üç kere üç dokuz eder bilirsin,
birin üç kere üç dokuz eder karesi birdir
kare kökü de bilirsin
"mutlu aşk yoktur" bilirsin
ama baharda ya da dışarda sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı nedendir bilinmez
garip bir biçimde hep sonsuzdur
Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun Sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını bir sevinç sanarak
En başta mutsuzluk elbet Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi sevgim acıyor
Yazık sevgime diyor birisi Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar Ve o kadar
Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır Sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün sevgim acıyor
Kimi sevsem Kim beni sevse
Eylül toparlandı gitti işte Ekim filan da gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar Tarihe gömülür o kadar *
aşk mutlu ya da mutsuz değildir o sadece hissettiğimiz ya da yaşadığımız duyguya verdiğimiz bir isimdir. aşıklar beklentileri karşılanabildiği ölçüde mutludur ve gerçek aşk var derler. istediği karşılığı bulamayan kişiler ise suçu aşka atarlar ve onun hakkında atıp tutarlar ve mutlu aşk yoktur derler. aşk bir duygu karşılığı olarak herkes için aslında aynıdır fakat içinde bulunduğu ortama göre şekillendirilir sürekli. aşka anlamlar yükleyip durmayın her şeyi bir kenara bırakıp sadece aşkı yaşayın...
aşk, eğer karşılığı varsa mutludur, cıvıl cıvıldır hatta kıpır kıpırdır, midende uçuşan milyonlarca küçük kelebek vardır. salak salak sırıtırsın önüne çıkan herkese, ağzın kulaklarındadır yani.
louis aragonun çok önemli şiiridir. bense bu şiiri daha farklı bir açıdan okuyorum. özellikle "mutlu aşk yoktur" cümlesi bu anlamda önemli. peki neden mutlu aşk yoktur? aşk dediğimiz şey hazcı bir yaklaşımla bir âna özgü mutluluk hissi olarak tanımlanıyorsa o zaman değil mutluluk ortada aşk bile yoktur. oysa aşk dediğimiz olgu özünde körlüğü değil derinliği barındırır. bu yüzdendir ki aşkın mutluluğunu bir âna sığdırmaya çalışmak budalalıktan öte bir şey değildir.
bir romanın, öykünün, şiirin yazım sürecini ele alın. veya bir resmin, heykelin yapımını! bu örnekler daha da çoğaltılabilir. buradaki ana uğraş aşk ile yapılan eylemin o sonsuzluğu içinde evrimleşmektir.
evet, mutlu aşk yoktur. çünkü âşık olan kişi her an sevdiği şeyin veya kişinin bir yanını, özelliğini keşfederken -dahası- her seferinde yeni bir âna açken tek bir âna sığmak onu nasıl mutlu edebilir?
aşk tutkudur. tutku olan yerde hesap kitap olmaz. cok vahsi, kontrol edilemeyen duygular olur. siir ve siddet demis ya sair. ask zigzaglı bir seydir. sertap hanım diyor ya bir sozunle bahtiyar, bir sozunle ihtiyar olurum, kalbin onunde bir kız cocugu, kıyabiliyorsan gel üz.
ask bir insana kalbini teslim etmek, savunmasız bir sekilde, ve onu kırmayacagını ummaktır.
ama bu kaddar siddetli duygular iceren, kontrol edemediginiz sey, illa ki gun gelir sizi uzer de, sonra tekrar guldurur.
hicbir asık yoktur ki askında hic kalbi kırılmamıs olsun. askın dogasına aykırı bi kerem.
yanacagınızı bilirsiniz ama kendi ozgur iradenizle o atese gidersiniz. ask budur.
mutlu ask vardır ama mutsuzluklara da yolu cıkar ara ara.
olay budur:)
ha ask istemeyen koyden annesinin buldugu kızla evlenebilir.