon konuşması da bu yüzden bitmişti. karşısındaki kişinin sorularını cevaplamıştı ama, soru sormamıştı.
banktan kalkmıştı. eve doğru yürüyordu. eve gidip uyuyacağını düşünüyordu. az önceki telefon konuşmasını düşündü. arayan kişiyi kırdığını düşünüyordu. hata yaptığını anladı. üzülmüştü!
anımsamaya başladı. dünü, önceki günü, bir önceki günü... üzülmüştü, eve gitmek istemedi. nereye gideceğini biliyordu. ne yapacağını anımsadı. üzülmüştü! en çok sevdiği şeyi anımsadı. en çok nefret ettiği şeyi de! üzerindeki yorgunluğu atmıştı. kendine gelmişti.
hemen telefonuna sarıldı. karşısındaki hüzünlü sesten özür diledi. yalvardı. af diledi. kendini affettirdi. sevgisini belirten bir kaç cümle sarf etti.
telefonu kapadığında gene yorulmuştu. her şey tükenmişti. nerede olduğunu biliyordu fakat, orada ne yaptığını bilmiyordu. tekrar ne yapacağını düşünmeye başladı. gün içerisindeki anlamsızlık tekrarlanmıştı. eve gitmeye karar verdi. yürümeye başladı.
yaşadığı mutluluk, kendisini boşluğa sürüklemişti. daha önce hiç mutlu olmadığı için, mutlu olduğunda ne yağacağını bilememişti. mutluluk onu korkutmuş, korku bütün hislerini köreltmişti. mutluluk onun için sadece bir hayaldi. hayali gerçekleşince, tadı kalmamıştı. daha önce çok heyecanlanmıştı. bu heyecanlar mutluluğa dönüşmeden bitmişti.
mutluydu! anlamını bilmese de!
diğer insanlarda olmayıp, onda olan şey ise, mutluluktu! o yüzden, bugün her şey farklıydı.
mutluluk zamansız gelmişti. ağırdı, kaldıramadı. altında ezildi. büyük bir sorumluluk hissediyordu. mutlu olmak, mutlu etmeyi gerektirirdi. gereksinimlerden nefret ederdi. sahip olduğu mutluluğun uzun sürmeyeceğini biliyordu. zamansız gelmişti ve zamansız gidecekti. bu gibi durumların tadını çıkarmak gerekiyordu fakat, içinde olduğu durum çok tatsızdı