Tek oğlunu kaybeden üzüntü içindeki çinli kadın bir din adamına gider ve hangi duaları etsem, hangi büyüleri, sihirleri yapsam oğlumu bana geri getirir? diye sorar.
Ona birkaç teselli sözü söyleyip, geri yollamak yerine; din adamı, bana asla acıyı tatmamış bir evden, bir hardal tohumu getir. Onu, senin yaşamından acıyı yok etmek için kullanacağız der.
Kadın hemen bu büyülü tohumu aramaya başlar. Çok güzel, kocaman bir evin önüne gelir ve kapıyı çalar. Asla acıyı yaşamamış bir ev arıyorum. Burası öyle bir yer mi? Bu benim için çok önemli diye sorar.
Onu içeriye alırlar ve sen yanlış yerdesin; diye söze başlarlar. Daha sonra son günlerde başlarından geçen tüm trajik olayları anlatmaya koyulurlar.
Kadın kendi kendine düşünür. Bunlar benden daha acılı, bunlara birinin yardımcı olması gerekir. Ve orada kalıp onlara yardımcı olmaya karar verir.
Daha sonra başka evler aramayı sürdürür, acısı olmayan. Ama nereye gitse herbirinden acı dolu binbir hikaye duyar. Ancak insanların acılarını azaltabilme işine öylesine kendini kaptırır ki neredeyse oğlunun acısını ve onu unutturacak olan hardal tohumunu aramayı unutur. Böylece yavaş yavaş acı onun yaşamından çıkar gider....
mutlu eden kişi mutlu ettikten sonra, "mutluluk vermiş ve vermeye hazır" birisi olurken, henüz mutluluk vermemiş bir kişinin verebileceği mutluluk bir gizem ve dolayısıyla karşı taraftan merakla karışık bir arzu görür. sonuçta mutluluk vermemiş kişiler, mutluluk vermiş kişiler tarafından mutlu edilenlerce mutlu edilirken, bu ilk mutluluk veren kişi ise göt gibi ortada kalır. bu nedenle teoride mantıklı da olsa pratikte uygulaması olmayan bir sözdür bu. mutlu olabileceği halde kendisini üzen bir şeyin peşinden koşmak insanların doğasında vardır. sonuçta bir kere bunu gerçekleştirip sonra da "ben sadece mutlu olmak istiyorum" diyen herkes de sözü söyleyen kişi de bir yalancıdır.